KELIME OYUNLARI ...... KEL iME KOYUNLARI....KELİMELİ UNLU MAMÜLLERİ..........K.ELİME OY OY OY UMA THURMAN LARI...

Küllük (hergün)

29 KASIM 2008


TSİ 03:00 ve ben yine içimi dökmeye sana geldim küllük. Bugün yağmurlu bir İzmir vardı. Yağmurlu ve karanlık. Zaten 2 de kalkmaya devam edersem Ay çiçeklerine dönücem! Günde üç saat gün ışığından yararlanılırmı yaa.

Ay çiçeği demişken bunun diğer ismi de Günebakandır. Ulan adama demezler mi Ay gece olur e sen nasıl güne bakıyorsun diye. Kimsenin aklına gelmemiş mi bu yaa? Sevgili botanikçiler lütfen göreve! Bir çiçeğe iki isim veriyorsanız lütfen tutarlı olun. Ben her zaman bu çiçeği ay çiçeği olarak sevdim. Ama onların ki de zor bir hayat. Düşünsene hep bir yere bakıyolar. Ay çiçeği olduğuna göre bakılan yer de 'ay' dır muhtemelen. İki sevgili ayçiçeği romantizmine bakarmısın...

-Ayla görüyor musun dolunay ne kadar romantik ya şu mehtap? ooof ooof!
-Aydıncım iyi hoş ta sence de banal değil mi artık. Dur söliym 4 gün sonra da ilk dördün var
-Ahh Ayla ahh ilk dördüncüyü bir bulalım söz okey oynıcaz
-Mehtap diyorduk ay diyorduk. Erkekler hep aynısınız.

Zaten ayçiçeğinin benim için en önemli kısmı çekirdek tabiki. Ha hemşehrilerimin dediği gibi 'çiğdem'. Hep bir geyik vardır ya küllük.

-Abi şu merete başlayınca bırakamıyorum.

Aslında çok acıdır yaa. Yani kendimi çekirdek pardon çiğdem olarak düşünüyorum da. Kuruyemişçiden seni büyük bir istekle alıyorlar. Avuçlardan avuçlara dökülüyorsun büyük heves, büyük bir istek var. Ama zaman geçtikçe madalyonun diğer yüzüyle karşılaşıyorsun. İnsanlar için bir anda bırakılması gereken bir alışkanlık durumundasın. Sigaradan, uyuşturucudan farkın yok. En son olarakta yerin bir anda atıldığın sokak asfaltı ya da çöp tenekesi oluyor. Kabak çekirdeği ise ismiyle tezat bir şekilde az tercih edilir lakin hiç kabak tadı vermez. Reytinglerde alt sıralarda dolaşan ama istikrarlı TRT dizileri gibidir. Sadık izleyicileri vardır az ama öz. Ve gereken hassasiyeti hep gösterirler.

Kuruyemiş diyince, eğer çekirdekler orta sınıfsa tabiki aristokrat kesimi Antep fıstığı,badem, kaju oluşturmaktadır.

Kaju yeni yeni girmiştir biranın koynuna, ama hiçbir zaman öğrenci çerezi olamaz. Sadece esprilere konu olur. Lan İrfan bir sırtımı kaju lan. Bence de kötüydü küllük ama napıym zenginin çerezi züğürdün çenesini yorar.

Yavaş yavaş bir küllüğün daha sonuna geliyoruz. Ha bir gün seninle biranın içine dökülen kül gerçekten de sarhoş eder mi sorusunu tartışmak istiyorum. Eğer öleyse sana hiç gerek kalmıcak. hehehe. Şaka len şaka en iyi dostumsun benim. Hadi eyvalla!


28 KASIM 2008

Heyooo! Komensnanaaa! Naber len küllük napıosun ne ediyosun. Ben mi yine boşa geçirilmiş bir gün. Günün tek olumlu kısmı uzun zamandır izleyemediğim 'Trainspotting' adlı filmi oldu. Abi nasıl bir filmdir bu yaa. Öle sahneler vardı ki; hayatında sigara bile içmemiş olan ben ve arkadaşım birbirimize baktık. Acaba hiç denemememiz bir hatamıydı gibisinden.

Danny Boyle mükemmel iş çıkartmış ve filmimiz IMDB listesinde (Top 250) kendisine 166. sırada yer bulmustur. Hele bir sahnede eroini damarına zerk eden kahramanımızın uçuş sahnesini öyle bir yaratmış ki sanki biz de uçuyorduk o sahnede. Hala izlemeyenler varsa şiddetle tavsiye edilir.

Küllük dönelim sana. Başta sölediklerimden hiçbirşey anlamayıp aval aval yüzüme baktın farketmedim sanma. Sims oynayan arkadaşlar yakınen bilecektir bu replikleri. Kahramanımızın ya çişi gelmiştir,ya uykusu ya da canı sıkılıyodur. O anda ilgi çekme çabasıyla yerden biraz yükselir ve hızlı bir el sallamayla bunları söyler.

-Heyooo, Komensnana!

O anda fark ettin ettin, etmedin halının üstüne sıçıverir. Bu oyunla karşılaştığım zamanlarda abazanlığımın üst noktalarında seyrediyordum. Hemen kendime yakışıklı bir karakter yaratıyordum. Şu anki halim gibi. Ulan bendeki EGO ile Ankara'da bir yıl otobüs-metroya beleş binerim Allaaama. Ankaralılar anladı espriyi. Neyse şöyle çekici bir karakter yarattıktan sonra ikinci iş diğer eve 5 tane kız doldurmak oluyordu. Sarışın kumral kızıl esmer zenci hiç üşenmeden yaratıyodum bunları. Al Pacino'nun Simon filmine benzer bir şekilde. Ondan sonra benim elemana şöyle kolay bi iş bulup( her zaman futbolculuktu) günün hepsini bunlardan birini aramakla geçiriyordum.

-Zırrr zırrrr! aldadaşdaafiksf (garip bir dille konuşuyolar)
- Dişlerimi fırçalayıp hemen geliyorum!

-Zırr zırrr! aislşadisfksafşiasgfkisfls
-Hiç aramıcaksın sanmıştım!

Replikler hep böyleydi. Bense her böyle cevapla karşılaştığım da abazanlığımla ters orantılı küçük egomu tatmin ediyordum. Vaay bee ne dayanılmazım! Azcık kafa çalışsa zaten bir kaç çeşit cevap olacağını bilirdim. Ama benim favorim birbirinden güzel o 5 kız değil. Evli ve çocuklu olan ismini vermek istemediğim(dün arkadaş oynuyordu hala evli problem çıkar) o bayanı ayartmaktı. Haspam da çok havalıydı be. Önceleri bana eşi ve çocuğuyla geliyordu. Allahım o çocuk nedir öyle o kadından nasıl öle bi çocuk çıkar diye sordum kendi kendime. Burdan Electronic Arts'a sesleniyorum. Bula bula bu çocuğumu buldunuz. Hanımla evlenmek istiyordum ama o çocuktan vazgeçmez diye hep bir adım geriye atıyordum.

Küllük belki bilirsin bir film vardı. Problem Çocuk. İşte bir de onun türk versiyonu vardı. Gözlüklü sümüklü ağzı eğri bir velet oynuyordu. Genizinden gelen bir türkçemtırakla konuşuyor sinirlerimi yerlerinden oynatıyordu. Hele filmin sonunda bir Babaaa diyişi vardı ki. Anne den sonra en çok söylediğim ikinci söz olan Babaya alternatif aradım bir süre. Alternatifin ilki olan Peder sert bir vetoyla karşılaşınca Baba'ya dönmek zor olmadı tabi.

İşte bu hanım kızımız da onun dişi versiyonuydu. Allahtan hatunla işi pişirdikten sonra artık onu yanında getirmemeye başladı. Bu sefer de kocası çıktı meydane. Bir iki tokatladı beni ama o da mağlubiyeti kabullendi. Im the superman! Baktımki evdeki 5 kız artı bu hatun bana hasta. Sanal alemdeki maceralardan vazgeçip gerçek dünyaya döndüm. Başlarda tabiki bu taktikler pek işe yaramadı ama içimdeki denizi keşfettikten sonra çapkınlıklar olmasa bile mutluluklar benden uzak durmadı.

Lan küllük 2-3 gündür Haşmet Babaoğlu gibi yazıyorum. Yaşlanıyomuyum neyim? Hadi iyi geceler gidiym de kırışıklıklarıma bakayım.


27 KASIM 2008

Nedir bu sarı lacivertten çektiğimiz küllük? Galatasaray olarak kimi görsek karşımızda sarı-lacivert bişiler ters gidiyor yaa. Bugün günümün ilk sosyal aktivitesinde mutlu olmaktan çok uzaktaydım. Ama ikinci aktiviteyi ise çok özlemişim.

02:14 Yekta: Lan hadi çorbacıya gidelim

02:19 Bora: İyi hazırlan hadi çıkıyorum.

Bu adamı bu yüzden çok seviyorum. Aklımıza eseni saat kaç olursa olsun yapıyoruz. Ha tek kötü yanı yazdıklarıma 5 dakikadan önce cevap vermemesi. Canım nasıl işkembe çekmişti. Kulaklarımı donduran Kasım soğuğuna rağmen kararımızdan hiç pişmanlık duymadık. Adı da kendisi kadar candan olan Can çorbacısına girdik. Ben hayattaki güzel üçlülerden bir tanesi olan İşkembe,sirke,sarmısak üçlüsünü seçtim. Bora ise mercimeği tek geçti. (Bridget) Fonda da Tam 90 İmbat Fm bütün arabeskliğiyle kulaklarımızın pasını siliyordu. Hayattaki güzel üçlüler oradaydı hep. Bir an kazara değiştiğine inandığım radyo kanalından süzülen MFÖ, Basketbol özetlerindeki Kobe Bryant'ın son saniye üçlüğü ve tabiki günün yorgunluğunu atan abilerin Kavun-Peynir-Rakı üçlüsü.

Kavun-Beyaz Peynir- Rakı

Bir araya nasıl geldiğini hiç bilmediğim ama birlikte olmazsa olmazlardan trio. Öncelikle rakıyı ele alayım. İçinde bulunan anason kokusu yüzünden bir türlü zevkime hitap etmemiş ama sevenler için bir 'Aslan Sütü'. Neden anason dendiği hakkında da çeşitli efsaneler vardır. Ama benim en çok inandığım ise şu şekildedir:

Anason'un çok yetiştiği bir köyümüzde maydanozgillerden olan bu bitkiye 'maydonozgillerden bitki' deniliyordu. Ama bu genelleme karşısında insanlar zorlanıyor ve bunu kısaltmak için yeni isimler arıyordu. Köyün gençleri ise özellikle de çocuklar bu bitkiyi yeme konusunda adeta bağımlıydılar. Evde oluşan koku ise analarımızın ACE ile yıkadığı güzelim bahar kokulu perdelerini mahvediyordu. Artık şu konuşma bütün köyde olağan bir hale gelmişti.

-Olum yeter artık yeme şunu!
-Tamam ana son!

Bu diyalog o kadar sıradan bir hale gelmişti ki. İnsanlar bu bitkiye anason ismini verdiler. İşte bu kimi tarafından vazgeçilmez, fakat benim için itici olan arkadaş yüzünden ben rakı içemiyorum küllük. Tekrar konumuza dönersek; bu üçlü nasıl bir araya geldi acaba? Bu üçlüden önce ikili ikili bakalım.

Kavun-beyaz peynir

Birisi sabah kahvaltısının vazgeçilmezi. Diğeri ise yaz sonu-sonbahar başı arası akşam yemeklerinden sonraki tat ve koku nirvanası. Nasıl buluştular sorusu ise tam bir muamma. Hani ikisi de ucuz şeyler olsa tamam dicem de Peynir nerdeyse etle aynı değerde. Kavun desen keza öyle. Mantık olarak akşam yemeğinde doymayan bir bünyenin kavun yerken yanında hafif birşeyler yeme isteğinden dolayı tanışıp birbirlerini sevdiklerini düşünüyorum. Eee çocuklar tanışmışlar birbirlerini sevmişler bize laf düşmez misali.

Kavun - Rakı

Bunların tanışması yine daha kolay. Çünkü ikisi de akşam yapılan aktivitelerden. Yani aynı okuldan, aynı işyerinden tanışan iki gencin tanışması gibi. Tek gereken birbirlerine şans vermekti ki o da yapılıp randıman sağlandı. Ama işin zor kısmı eğer ikisi de ilişki de mantık arasaydı hayatta olmazdı bu iş. Birisi leş gibi kokan acı bir tat, diğeri ise olabildiğince tatlı bir koku ve lezzet. Aynı sınıftaki Piercingli kız- İbocu oğlan gibi mantıksız ama denenmeli.

Peynir - Rakı

Bunlarda görüşmeleri zor ama birbirlerine uyumlu ikililerdendir. Bahsettiğimiz gibi birisi kahvaltı materyaliyken diğeri ise akşam keyfidir. Ama düşünülünce birbirleri için son derece uyumludur. Bunlar bir bakıma görücü usulü evliliklere benzer. Buluşması zor fakat birbirlerine uygun insanları birleştirmeyi ilke edinen yaşlı ve dul teyzelerimiz, idealist bünyeleri ile bu ikilileri bir etmektedir. Peynir ve rakı da buna benzer bir şekilde bir araya gelip efsane olmuşlardır.

Bunlar ikili olduklarına göre neden üçlü olmasınlar ki diye bir bilginimiz bunu denemiş ve bugünlere kadar bu geleneğin sürmesini sağlamıştır. Ama unutulmamalıdır ki bir üçlü olabilmek için bütün ikili kombinasyonların süper işlemesi gerekmektedir. Bu üçlüden birisi çıkarsa da yine kullanılabilir olmalıdır.

Yoksa karpuz-peynir ikilisi mükemmeldir ama rakıyla olmaz.

Hadi küllük insanlığa birşeyler vermiş olmamın mutluluğuyla yatıyorum. Rüyalarda buluşuruz!

26 KASIM 2008

Giderek ayin sonuna doğru gidiyoruz küllük. Günler haftalar birbirini kovalıyor. 2009'a ne kaldı ki şurada. Ama bana hiçbirşey ifade etmiyor zamanın hızlı ya da yavaş geçmesi. Aslında insan üzülmüyor değil bu duruma. Mesela şu an benim için cumartesi ile perşembe arasında hiçbir fark yok. Tek farkı televizyondaki maç yayınları. Ulan böyle hayat mı olur. Tez yazıyorum güya daha okuduğum makalele yok. Pardon makale olucaktı. Futbol çık hayatımdan!

Neyse bugün arkadaşlarla buluştuk. Hani amacı dışında kullanılan materyaller vardır ya, çakmağın bira kapağını açması, el fenerinin çene altına tutulup küçük cocukların idrar torbasını genişletmesi veya naylon torbanın başa geçirilmesiyle yağmurdan korunulması( bu insanlar ıslansın daha iyi) gibi. İşte Sevinç pastanesi de onların kurum versiyonudur. Sevinç pastanesinde 10 kişi bişiler yiyorsa etrafında bunun 2 katı kadar insan buluşuyodur. Her zaman içerisi dışarısından daha az olmuştur. İster vapurla gel, ister otobüsle, ister taksiyle nolursa olsun Sevinc'e gel düsturuyla hareket eden İzmirliler bu geleneklerinden hiç vazgeçmezler.

Buluşma olaylarında bekleyen taraf olmak çok kötü ve ezik bir durumdur. Sevinç'in önüne gelenler önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa bakıp yaptıkları ilk iş cep telefonlarını bir hışımla ceplerinden çıkartmaktır. Muhtemelen telefonun ucundaki insandan;

-Abi trafik sıkışık 10 dakikada ordayım
-Hayatım şu anda Mango'dayım hemen geliyorum.
-Lan hani 4'te buluşuyoduk saat daha 3. Hassiktir saati ileri almamışım.

tarzı cevaplar alırsınız ve o anda Sevinç hüzne dönüşür. Etrafta volta atmaya başlarsın. Tabiki orda yalnız değilsindir Kızlı erkeklı ekilen grup ta senin yoldaşındır artık. Hiç tanışmasan bile birbirinizle göz iletişimi kurarsınız. Mesela bekleyen güzel bir kız mı gördün. Ona 'Ulan sen benim sevgilim ol 3 gün önceden beklemeyen namerttir! bakışı atarsın. Ama genellikle karşı taraf kafasını başka yere çevirererk size offline gözükür.Zaten çok geçmeden de sevgilisi bir çiçekle kızın gönlünü alır, senin arabesk bakış bir anda Shrek'teki çizmeli kedi bakışına döner.

Çok kötüdür bekletilmek, nasıl zaman geçirceğini hiç bilemessin. O kadar ara bir zamandır ki, beklemek için çok uzun ama bir attraksiyon yapmak için de çok kısa. Hele de beklediğin sevgilinse olay daha içinden çıkılmaz bir hal alır. Kızsan kızamassın her zaman kendilerince mantıklı bir sebepleri vardır.

-Ya köpeklerini dışarı çıkartmak zorunda kalmışlardır
-Ya topukları kırılmıştır.
-Ya da ünlü bir mağaza inanılmaz bir indirim yapmıştır. Daha neler neler...

Etraftaki herkesin partneri gelmiştir. Ama siz de tık yok. Hele bir de elinde çiçek varsa 10 metre ilerdeki dilenciden daha çok acınacak durumdasındır. Çiçeği aşşağı doğru tutsan sakal yukarı doğru tutsan bıyık. Bir yere sığmaz o çiçek ve gelen geçen herkes bi bakış atar ona. Sen gıcır gıcır giyinmişsindir ama yoook başrolde aldığın o gül karanfil kombinasyonu vardır. Konuşmak için konu bulamayan çiftlere de muhabbet imkanı tanımışsındır.

-Yaa çiçeklere bak ne kadar güzel di mi hayatım!
-Senden güzel çiçek mi var bitağneeeeem (üçüncü dünya ülkelerinde işe yarar cevap)

En sonunda beklediğiniz gelir ama çok seviyorsanız beklediğinize değmiştir!

İşin içine birazcık romantizm katıp ben artık müsadeni istiyeyim küllükçüm sende çok geç kalma hadi görüşmek üzereee
25 KASIM 2008

Şu anda şampiyonlar ligi cingılı çınlıyor kulaklarımda küllük. Bu cingıl geçen sene zafer marşıyken şu anda ölüm marşı oldu sarı-lacivertli arkadaşlara. Maçı izlerken, top Porto'da olduğu zamanlar da oynanan güzel futbola bakarken Fener'e geçtiği zaman etrafımdaki güzelliklerle ilgileniyordum. Ama malesef bu süre çok kısa sürüyor ve hep güzel futbol daha çok zaman alıyordu.

Kendi takımım diye söylemiyorum ama renklerimiz çok güzel yaa. Sarı-kırmızı iki ana renk. Hatırlayalım. İlkokul 4 resim dersi.

Ana renkler: Sarı-kırmızı-mavi
Ara Güler: Turuncu,mor,yeşil

Bir de ana renkleri siyah ya da beyazla karıştırarak elde edilen milyonlarca renk var. Cam göbeği, Vişne çürüğü, Buz mavisi, Lila, Lacivert... Ama gerçekten üşenmemişler ve her renge bir isim koymuşlar. Al kırmızıyı eline al beyazı da yanına. Tualinde kırmızıyı koy. Karıştırdığın her damla beyaz ayrı bir isim alıyor. Al maviyi eline al siyahı yanına. Tualine maviyi koy. Karıştırdığın her siyah ayrı bir isim alıyor.Bunlardan biri de Lacivert. Böle kişiliksiz,haysiyetsiz, başka renklerin varlığına muhtaç bir renk. (Cümle yapısını bilerek bozmadım akılda kalıcı olsun diye). Sarıyı ortak kullanarak asilliğimize ortak olamassınız beyler!

Neyse bugüne dönersek eğer, Karşıyaka-Buca-Alsancak üçgeninde mekik dokudum. Bu mekik dokumak nedir yaa. Benim bildiğim mekik uzaya fırlatılır abi. Acaba bizimkiler kumaştan bir mekik mi yapmaya çalışıyolar? Hani tekstilimiz güçlü ya ondan dolayı. Ama ülke ekonomisi tek stille nereye kadar ilerler oda meçhul. Öğleden sonra İş Hukuku dersim vardı. Yasa işçi yanlısı (yersen) ama hoca işveren yanlısı (açık şekilde) bu tezat zaten istatistik mezunu olan beni iyice soğuttu dersten. Bir de yanımda Kazak bir arkadaşım var. Irksal olarak kazak konfeksiyonel olarak değil. Bu nedemek şu ne demek diye diye emdi beynimi. Ulan bilmiyorum da diyemiyorum yiğitliye bok sürdürmicez ya. Ama hakkaten bilmiyorum yaa. Önel, muvazzaf, hizmet akti falan filan. Ben anlarım x,y, medyan, mod. Çocuğa nasıl açıklıyım? Şöle bir çözüm buldum. İstatiksel olarak açıklıyorum artık. Bak güzel kardeşim büyük ihtimalle türkçesi budur. Yani olasılık koyuyorum. Böylece hem cevap veriyorum hem de açık kapı bırakıyorum. Bir yandan Bahtiyar'a laf yetiştirip bir yandan da şarkı coverı yaparken bir baktım ki ders bitmiş. Ondan sonra tekrar karşıyaka ve Alsancak kısımları başlıyor.

Karşıyaka'da yemeğimi yedikten sonra hoop ver elini Alsancak. Burda arkadaşlarla buluşup Fener'in maçını izlicez. Bir Galatasaraylı, bir Fenerli, bir de Beşiktaşlı biraverli bir maç izledik. Temel fıkraları gibi olmuşuz da haberimiz yok. Bir alman bir fransız misaaali. Ben fenerin yenilmesini isterken beşiktaşlı arkadaş iddaa kuponu yüzünden beraberliği istiyor, diğer arkadaşta tam anlamıyla ne istediğini bilmiyordu. Aragones gitsin diye bir yanı mağlubiyeti ama renk aşkı da(böle renk mi olur bknz.4.satır) galibiyeti istiyordu. Neyse kakara kikiri derken maç ikinci planda kaldı. Bir bakmışız ki bitmiş. Fenerin tur umutları başka bahara kalmııııış. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine.

Yaa bütün hikayeler böle bitti çocukluğumuz da ama birimiz de sorduk mu bu nedemektir diye. Niye çıkılır kerevete ve hatta kerevet nedir. Belki de masalların sonunu dinleyemeden uyuya kalmamızdı burda suçlu. Ama araştırmıyoruz küllük ezberliyoruz.

Mesela kocasının her söylediğini reddeden kadınlara sölenebilir.

-ulan kırk yııldır evliyiz bana bi kerevet demedin!

Galiba böyle kullanılmıyor. Lan herşeyi ben mi sölicem gidin araştırın bu size ev ödevi! Sorunun cevabını bilmeyip ev ödevi veren öğretmenlerimizin de geçmiş öğretmenler gününü kutluyorum!
İyi geceler küllük ve dumansız hava sahası koruyucuları...

24 KASIM 2008

Küllüüük çook mutluyum. Bugün çocukluğumda oynadığım ve bağımlısı olduğum bir oyunu buldum. Sensible Soccer adlı oyun. Böle uzaydan çekim gibi oyuncuların sırf kafası gözüküyor ve her futbolcunun boyu top kadar. Nasıl severek oynadım yaa. Amigamız vardı eskiden. İlk ne yaptığını bilen bilgisayardı.

Ne günlerden geldik buralara. Commodore 64 vardı ya. Kasetliydi böle. Takardın kaseti bir iki artislik olsun diye yüklüyomuş izlenimi yapardı. Sonra çöp adamdan bozma herifler maç yapardı. Ama hiçbirşey tam olmazdı. Mesela 11-11 oynanan bir futbol maçı görmedim hiç. Basket maçları da genel de teke tek oynanırdı. Smaç bile koymuşlardı ama adamın kolu ile pota arasından tren geçiyordu. Ama mutluydum be küllük. Saflık vardı masumluk vardı. Commodore 64 acaba korsan kasetten sonra mı göçtü bilmiyorum ama 3-4 yıl sonra gençliğin sevgilisi Home Computer olmuştu.

İsmi bile bir sıcak değil mi? Home Computer ( Ev bilgisayarı) hepimizin o, sıcak içten bizden biri. Bilgisayar dediysem verdikleri bir tane kutu içinde de 2 tane kol var bi de tabanca. En sevdiğim kısım da o tabancaydı. Allahım ne kadar mutluydum çünkü ekranda yükselen her ördeği vurabiliyordum. Ama sonra içimi bir şüphe kapladı. Ulan herkes gerizekalı bir ben mi aptalım diye düşündüm. Biraz sağa yaptım tabancayı hala vuruyodum, sola tuttum pekin ördeği oldu. O an soğudum bu aletten. Diğer oyunları denemeye başladım. Bütün oyunlardaki ortak özellik arka plandaki sesler. Eleman topa vuruyor top saatte 3-4 km ile giderken öle bi ses çıkıyor ki sanki El-Şahap füzesi. Şu gerizekalı oyunlarda gol attıktan sonra bütün arkadaşlar timsah yürüyüşü yaptığımızı bilirim. Ertesi gün sınav mı varmış sallaaaa. Puan cetveli hazırlanır fikstür çekilir, her maç heyecan kasırgası içinde geçerdi. Ama yaş büyüdükçe yeni arayışlar başladı. Ondan sonra da devreye Sega girdi.

Sega adlı arkadaş daha teknolojik olduğundan o amatör ruhu yok etmişti sanki. Napsak ne etsek olmuyordu yaa. O çöp adamlı oyunları oynarken daha zevk alıyorduk. Ya da koca eşşek kadar olmuştuk. Onda da bir oyun vardı Sonic. Böle insan desen insan değil hayvan desen hayvan değil. Mavi saçlı süper kahraman olur mu yaa? O nasıl bir zıplayış sanki bana Nadya Komanaçi bir zıpla 100 takla at. Boyun fıtığı geçirmesi işten değil. Hele o kırmızı ayakkabılar Allah belanı versin! Oz büyücüsündeki Dorothy'den sonra en son Nijeryalı Okocha'da görmüştüm. Yoo Sevmedim bu Sega'yı. Arkadaşıma satmıştım sonra. Bi dahada bilgisayar alana kadar almadım bişi.

İlk bilgisayarım Amiga 500' dü ama onda da çok parlak dönemler yaşamadım. Sensible dan başka sevdiğim öle çok oyun yoktu. Anlaıdm ki artık oyun bana göre değil.

1999 yılında Escort marka bilgisayarı almam la da oyun dünyasından chat dünyasına yatay bir geçiş yaptım. Zaten şu chat dünyasının tarihçesiyle de 10 tane küllük yazılır herhalde. Mirc, Icq, Msn hepsi birbirinden bombaydı.

Ooooo saat yine geç olmuş. Yarın Murteza ile İş Hukuku adlı programda olmam lazım. Hadebayoooor!


23 KASIM 2008
Saatlerimiz 03'e gelirken ben yine senle başbaşa kaldım küllük. Bugün 'Evde Tek Başına' filmini çektim kendi kendime. Ama benimkinde hiçbir atraksiyon yoktu. Bilgisayarım da canlı maç sonuçları takip etmekle geçti zaman. Hoş, saat 14'te uyanınca zaten günü bitirmiş olduk. Aslında kışı çok severim. Şubat doğumlu olduğumdan belki de. Şöyle yağmur yağsın kar yağsın. Bütün aile toplansın, kestane pişirsin (bütün aile dediysek topu topu 3 kişiyiz) battaniyelere sarılıp uyuyayım, bunlar hep hoşuma giden aktiviteler. Ama şu günün kısalması yok mu beni bitiriyor. Zaten miskinim, geç yatıp geç kalkıyorum. Bir gün içinde 3 saat gündüz görmek insanı depresyona sokuyor.

Gerçekten aklım almıyor yazın günler uzuyor kışın günler kısalıyor. Oğlak dönencesi yengeç dönencesi, Haziran gecesi, Asmalı Konak. Bunlar hep insan uydurması. Birisi çıkmış gün 24 saat demiş hurraaaa. Diğeri atlamış 365 gün yuppppiiiii. Yaa 'artık gün' diye bir kavram var. Hesaplamalar tutmamış bişeyler ters gitmiş. Napalım ne edelim artık gün koyalım. Oldu canım.

Yaa bu Şubattan ne istiyorlar anlamıyorum. Ulan her ay ya 30 çekiyor ya 31 çekiyor. Bu 31 çekme muhabbeti de ergenlik zamanımızdaki standart esprilerdendi.

-Lan ocak kaç çekiyor?
-31 çekiyor abi
-Desene hergün yıkanmamız lazım ayın kendisi cenabet

Gerçekten basit düzeysiz ama yapılan espriler vardır ya. Onlardan bir tanesiydi bu da. Neyse gelelim biz Şubat'ın itilmişliğine. Küllükçüm ben her zaman ayın kaç çektiğini iki yumruğumu birleştirip parmak kemiklerime bakarak anladım. Tümsekler 31 çukurlar 30 çekerdi herzaman hiçte şaşmazdı elini yumruk yapabildiğin sürece. Ama ilk çukurda gümler bu teori. 31,28,31,30... Ne kadar farklı duruyor değil mi? Ne kadar ezik ne kadar kimsesiz. Bunu birisi fark etmiş olacak ki memur maaşlarına yapılan artışlar vardır ya saçma sapan aynı onun gibi bi öneri getirmiştir. Evet sayın seyirciler bakanlıktan yapılan bir açıklamaya göre memurlara yılın ilk döneminde yüzde 3,8 ikinci döneminde ise enflasyona bağlı olarak yüzde 1,7 diğer yılda ise Ajda Pekkanın örovizyon başarısına göre oluşucak petrol fiyatlarına endeksli yüzde 0,27 lik bir artış olacaktır.

En az memur maaşları kadar saçma bir öneri gelmiştir.


-Abi Şubat çok az kaldı yaa onu napçaz
-E ona da artık bir gün ekleriz yapçak bişi yok
-Bu günün ismi nolsun?
-Cevapları çok uzaklarda arama abi.

İşte 'artık gün' kavramı böyle oluştu. Nedir peki bu öneri? 4 yılda bir Şubata bir gün eklenecek. Yok efendim normalde 6 saat fazla varmışta, her dört yılda bir de 1 gün fazlalık oluyormuş onu da Şubata eklemişler. Geççeksin efendim bunları. Ben bir Şubat doğumlu ve Şubat sever olarak buna şiddetle karşı çıkıyorum. Bizi sevin ama bize acımayın. Gidin o sadaka gibi olan gününüzüde Ocak'a verin 32 olsun. Biz mutluyuz böyle.

Sen hiç düşündünmü 29 Şubatta doğan bir çocuğu. 80 yıllık ömrü olan bir insanın sadece 20 yıl doğum gününü kutlayabilmesi ne kadar acıdır bilirmisin? Koycaksan bu günü her sene koy ya da hiç koyma arkadaş. Sen herkese hediye alırsın sana 4 yılda bir gelir hediye. İnsan Haklarına aykırı değilmidir bu? Buna acilen önlem alınmasını istiyorum yoksa tepkim daha büyük olacaktır bilinsin!

Hadi bakalım bu kadar isyan yeter küllük. Gidiym 29 Şubat doğumlu arkadaşlar için hisli hisli ağlıyayım. Chaoooo

22 KASIM 2008

Kusura bakma küllük bugün geç kaldım biraz ama seni ihmal etmem bilirsin. Bugün garip bir hava vardı dışarda. Böle ahmak ıslatan diye tabir ettiğimiz yağmurlardan yağıyordu. Şemsiye açsan bir türlü açmasan bir türlü olan yağmurlar vardır ya aynen ondan. Şemsiyeyi açarsın 10 dakika içinde şemsiyene düşen yağmur sayısı yüzü geçmez, kolun yorulduğunla kalır şemsiyeyi kapatırsın pıt pıt koca koca damlalar alnının çatını bulur. Önce önemsemessin ama gittikçe sinir bozucu bir hale gelir. Tekrar şemsiyeyi açarsın. Bu paradoks yağmur dinene kadar veyahut sağanak hale gelene kadar devam eder. Şu anda da sağanağa dönmüş durumda.

Herkes seviyordur yağmuru, dans onun altındayken başkadır ya da sevişme, damlalar cama vurduğunda daha başka bir anlam kazanır. Ama benim için anlamı bir başkadır. Babamdan yediğim ilk ve tek ciddi dayak olarak hatırlanır herzaman. Hatta iki bölümdür.

Episode 1: Apartman girişi var çıkışı yok

Episode 2: Evde beş kardeşi bir yerde

Bu bölümlerden önce olayı biraz anlatayım. İzmir bugüne kadar gördüğü en şiddetli yağmurlardan birini görmüştü ve devam eden bu yağmurlar Arap kızını bile şaşırtmıştı. 9 yaşında sağlıklı yetişen bir erkek çocuğunun en büyük hayallerinden biri de yağmur altında maç yapmaktır. Neyse başladık maça yağmurda başladı. Herkes gaz tabi düşüyoruz kalkıyoruz hatta sırf artislik olsun diye top nerde küçük bir birikintiye gelse atıyoruz kendimizi. Ulan maçı izleyen kız olsa anlıcam da o da yok be! Hatırlarım beden eğitimi derslerinde ne zaman gol atsam şöle bir etrafa bakardım çaktırmadan. Hele de hoşlandığım kız izliyorsa maçı ayağım kopsa acımazdı.

Maç kıran kırana geçiyordu. Zaman ve yorgunluk merfumu ortadan kalmış tek derdimiz, havası inik topu iki taşın arasından geçirmek ve yapacağımız sevinç şeklini düşünmekti. Maç bitmişti. "yendik şişirdik dolma yaptık pişirdik" tezahuratlarından sonra gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Donuna kadar ıslanan Yekta babasına ne dicekti? O anda ufacık beynim durdu. Adrenalin vücutta had safhaya ulasmıştı. Sağımı solumu önümü arkamı yokladım. Maalesef ve maalesef vücuduma suyun girmediği yer kalmamıştı. Niyet etsem gusül abdesti sayılırdı o denli yani. (O yaşta neyin guslüyse bu). Gusül de ne ilginç bi kelime değil mi küllük? Cinsellikten sonra kirlilik dışında yıkanma mecburiyeti kafamı kurcalamıştır hep. Neyse Gusül usüldendir diyelim geçelim.

Eveet beynim yeterince kıvrımlanmadığından babama sölicek bişi bulamıyorum bu da korkumu daha da artırıyordu. Kafamdan geçen bahaneler ve onları elemem şu şekilde oluyordu.

-Yoldan geçen araba su sıçrattı ( Jet skiydi herhalde)
-Suya düştüm ( İyi boğulmamışım a.q körfeze düşsem anca böle ıslanırdım)
-Su savaşı yaptık ( yağmurlu havada en mantıklı bahaneydi ya bi siktir git yaa)

Velhasıl kelam dar ağacına doğru kuzu gibi gidiyordum. Alttan zile bastım o zamanlar otomat yok tabi.Here we gooooo!

1.Bölüm

Ev zemin üstünde bende diken üstündeydim. Aslan kükremesi gibi bir sesin bana doğru geldiğini anladığımda o dikenin götüme girceğini de anlamış oldum. Roaaaarr, ses buna benziyordu. Sesi geçtim aslanın elinde terliği görmem beni tırstıran unsur olmuştu. Bir iki adım geri attım. Karışık karışık sesler duyuyordum tek anladığım sevgi sözcükleri olmadığıydı ama gözüm hep terlikteydi. Sonunda dar ağacındayken sandalyeme tekme atılmış terlik kıçıma kıçıma inmeye başlamıştı. Apartmanda dedikoduya gelince işbirliği yapan komuşularım evlerine kapanmış annem ise tarafsız davranıyordu. Terlikleri yedikçe attığım goller aklıma geliyor ama ne o gollerin ne de formasını giydiğim Hakan Şükür'ün beni kurtaramıycağını biliyordum. Ev sınırlarına girmemle olay farklı bir hal alıyordu.

2.Bölüm

Beğenilerek izlenen ilk bölümden sonra ikinci bölümü çekilmiş ama aynı heyecanı vermemiştir. Bu bölümde annem koruyucu rolü üstlenmişti. Ama bir yandan da farkında olmadan gaz vermeyi sürdüyordu. Tamam yeter diyip arkasından şuna bak sırılsıklam olmuş bu denir mi? Bu ne perhiz bu ne kornişon turşusu( lahanayı sevmem). Annemin çelişkili söylemlerinden sonra babam ambole olmuş ve standart dayak pozisyonuna geçmiştir. Beş kardeş adını verdiğimiz bu dayak biçiminde iki yanağımda birbirinden sert bu kardeşlerle tanıştıktan sonra gözyaşlarım tarafından soğutulmuşlardır.

Haa bu olaydan sonra ne futbol ne de yağmur altında futbol oynamak hayatımdan çıkmıştır. Babamın terlikleri de ayağında kalmıştır. Ama ne zaman sağanak yağmur yağsa bu olay gelir aklıma. Bugün tek farkı senle paylaşmak oldu küllük. Hadi kal sağlıcakla.



21 KASIM 2008

Güzel İzmir'imde kışın kendisini yavaş yavaş belli ettiği bu günlerde bugün dışarı çıkmak gibi bir gaflette bulundum. Ben nerden biliym evin içinde bu kadar kaldıktan sonra dış dünyaya bu denli uzak kalacağımı. Evcilleştirilmiş hayvanların vahşi dünyadaki savunmasızlığını bizzat yaşadım bugün.

Benim şehrim dünyanın en güzel şehri. Gerçekten abartmıyorum. Dünyada 48 tane başkent gördüm ki diğer şehirlerle beraber en azından 100 tane eder, ama İzmir en güzeli kesinlikle. 24 yaşındayım ama nasıl bu kadar dolaştığımı sorabilirsin küllük. Cevabı çok basit 'Google Earth'. Ama bu cennet şehrimde neden sonbahar yaşanmıyor yaa. Bende istemezmiyim 'Sweet November' tarzı sarı kırmızı turuncu yapraklar yerlerde. Sevgililer oynaşıyor aralardan geçiyo yapraklara basıp düşüyor ama yok! Bi bakıyorsun ağaçlar yeşil bi bakıyorsun yaprak yok. Şu şehirde iki renge hasret kaldım. Sarı ve beyaz. Güzelim İzmir kızlarının saçlarındaki sarıyı ve tenlerinin beyazını saymassak tabiki.

Bir asırın çeyreğini yaşadım bu şehirde ama kar yağan yılları ezbere bilirim. Aralarda da kar oldu ama Spil dağına çıkan komşularımızın arabasında getirdiği karlar. Saolsunlar onlar sayesinde 10-15 kar topluk şarjörümüz olurdu. Camlardaki, kaportalardaki karlar özenle avuçlara alınır ve hedef belirlendikten sonra minimum kar maximum acı ilkesi uyarınca sıkıştırılıp hedefe yönlendirilirdi.

Milletçe hiçbirşeyi eğlencesine yapamadık ve yapamıyoruz. Hatırlıyorum kavgasız biten mahalle maçımız yok gibiydi. Zaten bir gün irdelicem mahalle maçı konusunu çok ekmek var orda küllük. Denize gireriz ulan yüz işte insan gibi değil mi yoook deve güreşi oynamadan ve alttaki arkadaşın boynu kırılmadan rahat yok bize... Neyse kartopuna geliyorum. Yağan karın en masum yüzü kesinlikle kardan adam yapmaktır. Amaaa ekşın arayan bu ülke evlatları kardan adamı siper yapmaktan hayatta çekinmez. Herşey masum başlar önce karlar yerden hafifçe alınıp üstüne fazla baskı uygulanmadan karşı tarafa atılır. Yavaş yavaş bundan zevk alınmadığı anlaşılınca ziplenmiş kartopları namı diğer buz kütleleri oluşturulur. Bunlardan bir tanesini burnuma yediğimden bilirim ki donmuş burnu öpsen bile acırken iceberg'i yemenin acısı bambaşkadır. Sonra iş çığrından çıkar ve içine taş koymaya kadar gider ve güzel bir günün önüne taş koymaktan başka hiçbirşeye yaramaz.

Bunları niye söylüyorum? Eyyy sahra çölüne yağan kardan bir iki misli kar yağan şehrin çocuklarıııı. Elinize geçerse bu fırsat insan gibi kullanın ve mundar etmeyin. 'Mundar'da ne ilginç bir kelimeymiş değil mi küllük? Ama uykumu mundar etmeye niyetim yok! Hadi iyi geceler can dostum güzel insan...

20 KASIM 2008

Saat 02:15 ve köpek gibi uykum var ama 44 saat sonra oksijenle tanışmanın vermiş olduğu mutlulukla yazıyorum. Bugün yukarda da belirtiğim gibi uzun bir aradan sonra dışarıya çıktım ama ben havaya bu kadar hasretken gittiğim yer basık bir sinemaydı ve malesef film de basıktı. Bahsettiğim film tabiki "Issız Adam". Küllük bilirsin geyik adamımdır ama içimde bir yerlerde de gizli kalmış duygusallığım vardır. Bunun çok salak yerlerde ortaya çıktığı da olmuştur. Mesela ilk ağladığım film "King Kong'tu". Son ağladığım ise ağlamayanın sinemadan tekme tokatla dışarı atıldığı "Babam ve Oğlum". Ama Çağan yeter yaa gerçekten yeter film eleştirisi yapmak haddime değildir ama insanları ağlatmak için diğer filminde ise evcil hayvanları ölen biri sağır diğeri kör iki kardeşin hikayesini anlatmandan korkuyorum. Bu arada sana Çağan dedim çünkü zaten bu filmi bize adadığın için aramızda bir samimiyet oldu. Ha eğer insanların ağlaması başarıysa bu film de başarılı oldu. Ama küllük, şu evde çorabımı çıkarsam ve aralara da o çorabımla yaşadığım günleri koysam onu ilk aldığım günü, parmağın ilk pırtladığı günü, sevgilimin evine ilk gidişimde kokmaması için çeşitli karışımları kullandığım günü falan filan... Bir de alttan fazla bilinmeyen fakat insanın içine işleyen şarkıları dayasam, ağlatmassam şerefsizim.

Herkesin anıları vardır ve herkes o anılarla yüzleşince ağlar ama bunu 10 dakika kullanıp geri kalan 80-90 dakika birşey vermessen kusura bakma ama ben bunu yemem. Zaten film kesinlikle Ratatouille'den esinlenmiş abi fazla spoiler vermek istemiyorum ama animasyondan etkilenen bir film bu.

Bi de çok tehlikeli bir film kendisi. "Babam ve Oğul" nasıl bir anda içinizde ki baba sevgisini tavan yaptıysa bu da bir anda sevgilinizle olan ilişkileri taban yapar. Bu filmin sonunda 'ulan, yoksa?!' durumları olur şimdiden söyleyiyeyim kesinlikle ve kesinlikle sevgiliyle gitmeyin!

Son olarak iyi bir film geçmişte yaşanılan anıları izleyiciyle yüzleştirip sahte trajik olmaz, "Old Boy" gibi yaşanması çok zor bir olayı insanın içine işletir! O kadar konustum bir spoiler vermek istiyorum

"Bruce Willis hayaletmiş" (6. His). Hala izlemeyen varsa sol kulağımı sizin için ayırdım istediğiniz kadar çınlatın ama anayı karıştırmayın...Hadi küllük ben yatıyorum bugün senden çok kitleye hitap etmek istedim. Başbakan Yekta seslerini duyar gibiyim! İyi geceleeeer

19 KASIM 2008

Dışarı bir dakika bile çıkmadan geçirdiğim 30. saatimde yine tek sırdaşım küllük'e içimi dökmek için hazır bulunmaktayım. Canım sıkılıyor yaa. Şöyle bakıyorum yatağımın yanımda 2 tane 5 kiloluk ders kitabı KPSS için. Onların yanında tezim için çektirdiğim çıktılar. Off off içim karardı yaa. Hergün kendime bir program yapıp daha sonra buna uymamaktan bıktım. Zaten hayatta ne çektiysem bundan çektim. Her işe büyük bir gazla başlayıp daha sonra sıkıldım ondan. Önce istatistik çalışıym, sonra işletme aman biraz ingilizce ohh ohh italyancanın da tadından yenmez. Sonuç ertelemeden başka hiçbirşey değil.

Dört sene istatistik okuyup daha sonra İnsan Kaynaklarında yüksek lisans yapan bir insandan ne beklenir ki. Ne istediğimi bilemedim bir türlü. Türlü deyince karnımın acıktığını fark ettim. Ne güzel bişidir yaa türlü. Sebzelerle etin muhteşem buluşması. Ama ismi biraz ilginç di mi küllük?

Türlü...

Yıl bilmem kaç köy bilmem ne...

-Ooo hanım ne güzel koktu ne yaptın böyle?
-Valla bey pazarda artan butun sebzeleri attım içine
-Fakiriz ama kuşbaşı koyarız diyorsun yani
-Yok leğenle avladığım güvercin kafası var içinde
-Hımm kuşbaşını yanlış anlamışsın. Eee adı ne peki?
-Güveçte domates, patates,fasulye,bezelye,kuşbaşı et, havuç,patlıcan...
-Anladım daha kısası yok mu peki?
-Onu bir türlü bulamadım
-Şimdi buldun!

Evet türlü ismi böyle verilmiştir bu güzel yemeğimize. Ahh ahh olsa da yesek. Yaşasın yemek yemeeek! Türkçeden başka hangi dilde vardır acaba "yemek yemek" tarzı isim ve fiili aynı yazıp cümle oluşturabilmek. Ne çektiysek şu götten eklemeli yapımızdan çektik. Üç harfli kök buluyosun kıçına ekle ekleyebilirsen. "Git" ne kadar saf ne kadar naturel bir fiil kökü değil mi? Ayrıca kendisi Sezen Aksu'nun efsane bir şarkısına da ismini vermiştir. Herneyse bakın ne hale gelebiliyor bu şirin kelime.

Gidemeyeceklerdenmisiniz?

Türk milleti neden bir yaparsa on anlatır al bundan işte.

-Abi bir kız götürdüm inanılmazdı yaa, uyutmadım hatunu, görsen bir içim suydu ama işin kötüsü kız bana aşık oldu. Gitme diye yalvardı. Ama racona ters bilirsin!

Burda tek bir gerçek var o da tersten. Gencin yoldan geçen bir hatuna aşık olması. Sen adama çekim eki demişsin yapım eki demişsin hayatı boyunca bunu kelimelerin kıçına eklemişsin. O adam da kıçından sallar tabi. Türk milletinin sallamasyon özelliğinin 100 olmasında en büyük suçlu kim biliyormusun küllük? Cevabı çok basit "URAL-ALTAY" .Bu isimdeki insanlardan hep uzak durdum ve uzak durucam.

Varya sevdamı dağlara yazarım
Varya gözümü kırpmam yazarım... falan fişmekan. Söz-Beste: ALTAY

Bir şey söylersem ispatlarım küllük! Belgesiz birşey yapmam yakında Ural'ında kolpalarını bulucam az kaldı. Şimdi rahat bir uyku çekebilirim rahatladım yine... Hadi kal sağlıcakla...

18 KASIM 2008

İyi akşamlar Türkiye her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan... Yine yağmurlu bir gece herkes sevgilisine sarılıp uyurken ben yine sessiz çoğunluğumla küllüğümü paylaşıyorum. İnternet çıktı mertlik bozuldu arkadaş. Eskiden herkes saklıyacak yer arardı küllüklerine hatta kilitlileri bile çıkmıştı. Aman anam okursa 15 yaşında verdiğim ortaya çıkar korkusuyla özellikle kızlarımız kilit taktılar buna. Ama insanda azcık beyin olur. O anne onu okumak isterse ne yapar ne eder okur. Bi düşün koskoca çelik kapıların arasına kredi kartı sokuyosun çat diye açılıyor. Senin kıçı kırık küllüğün mü açılmıcak. Annelerden hiçbirşey kaçmaz! Bunu sakın unutma küllük. Yerin dibine soktuğum miki dergileri 1 hafta içinde kömürlü sobalarımızın vazgeçilmez tutuşturucuları oluyordu. Bulunan miki dergilerinin suçunu attığım yazarımız esonoque den de tekrar tekrar özür diliyorum. Bu tarz dergilerin ve filmlerin başına neden miki getirildiğini hiç anlamamışımdır. Ama bunu öğrendikten sonra Walt Disney çizgi filmlerini ayrı bi gözle izlemeye başladım. Ne zamanki micky mouse ve mini mouse çıksa içimden "Hadi hadi şimdi gülüyorsunuz ama akşama napçağınızı ben biliyorum" diye geçiriyordum. Çocukluğumun masumiyetini benden çaldıkları için miki film yapımcılarını ve özellikle bunlara "miki" diyenleri kınadığımı belirtiyorum.

Bugün naptığıma gelince, saat 13 de kalkıp apar topar derse gittim. Allahım yaşım 24 ama hala okuyorum yaa. Ders de "iş hukuku". Bi hocamız var kafası daima şu arabaların arkasındaki oyuncaklar var ya onlar gibi sallanıyor. Abi beni ne otobüs tutar ne gemi tutar ama bu adam beni tutuyor. Kafası mütamediyen sallanıyor yahu. Sabrediyorum birgün mengene alıp kafasını sıkıştırmamak için. Dönüş yolu ise resmen işkence. Eğer bucadan 514' e biniyorsan dikkat etmen gereken bir kaç kural var.(514=Karşıyaka-Buca)


1. Otobüse binceğin nokta çok önemli eğer otobüs tam senin önünde durmazsa otobüste ayakta kalcağın müjdelenir. 514'e ya birinci binersin ya yirmibirinci.

2. Eğer arabaya birinci binensen ikinci kurala geçebiliriz. Daima cam tarafına otur kuralından bahsediyorum. Biz gençler için otobüsteki en büyük tehlike günden gelmiş teyzelerdir. Eğer cam tarafında oturuyorsan dışarı bakman veyahut kafanı cama dayayıp uyumtırak bir hal takınman yeterlidir.

3. Eğer koridor tarafına oturduysan. İşler hiçte iyi gitmiyor demektir. Altın kural "Sakın göz göze gelme". Eğer bu olay gerçekleşirse, antilop gören aslan belgeselindeki antilop olursun ve yenilmeye mahkumsun. Diyelim ki bunu başardın ikinci parkur ise "üstüne abanan teyzelerdir". Burda da yapman gereken uyuyor numarası yapmak ve arasıra kafanı aşşağıya düşürmektir. Sakın ama sakın o düşen kafayı havaya kaldırırken gözünü hafif açıp noluyo a.q bakışı atmayı unutma! Gerçekçilik bakımından çok önemli bir husustur.

4. Burada ise otobüse yirmibirinci bindiğini var sayıyor, ve hayatından giden bir yılının ardından yaşlı gözlerle el sallıyorum.

Bu kadar yararlı bilgiden sonra güzel bir uykuyu hakettim herhalde küllük. Yarın yine aynı saatte görüşmek üzere esen kalın giy.



17 KASIM 2008

Hiç üstüme gelme küllük çok efkarlıyım. Sen yağmur deme çamur deme maça git, takım yenilsin yaa. Unutmadan hasta bir Karşıyaka taraftarıyım. Zaten bir kolumu kessen yeşil-kırmızı diğerini kessen sarı-kırmızı akar. Allahtan çok boya maddesi katmaya gerek yok. Kırmızılar benim alyuvarlardan. Bildiğin gibi bu arkadaşlar kana kırmızı rengini verdiği gibi birçok önemli görev de üstlenmiştir. Bir de bunların kankası var akyuvarlar. Gerçekten bunların isim babası kim bilmiyorum ama kendisini kınıyorum. Ya bitanesi vücudun savunmasında diğeri solunumunda bu kadar önemliyken sen kalk bu isimleri ver olacak iş mi?

Düşünsene sen mikropsun (lafın gelişi be küllük alınma hemen) vücuda girmeye karar verdin. Arkadaşların uyarıyor olum dikkat et akyuvarlar var diyor. Lan top onlar yuvarlak çember ibine ibinee demezmisin? Üstelik renk te beyaz. Tarihimizde ki liderlere bak hepsinin ismi karizma,taş gibi. İsimlerini duyan iki adım geri atıyo. Yavuz, Mustafa, Süleyman, Fatih ( her ne kadar Fatih Ürek sıçsa da) Atilla ve zaire ve zaire. Var mı hiç Aldo, Arto gibi isimler? Tıp dünyasında hastalıklara çare bulmak için milyar dolarlar harcanıyor. Hiç gereği yok koy şöyle oturaklı bir isim. Buz gibi tuvalette taharet musluğu açık 15 dakika kal yine birşeycikler olmaz( evin kaloriferli değilse cidden zor iş).

Off yağmur iyice hızlandı yahuu. Bardaktan boşanırcasına yağıyor... Hazır bu deyimi kullanmışken, iyice kontrol ettim. Boşalırcasına değil boşanırcasına gerçektende. Sence de saçma değil mi küllük. Yani bunu kullanan arkadaş Bunların boşanma avukatlarımıymış. Ayrıca bardakla kimin evlendiği de izafi kalmış. Bi de "Boşan da semerini ye" hadisesi var ki o iyice beni benden alır. Herhalde kural şöyle. Evliyken öncelikle aldatmıyacaksın sonra da semer yemiceksin. Ha boşandın mı ne bok yersen ye.

Nerdeyse unutuyordum bir de berber maceram vardı bugün. 1900 lü yıllardan bugüne kadar herşey değişti ama berberlerin kullandığı aletler değişmedi. Telefon bulundu gelişti gelişti cebimize kadar girdi. Bilgisayar bir ev kadardı şimdi tüy kadar. Ama gel gelelim bizim berberler hep aynı be arkadaş. Bir berber makası ince uzun, yaklaşık 3 kilo ağırlığında makineleri vee kulak tüylerini almak için kullandıkları molotof kokteyli tarzı ispirtolu çubukları. Ayıptır söylemesi azcık tüy çıkar kulaklarımda. Yaa bunu berbere demez olaydım. Hani filmlerde mağaraya girenler ışık olsun ve de yarasalardan korunmak için ucu beze sarılı bir sopayı yakarlar ya al işte bizimkisi onun minyatürü. Sağolsun yaktı onu bi de kirpiklerim yanmasın diye gözümü koruyor. Ama benim kulak ızgara oldu. Ulan çekiyorum kendimi canım yanıyor adam abi çekersen acır tabi diyor. Hele en sonunda kavrulmuş tüy kokusu yok mu 2 gün de zor çıkçak gibi. Bana iyi bi ders oldu tüylüyüm ama mutluyum felsefesini güdücem artık. Uykum geldi yavaş yavaş ta gidicem.

Hadi küllükçüm yarın görüşmek üzere. Nikotinsiz günler diliyorum. byeeee

16 KASIM 2008

Off küllük kıçım dondu resmen yaa. Kış geldi galiba güzel İzmir'ime. Kış,kış,kış....Bazı kelimeler vardır birden çok söylediğin zaman anlamsızlaşır. Bazı rivayetlere göre bu sayının 40 olması gerekmektedir. Ama emin olun "kış" kelimesinin anlamsızlaşması için 4-5 kere söylenmesi yeter de artar bile. "Kış" diye mevsim mi olur yaa?

Hani her mevsim güzeldi? Hani "ülkemizde dört mevsim aynı anda yaşanıyor" klişesini büyük bir gururla söylüyorduk. Yoğ dostum yoğ birileri bizi kandırıyor. Hep üvey evlat oldu bu mevsim. Şöyleki; yolda yürüyorsun ve sana doğru bir köpek havlayarak geliyor. Ne dersin? duyamıyoruuum... Evet "KIŞ" hatta etkiyi artırmak için "kışkışkış!" Madem seviyorsun niye gitmesini istiyorsun diye sormazlar mı adama? 3 harfin ikisi sert ünsüz. Sonra seviyorum de yok öle yağma.

Sert ünsüz olarak idolümüzdü o. Tabikiiiii "Fıstıkçı Şahap"tan bahsediyorum. Eğer gerçekten ismi şahap olan bir insan çerezcilikle uğraşıyorsa, kesinlikle mukaddes bir insandır.

-Abla 100 gram fıstık,100 gram badem, çekirdek ay mı olsun kabak mı?
-Ayy boşver şimdi sen onu. Allah razı olsun senden Şahap, sayende kızım Türkçeden full çıkartıyo artık
-Anası mezar dikecekmiş!
-Ne diyosun lan kafayı mı yedin
-Abla yaz bir yere bu da kullanılcak yaz bi yere...

Kullanıldı.....

Eğer gerçekten böle bir zat varsa çok yaşamamıştır. Üzerine yapışan bu misyonu kaldırabilceğini sanmıyorum. Bu arada yapmayı plaladığım sert ünlü---- Erol Taş esprisini başka bir bahara bırakıyorum. Hani kış sevilmiyor yaa o misal..

Bugün "Mevsim" kelimesini de çok kullandık. Bence çok rahat bir gsm operatör ismi olabilir. Hatta Telsim yerine Mevsim diye bir şirket kurulsaymış çok daha ilgi çekici olabilirmiş. Sloganı bile hazır "Her mevsim kesintisiz konuşun" Ahh ben ahh. Değeri çok sonraları bilincek soyut bir halk kahramanıyım.

Neyse çok yazdım bugün yine sende doldun taştın. Sırdaşım külo ben kaçıyorum yarın çok pis ders çalışıcam. Chaooooo! Külo???

15 KASIM 2008

İşte geldim burdayım ben bu işte ustayım. Zaman ne kadar çabuk geçiyo değil mi? Seni aşşağılıyalı tam 24 saat geçti be küllük. Bence eski defterleri kapatalım dost olabiliriz.

Haftasonu sebebiyle yine dışarda takıldım bugün. Ama takılmaz olaydım. Ulan herkes mi bi aksiyon yaşar? Kimle konuşsam abi dün şöleydi abi dün böleydi ehh yeter bee! Herkes tek kale maç yapmış gol üstüne gol. Bende skor 0-0 berabere. Golü geçtim atak bile yok. Kendi sahasına mahkum pasif bir futbol. Abi çok önemli işim çıktı diyip kaçtım kurtardım kendimi. Belki dedim kumarda kazanırım soluğu sayısal lotoda aldım. O anda garip bişeyler oldu ve ağzımdan numaralar çıkmaya başladı. 3,6,7,11,14,28... Bunların ilk üçünü refleks diğer üçünü ise bilinçli soyledim. Bilincime sıçayım 3,6 ve 7 tuttu gerisi karavana. Numaralar ziyan olmasın diye lavabolarımızın yanında 11 14 ve 28 adını verdiğimiz üç kara vanamız var artık. Bu tatile çıkmadan önce bize büyük kolaylık sağlıycak. "Hanım 11'i kapat diğer ikisi açık kalsın" gibi.

Loto olayında anlayamadığım bir husus var küllük. Bunu belirtmeden geçemiyeceğim. Bir insan niye loto çekilişini izler yaa. Şimdi sen kürenin içinde çalkalanan o toplara bakıyon ya hipnoz tehlikesi bile var. Kürenin içinde kendi topunu görüp onu getirtçem diye bakakalan -güya enerji veriyo mal- ama daha top inmeden çocukluğuna dönen insanlar tanıdım ben. Bir anda salonun ortasında amcalara pipisini gösteren gençler oldu ülkemde. Geri dönelim konuya, o toplara bakınca ilk topun çıkma olasılığı 6/49 sonra 5/48 bunlar çarpıla çarpıla ilerlerken hoop bir bakmışsın ki 8milyonda bir ihtimal olmuş. Eyy halkım buna hiç gerek yok! Sayısal lotonun çıkma ihtimalini yüzde elliye indirdim. Nasıl mı ?

Kural 1: Sayısal Loto çekilişini izleme

Kural 2: Ertesi gün en yakın bayiye git ve kuponunu uzat

Sadece iki kural ve şans yüzde elli. Çünkü bayinin sana söyliyeceği iki ihtimal var

Tuttu (Çok ilginç bir biçimde daha karşılaşmadım) ya da
Tutmadı ( Kendisiyle kanka olduk)

Evet küllük bir toplumsal yaraya daha parmak bastık. Bana ayrılan fiziksel sürenin sonuna gelirken, insanları bilinçlendirmeye devam edeceğimin müjdesini veriyorum. Baaaaaay!

14 KASIM 2008

Here i aaaaaaaaaam! Yazım için bu saatlere kadar bekleyen vefakar hayranlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Bir gün daha geçti be küllük. Bazen aklıma senin neler yapabileceğin geliyor. Bir küllük neler yapabilir? Ne kadar onursuz bir hayat. Küle küllük edene yazıklar olsun! Ha bi de ne diyorsunuz siz arkadaşlarınızla vedalaşırken "Küle Küle"mi? hahahaha... Napıyorum lan ben? oturmuş küllükle taşak geçiyorum. İyice yandı devreler...

Neyse kalktım sabah çıktılarımı almak için fotokopiciye gittim ama bana "Az önce çıktı" dediler. Lan çıktılar nereye gider? Meğersem arkadaşım gitmiş bir yere onu bekledim. Sonra aldım bir sürü işlenmiş odunu. Bak bak kağıt demiyorum dikkat edersen. Yaşar Kemal gibi adamım vesselam. Durağa çıktım otobüsü beklemeye başladım. Nedense duraklarda hiç duramam ben. Hep bir haraket halindeyimdir. Bir çeşit zararsız anarşi belki de. Ya da durakdaki her kızı kesebilme isteği. Galiba ikincisi. Durak nedir yaa?

Herhalde Türk tarihinin ilk otobüs şoförü bulmuştur. "Durak" kelimesini kamusal bir kavram olarak düşünürsek, bunun özel sektör hali ise"Müsait bir yer" kavramıdır. Gidin bir kamu kuruluşuna işiniz bir günde zor biter. Kamu kuruluşlarının ilginç bir özelliği de gideceğiniz katların hiçbir sıra içermemesidir. IQ'nüz tavan olsun isterse sıradaki gidilecek katı kestiremessiniz. 3. kattaki Neriman Hanım'dan damgayı yedikten sonra imzaya 1.kata iner Hüsnü Bey buradan sizi 7. kata form doldurmaya Aysun Hanım'a yollar. Bir anda fark etmeden bütün katları dolaşmış olursunuz.

Konuya geri dönersek bizim ilk şoför -kendilerine kaptan derseniz dünyanın en mutlu insanı olurlar- kamunun kendisine vermiş olduğu güçle yanında ki arkadaşıyla belirlemiştir durak kavramını şiveye de bakılırsa Ankara'da olma ihtimali çok yüksek.

-La Olum nerde durak bayadır gidiyoruz?
-La şu bebenin orda durak işte.
-İyimiş la bende gider küçük abdesti bozarım.

Tek duraklı ulaşım ilerleyen vakitlerde iki,üç ve sonunda dur durak bilmez bir hale gelmiştir. Oooo saat durmak bilmiyor küllük ben yatar. Yarın görüşürüz. Bu arada alınmadın dimi lan heheh keretaaaa...


13 KASIM 2008

Dünya kendi etrafında yine tam olarak döndü ve küllerimi savurma vakti geldi. Sezen Cumhur Önal gibi başladım. Bu arada gün tanımını benden sonra herhalde Armstrong böle yapardı. Bu Armstrong amca bilindiği gibi Ay'a ilk basan amcamızdır. Hani ayın yüzeyine gelip 'Veni Vidi Vici' diyen. Anlamadığım niye elin Amerikalısı Latince söylüyor. Şaka lan şaka biliyoz herhalde. 'Benimki küçük ama işlevli' gibi bişi sölemişti. Ama uzaya ilk çıkan arkadaşımız Yuri Gagarin'dir. Hatta yanında Gökhan Tepe'nin bulunduğu rivayet edilir. Uzayda işerken havalanan çiş taneleri eline yüzüne bulaşınca, noluyooo laaan diye tırsar ve oracıkta 'Yuri Gagarin gidelim buralardan' adlı eseri besteler. Lan bunu şarkı coverlarına mı koysaydım?

Neyse bugüne gelince, sabah kalk artııık diye bi nidayla kapım açıldı. Yok kapıyı açan Onbaşı değil bizzatihi babamdı. Olay mahali de koğuş değil doğal olarak benim odamdı. Kendileri her gün ekmek almaktan sıkıldığından darbe yapmaya gelmiş. Ama 'Geldikleri gibi giderler!'..Odama girdiği gibi çıkması bir oldu. Neymiş odam havasızmış

Ha-va-sız

Abi sıçmaya giderken lavaboya gidiyorum demek gibi bişi. De ki olum amma osurmuşsun. Ama saklı kelimeler kullanma. Yaa bunu ağızdan yapınca suni-teneffüs oluyor(Abartma) ama kıçtan çıkınca ha-va-sız! Bunu kabul edemem!

Neyse tıpış tıpış gittik ekmek almaya mahallede paleler istop oynuyo.Bunu niye zamanında sorgulamadım bilmiyorum. Ama oyunun adı İSTOP. Abi top düşünce rakip dursun diye gavurlar STOP diyor ve aynen çalmıyorsun anladık ama başındaki İ nedir yaa. Türkçeleştirceksen DUR falan de. DURMUŞ koy DURAK koy YARAK koy ne biliym koy bişiler. Ama İSTOP nedir? Ama bulduuum:

İ - STOP
trakya anglo-sakson
nidası kök

Evet küllük artık rahatça uyuyabilirim çünkü bu oyunun Türkiye'de ilk kez Trakyada oynandığını biliyoruz artık. Haa eve geldim odamı havasız! bir fanusa dönüştürdüm! Fanus nedir yaa?!...






12 KASIM 2008

Eveeet yina başbaşayız bilirsin sigara içmem ve sırf başlığın adı günlük değil de küllük olsun dediğim için(serbest çağrışım zımbırtısı) her gece yarısı idiot gibi sana sesleniyorum. Neyse dönelim konumuza bugün ilk okulda çektirdiğim bi fotoğrafı gördüm. Allahım ne masummuşum öle hayatımda yaptığım piçlikler kızlara pandik atmak (ki pipim bile kalkmazdı) ve mor menekşe oynarken sevdiğim kızın tarafındaki kenetlenen eli açmaya çalışmaktı. Sırf elele tutuşabilmek için. Mor menekşe diye oyun vardı yaa.

Mor menekşe Mor menekşe
Sizden bize kim düşe

Burda oyunu hangi abimiz yaptıysa belki de ablamızın, çiçekçi dükkanı olduğunu düşünmekteyim. Çünkü seslenişte Mor Menekşe kısmı önceden belirlenmiş fakat diğer kısım ise sırf oraya kafiye yapılması için konulmuş. Abi bir dize "düşe" diye bitermi yaa. Sen bu çocuğa bunu oynat bas bas bağırttır. Sonra 2 sene sonra söz sanatlarını anlatmaya çalış yermi yaa. Biz değilmiyiz Birdirbir oynarken masum başlayıp karmaşık devam eden.

Birdirbir yerin dibine gir (burda da inceden bir beddua sezdim)
İkidir iki tilki siki ( Yaa kaçımız tilki siki gördük yuh yaa)
Üçtür üç atlaması pek güç (Bu kısım realist)
Dörtdür dört dönde götünü ört (Muhafazakar)

Türkiye bir mozaik ya işte böle mozaik oluyo oyunlarda bile bir karmaşa söz konusu. Oyunu başladığın gibi bitir ya çok mu zor. Bunlar hep CIA'nın oyunları. Duvardaki bir tuğlayı çeksem Devlet duvarın altında kalır. En iyisimi ben yatıym küllük. How i met your mother'da 2. sezon bitiyo ve Robin awesome!




11 KASIM 2008

Öncelikle sözlerime Kasım diye ay mı olur sorgulamasıyla başlıcam. Küllük diye de başlık mı olur diye sorabilirsin ama o sadece benim gerizekalılığım. Evet Kasım diye ay mı olur? Şimdi bir inceleyelim:

Kas-ım
fiil yapım eki
kok

Söyle bana Kasmaktan türeyen bir ay nasıl güzel geçer. Al bir örnek bilgisayarımda KASpersky var ve alet hayvan gibi kasıyo. Sen koskoca 30 güne Kasım dersen insanlar kasım kasım kasılır be abi. Bu aya alternatif isimler düşünülmeli. Abi biz değilmeyiz haftanın 7 gününe isim bulamayıp 2 tanesini pazar ertesi ve cuma ertesi diye geçiştiren. Bulamadın mı bi isim cücük beynin yetmedi mi koy ekim ertesi. Olursa ekime kadar olmassa sikime kadar abi. Küllük gerçekten bu hususta çok gergin olabiliyorum. Ha bugün ne mi yaptım? Hadebayor!

10 KASIM 2008

Evet sevgili küllük yine başbaşayız. Şöyle bir bakıyorum da bugün bilim-sanat-hayat-kendim için naptım? Evet koca bir simit. Şimdi hemşehrilerim simit değil lan gevrek o dicekler. Bende gevrek gevrek gülücem. Anladığın gibi küllük bibok yapmadım bugün. Sabah kalktığım da niyetim tezim için kaynak taraması yapmaktı. Ama o anda istediğim tek şey kaymak tiramisu tabiki kahvaltıdan sonra. Neyse geçtim makalelerin karşısına siz mi büyükmüsünüz ben mi lan diye sordum! Gözlerimden ateş fışkırıyordu küllük. Ama onların büyüklüğünü kabul etmem çok uzun sürmedi. Bu arada sana sölemeyi unuttum tezim 'Ekonomik Krizler' hakkında. Ne kadar ironik değil mi? Beni işşiz bırakacak bir olgu üzerine tez yazmak. Hemen bir flash-forward yapıorum.

- Yekta Bey kusura bakmayın ama krizden dolayı sizinle yollarımızı ayırıyoruz
- Sorun değil bende eve otobüsle giderim
- Siktir lan işte kovuldun bi de salağa yatıyo
-Olum ben 1929 dan beri bütün krizleri biliyorum bana mı anlatıyon
-Bak ne güzel teorin pratiğe döküldü işte nihahahahah
-Dalga geçmeyin lan Allahsızlar!

Tekrar günümüze gelelim nerde kalmıştık. Hah bi bok yapmıyodum bari bi dışarı çıkıym dedim. Hayalet sevgilimle kontör aldım yürüdük biraz takıldık. Gelmeyin lan üstüme sevgilim uzakta. Maşallah kriz bi tek Turkcell'e dokunmamış 39 yetale girdi bize. Anladın tabi küllük 250 den aşşaa yüklemem. Eve geldim yine dizi(how i met your mother) ve tumba yatak olucak birazdan. Bu arada Cheap Trick'den Voices en güzel bölümün en güzel karesinde çalıyo müptelası oldum. Ohoo küllük dolmuş. Hadebayor o zaman!

09 KASIM 2008

Sevgili küllük bir günü daha yakıp ucuna geldik. Acısıyla ve acısıyla bir gün daha geçti. İçim yanıyor küllük neler umdum neler buldum yahu. Bugün olacak dedim bugün yenicez dedim. Bütün gün onun hayaliyle geçirdim. Noldu peki ha noldu sölesene. Tuttuk kafayı yine. Ulan yeniliyorsun bari fark yeme. Takım güçlü ama ne demiş Bülent Serttaş "Kontrolsüz güç güç değildir. Para yok pul yok geçtik beleştepeye ayakta izledik maçı. Önümüze geçen diğer beleşçilere çıkışmak istedim. Düşündüm küllük düşündüm kimin yerinden kimi kovuyordum ki. Attık ilk golü sevindim yedik dört golü üzülmedim.Üzülmek ne kelime yerin dibine girdim buharlaşıp kaybolasım geldi. Apartman kapısını başımla vücudum 90 derecelik açı yapacak şekilde açtım. Betimlemeye gel. İşte acısıyla ve acısıyla geçen günün ikinci acı kısmıydı burası. Çünkü altı nüfuslu birinci dairenin kapısı açıktı ve malesef nüfusun %100 ü fenerbahçeliydi. Hele en yaratıcı esprileri "Gözün aydın kulakların manisa" olan bu güruh beni 4 parmaklarıyla karşıladılar. Off küllük offf klavyemin tuşlarını gözyaşlarımla ıslatırken milyarlık laptopuma bişi olmasın diye burda kesiyorum. Lan oluuuuum bunun Ali Sami Yen'i var deyip kendimi koyuveriyorum.

Hayattaki En Pis Durumlar (19 Kasım)

  • Ayak serçe parmağının sivri bir köşeye çarpması durumu...

Şu an içinizdeki sızlamayı duyar gibiyim sevgili dostlarım.."evet gercekten de cok pis bi durumdur" dediğinizi işitir gibiyim..Hayattaki en buyuk trajedilerden biridir,belki de en büyüğüdür bu durum..Ne cok sevdiğiniz,uğruna sabahlara kadar uykusuz kaldığınız,turkcell'i avea'yı zengin ettiğiniz,10 dk.lık süreyi aşmamaya çalışırken sözünü kesmeye kıyamayıp fazladan bir kontörden daha olduğunuz biricik sevgilinizin sizi terketmesi,ne de bilgisayarda uzun ugraşlar sonucu hazırladığınız ama kaydetmeyi akıl edemediğiniz sunumunuzun ani bir elektrik kesintisiyle buhar olup uçması(bu da ayrı bi pis durum olurmuş hani) asla serçe parmak-sivri köşe buluşmasının verdiği acıyla boy ölçüşemez!..

Evinizdesiniz, ayaklarınızı uzatmış belki tv'de sünger bob'u seyredip eğleniyor,çocuksu duygularınızı tatmin ediyorsunuz,belki de hiç de öyle masum bi halde değilsiniz, kendinizi tatmin ediyorsunuz! Aniden dış kapının açıldığını duyup gelen herkimse ondan önce bi yandan da pantolonunuzu toplaya toplaya penguen gibi koşuyorsunuz tuvalete..gözünüz hiçbirşeyi görmüyor o anda..tam yakalanmadan ulasmak üzeresiniz ki o da ne? Tuvalet kapısının köşesiyle 8.2 şiddetinde bi çarpışma..O an ki,Türkiye'nin en seksi erkeği Ahmet Mete Işıkara bile kurtaramaz sizi bu sarsıntıdan!..O an ki,ayakucunuzdan başlayıp boğazınızda düğümlenerek biten uzun ve yorucu bir öykünün başlangıcı değil de nedir sevgili kardeşlerim?..Can havliyle kapıyı kapatıp bir eli ayağını tutmuş diğer eli yerleri döverken kaşık pozisyonunda yatıp ağlamaz da ne yapar insan bu durumda? Hele bir de durumun karanlıktayken yaşanması vardır ki evlerden ırak olsun,attan düşmüş tayyip gibi debelenir insan yerlerde alimallah,tutunacak bir abdullah bir emine ve hatta bir hayrünnisa arar yanında yönünde ama yoktur,ne yazık ki yoktur!...

Serçe parmak sivri köşeye çarpıldığında şartlar ne olursa olsun ölesiye acıyacaktır ve bunun kesinlikle bir çözümü bir çaresi yoktur,ancak acıyı azaltmak için sizlere tek önerim makosen ayakkabı giymenizdir..Çünkü makosen ayakkabı talihsizce yapılan uzun yürüyüşler sonunda size çok ama çok değerli bir hediye bırakır.."Nasır!.." Serçe parmağınız üzerinde olusturabildiğiniz kadar kalın bi nasır oluşturursanız işte o zaman acınız bir nebze olsun azalabilir..

Efendim ben yine de hepinize mastürbasyonsuz,çarpıntısız,sarsıntısız ve tayyipsiz günler dileyerek bugunkü yazımı da burada noktalıyorum..Saygılar..


  • Burnun tek deliğinin tıkalı olma durumu...

Kış aylarına yaklaşırken çoğalan grip-nezle vakaları hepimizin malumu..Bunun doğal bir sonucu olarak bağışıklık sistemimiz bizi korumak gibi son derece masumane bir sebepten dolayı burnumuzu mukosa dediğimiz salgılarla doldurur,bu da kabulümüz..Ve fakat tüm bu durumların içinde gerçekten sinir bozucu bir olay varsa o da burnun tek tarafının tıkalı kalması değil midir a dostlar?


Burnumuzdan nefes almaya çalışırken bir taraftaki akışkan mukusun yukarı dogru hışır hışır hareketini hissedebilirken diğer taraftaysa Sertaç Ortaç'ın bestelemeye çalıştığı 2. şarkısında tıkanıp geri kalan tüm şarkılarını aynı ritm üzerine kurması ve herbirinde "koku-doku" kafiyesinden yararlanması gibi bir tıkanıklık hissedilmez mi? Bu gerçekten de insanın dengesini bozan, metabolizmasını yerle bir eden bir olgu değil midir?..


Hele ki bir de sigara içiyorsanız ve çektiğiniz dumanı artistik bir şekilde burnunuzdan vermeye çalışmak -dikkat edin vermek demiyorum çalışmak diyorum- gafletinde bulunduysanız işte acı sonunuzu kendi ellerinizle hazırladınız! Dumanın sadece tek taraftan çıkması değil midir, günlerdir nasıl da zeki,eğlenceli,dinamik ve aynı zamanda derin karakter sahibi olduğunuzu ispat etmeye çalıştığınız yeni arkadaş grubunuzun bir anda sizden tiksinmesini sağlayan ve ivedi bir şekilde grubun sevilen çocuğu Berk'in söylediği "-hacı sen pek iyi gözükmüyosun,istersen eve git bi dinlen" tarzı,sizi düşünüyormuş gibi gözükürken,haince istenmediğinizi belli eden cümle eşliğinde gruptan dışlayan??? Oysaki sizin daha anlatacak eğlenceli şakalarınız,vizyona son giren film hakkında grubun yönelimine göre yapılacak içi boş fakat herkesin hak vereceği yorumlarınız ya da çok hoşlandığınız Merve'ye sizin aslında bu sert görünüşünüzün altında nasıl da hassas nasıl da duyarlı bir centilmen olduğunuzu belli eden konuşmalarınız olacaktı. Fakat durum buraya geldikten sonra sizin tıkalı olan tek burun deliğiniz gibi gruptakilerin de size doğru olan tek kulak delikleri tıkalıdır artık..Siz tam "hek,hök.." diye cümleye başlarken bir başkası aynı anda başka birşey anlatacak ve herkes onu dinleyecektir. Direncinizin boşa olduğunu anlayıp sonunda Berk karşısında alınmış mağlubiyeti kabullenen "-Eee gençler Berk haklı,benim dinlenmem lazım,eve kaçayım ufaktan.." cümlesini kurup giderken bile Berk'e yalakalık yapıp gruptaki geleceğinizi sağlam bırakmak ister ve içtiğiniz adaçayının parası olan 3 ytl yerine 5 ytl bırakarak yine Merve'ye yönelik bir hareketle kalkıp gitmek zorunda kalırsınız..Olansa sadece kaybolan gururunuza ve eve giderken kentkartınıza doldurmayı düşündüğünüz 2 ytl'nize olmaz mı canyoldaşlarım?..

Siz siz olun tek burun deliğiniz tıkalıyken dışarı çıkmayın dostlarım! Evde sıcacık yatağınızda yatın ve tıkalı olan burnunuzu,başparmağınıza doladığınız mendilinizi burnunuzda saat yönüne doğru çevirmek suretiyle doyasıya temizleyin ve bunu yaparken hep Merve'yi düşünün. Çünkü şunu bilmelisiniz ki aynı hareketi yalnız başınayken Merve de yapıyor...

Efendim gripsiz,nezlesiz,tataksız,mukussuz günler dileyerek yazımı burada noktalıyorum..Saygılar...

Konulu Şiir ( 29 KASIM )


Arkadaşlar konulu şiir konseptini biraz değiştiriyorum. Bir süreliğine değerli şairlerimizin orjinal şiirlerine yer vereceğim. Bu şiirler özünde çok derin manalar taşırken, aynı zamanda geyik muhabbeti temasının dışına çıkmadan sizlerin yüzlerinizde birer tebessüme yol açacaklardır.

29 KASIM 2008

Seke Seke
çatlak yüreğimle türkülü yollara
düştüm ki o kadar olur
seke seke ben geldim
sike sike gidiyorum...
Can Yücel



26 KASIM 2008

CanHasret
Can Babama
bir çiçek açarken görmeyeyim şöyle patır patır
sikim kalkar benim,
bir çocuk mutlu mu oldu
bir yoksul karnını mı doyurdu
yine kalkar yine kalkar.
su basbayağ tuz koktu mu,gökyüzü
tastamam mavi mi mavi
kaltı mı da inmez ki meret
özgür müyüz,mülksüz müyüz,barışa var mısın
halklarla mısın,kavgalarla mısın
millet misin,ümmet misin,illet misin
nesin be müsibet!

o halde sikimi kaldırmayan
cenazemi hiç kaldırmasın!
Küçük İskender



25 KASIM 2008

TEKNE KAZINTISI
Babam iki tek atınca
Hadi seni karpuzlara götüreyim, derdi
(Karpuzlar Gebze'de oturan kızlardı)
Annem kızarır, kızar
Bey çocuk daha küçük, der
Mutfağa gider ağlardı
Babam karpuzdan anlardı ! ...
Cevat Çapan


13 KASIM 2008

Çok değerli insan Atilla İlhan'ı rahmetle anıyoruz...

Ağustos Çakması

Bana koyup koyup gitme, n'olursun
Koyduğun yerde dur
Kendini martina’yla bir tutma
Senin kanıtların yok
Süpersin doyurursun
Bana koyup koyup gitme, n'olursun

Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sana girsin bırak
Herkes gibi yavşasana sen
İşini düzgün yapsana
Kökletirsin, çocuğun olur
Bana koyup koyup gitme, n'olursun

Pelin’in tutuyorlar ayağını
kesişemiyorum gardından
sevesim olsa yanağın olmuyor
yanağın olsa sevesim
çaktıklarını affettim
senem’le gelemeyeceğim
bana koyup koyup gitme, n'olursun.


12 KASIM 2008

Yılmaz Erdoğan'a en derin saygılarımla...

SEVİŞEBİLME İHTİMALİ

Soğuk ve merdivenaltı
banklarda vazgeçtim
sapık olmaktan
ve laptop çantamda
atmık kokusuydu varolan...

Ben seninle bir gün Veysel Abi`de yiyişebilme ihtimalini sevdim.

Bizim okulun hamburger kokan, ketçap lekeli yollarında
(izmir`de vafıl yenirdi o zaman)
düşlemeye başladım herkesi...
Ve bu fantazi öyle uzun sürdü ki,
Adriana Lima gibi tipleri düşlemeye başladım sonra...

Bizim emanuella`larımız vardı...
Bir de cine5’ in buğulu camına yazdırabilme imkanı...
Osbir çeken arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, göteparmak oynamaya başladık...
Ben değdiriyordum herşekilde sen hemşehriye, geri kalanlar kompleabazan...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, beyaz çarşaflara
ve Haydar Dümen`e inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, yarım kilo kıymadan kadın figürleri türetmeyi...

Arka sıraya usul usul karı kız yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu Şahin K abimiz
Oysa arka sırada hiç sevişmedim ben.
Disiplinsizce kaçırılan gazım olmadı benim...
(Sınıfça alınan piknik tüplerinden çıkan planktonik gazları saymazsak...)
Arka sıraya usul usul karı kız yağıyordu...
Ve belli bir saatten önce içinden çıkmamayı öneriyordu Şahin K abimiz...
Oysa hiç geç çıktığım olmadı benim...
Ve hiçbir rekor tutanağına geçmedi adım...
İlişkilerin sonunda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

Porno dergiler saklıyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun içlerinde...
Ben, senin beni öpebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs mantalitesinde...
Okul servisinde bir denyo seni hep zamansız, amansızca götürüyordu...
Ben, senin benimle Tuna ve Hilmi’nin görebileceği bi yerde sevişebilme ihtimalini seviyordum...

Ben, senin beni yiyebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağıyla anlamaya çalışıyordum şeyimin patlamaya hazır gevrekliğini...
Sonra otostop yapıyordum
Kırık yarık yolluların çare bilmez sürtüğü...
Ne yana baksam sen ve deniz sanıyordum fen hocasının yanağındaki pembeliği...
Otostop yapıyordum bir süre...
Yanımdan geçen kara trenlere saydırıyordum,
parmağım otostop yapmanın garantisinde...
Otostop yapıyordum...
Bir caddeden bir diğer caddeye...
Arabalar yaklaştıkça gülümsüyordum...

Zevk suyunun hepsini başına koyuyordum yatağımın...
Kokuyordum...
Sonra çıkıyordum yataktan...
Yataktan banyoya giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum...
Çünkü sonunda temiz oluyordum
temiz kokuyordum sonunda...

soğuk ve merdivenaltı banklarda vazgeçtim sapık olmaktan
ve laptop çantamda atmık kokusuydu varolan...

Ben seninle bir gün Cannes`daki bir festival salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir kol böreği lokantasında...
Ben seninle, Ayasofya’ya mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Yıldırım Beyazıt’ın herhangi bir toprak damında...
Ben seninle herhangi bir insan belinin kıllı coğrafyasını görme ihtimalini sevdim...

Ben senin,
beni yiyebilme ihtimalini sevdim!

Bir Zamanlaaaar...(25 Kasım)

Meybuz diye buzlu, yiyecek desen değil, içecek desen değil ikisinin ortası garip birşey vardı. Böle bir poşetin içine konmuş bildiğin boyalı buz kütlesi. Ama ne çok sevilirdi yaa. Okul kantinlerinin önünde meybuz sırası olurdu. Hatta kızları seni ilerde meybuz karısı yaptırcam diye kandırırdık. Son espri biraz soğuk oldu. Ama güzeldi be. Her çeşit meyvelisi vardı. Onun yerini şu anda buzlaş aldı ama kendisiyle uzlaşamadık. Bu daha da soğuk oldu.

Tasolar vardı. Kaybolmasın diye halının altına sakladığım tasolar. Süper,normal,dönen diye ayırıp sonra isimlerini salon taşına yazdığımdan dolayı anamdan azar yediğim tasolar. Arkadaşlarla sosyallik ama ütüldükten sonra çıkan kavgalarla aynı zamanda asosyallik sebebi olan tasolar vardı.

Zengin bebelerine sünnet hediyesi bmx vardı onun da karşısında fakirin dostu pinokyo. Benim babam çok zengindi vurdum kırbacı vurdum kırbacı..

Bebeto vardı. 1994 dünya kupasında attığı golden sonra yaptığı beşik sallama hareketiyle bütün annelerin sempatisini kazanmıştı. Sonra ismini Türk popunun yeni prensi Burak Kut'a vermişti..

Sevgi Vardı... saygı vardı. Yok lan amacım toplumsal bi mesaj vermek değil. Üniversitedeyken bir arkadaş vardı. Adı SEVGİ VARDI. Napıoki acaba?

Bizimkiler diye bir dizi vardı. Ergun Bey vardı ve onun azılı düşmanı Abbas. "Cıvık amirim afedersin" diye replik vardı. Tabiki Ali vardı benle büyüyen ama en komiği yaz tatillerini beleşe getirip üstüne para kazandıkları Yazlıkçılar diye çakması vardı.

varmisin iddaaya?

9 KASIM 2008

Fiorentina-Atalanta 1 1.35
Hansa Rostock-Obnasneyarragimsa 1 1.35
Alkmaar- Twente 1.55
Gaziantepspor-I.B.B 1 1.50

Ama sonradan vay efendim niye tutmadi aman efendim yattik senin yuzunden demek yok. Ulan cok bilsek blog olmaz com olurduk degilmi efenim? Haydin rasgele!

ilginc tespitler (22 KASIM)

Geçenlerde Burak Kut'un bir şarkısına denk geldim. Abi çok güzel bir şarkı ama çok saçma yaa.
Nakarat kısmını yazıym anlıcaksınız.

Yaşandı bitti saygısızca
Aldatmanın tadına varınca
Doğru söylesen kimin umurunda
Gözüme inanırım haydi zıpla!

Bak güzel kardeşim süper gitmişsin kıza lafların bam bam işliyor. Knock out oldu olucak sallanıyor. E peki sondaki haydi zıpla nedir yaa. Aklıma geldikçe kopuyorum yaa. Kız ağlamaklı oğlan sinirli ama en sonunda beraber zıplıyolar. Burak, neden bu hallere geldiğin işte bu şarkıda gizli.



Yusuf Simsek birgun sahneye cikip playback konser verse kac kisi Feridun Duzagac olmadigini anlar?

Elvan Abesleistikal ile Ronaldinho arasındaki 7 farkı bulana Etiyopya milli forması hediye

Danile Guiza ne zaman gol kacirsa, gidip suratina Emrah amcan annene kaymis demek istiyorum. Allahim o nasıl kaşları indirmek o nasıl ağlamaklı bir surat. Bizim küçük emrah büyümüş Guiza olmuş.

Zaman gazetesinin konsept olarak güzel fakat kendilerine uygunluk olarak sacma reklamında bir yobaz tiplemesı varki. Herşeye iddiaya girerim o herif yobaz.

Uzun yola cıkacağımız zaman aradaki mesafeyi kilometre olarak ifade ediyoruz. Peki manavdan brokoli, ananas, hindistan cevizi aldığımızda neden sadece "Abi 3 kilo olsun mu" diye sorulur. Açık açık desene 3 kilogram diye. Ankara İzmir arası 600 kilo dendiğini duydunuzmu hic? Ağırlık ölçülerimizin bir ağırlığı olsun istiyorum!

İzel-Çelik-Ercan triosunun söyledikleri "Özledim" şarkısı melodi ve söz olarak bu kadar mı tezat olur?

Gözlerim dolu dolu oluyor
Sen burdan çekip giderken
İçimde fırtınalar kopuyooooor!

Sözlere bak, dersin yanıp tutuşmuş ölüp bitmiş ama müziğiyle tut kadının belinden lambada yap. Bu arkadaşlar iyiki tek başlarına devam ediyorlar!

sarki coverlari(19 Kasım)

Gezi bağlamında dolanıyorum
İttirdim yarimi
Anam avradım olsun
Gezi bağlamında istop günü var
El Almaz'dan korkmaz
Sahada kafayla golüm var

Hep şarkılar hep şarkılar peki ya türkülerimiz. Onlara sıra gelmicek mi sandınız? İşte "Gesi Bağlari" yani şimdiki haliyle "Gezi Bağlamı". Eserlerlerimiz bitmedi bitmeyecek! Gülmekten ve güldürmekten sıkılmadık daha...


Semsiyenden vaz mi gecmeli?
Yasal olup SOL`a devam mi etmeli?
Bengal`de soyuldum
Basta corumluydum
Avradim Nevsehirden`sin


Burda da atasozleri coverlarindaki ayni mantik soz konusudur. Bu sarkimiz ise ufacik tefecik ici dolu tursucuk sarkicimiz Yalin`in `Anladim hersey sensin` adli eserinden esinlenerek hazirlanmistir. Ha bunu niye yaptim? Himm kem kum `Dagilin uleeeeen`



Totti kaldırıma çıktı
Hem de menisküstü
Mübaşir abaküstü
Briketim bile yok
Vanlı yorgunsun
Heidi Klum'se


Sezen Aksu'nun Gülümse adı taşıyan fakat içimizde buhranlar yaratan şarkısını gerçekten komik hale getirmeye çalıştım. Futbolcu manken ilişkilerine de inceden bir gönderme de yok değil hani.


Bambu yerken ölsemde
Ay yüzdüm yine gölde
Muhtar olayım Narbel'de
Börülce yiyemessem seni

Rochemback Juventus'da
Lenin'le ölmek istiyorum
Sek içmek hüner değil
Yayında kalmak istiyorum

Tabikiii Aynadan "Ölünce sevemezsem seni" bu kadar duygusal şarkının içine bu kadar ettikten sonra daha fazla yorum yapamıcam. Allahım affet beni!


Blogger esonoque diyor ki:

madem gonlumuzu fetheden sarkıları coverlıyoruz o halde bir katkı da benden gelsin:

'kim bu gozlerindeki yabancı?'


Kim Bassenger'la Sakıp Sabancı
Kazarlar benim küreğimden
Hannibal olacaktı kabancı
Umrede hacı... :)

Sarkı coverları'na bir katkı daha benden. esonoque hizmette sınır tanımıyor!

Ferhat Göçertir'den geliyor "Ikebana Sensin". bu uzak doğu temalı şarkımızı savaşma seviş ilkesıyle harmanlayıp huzurlanıza sunuyorum.

Ikebana gelsin

Judo sensin

Chen'i dövmüş olsanda....

Pekin bizde artık

Ördek tart var

Chen'inki senden biraz fazla

atasozu coverlari(19 Kasım)

  • Süveyş Baltıktan sıvı almaz!

Coğrafi açıdan son derece doğru olan bu atasözümüzün vermeye çalıştığı mesaj ise açıktır. Dünyanın 2/3 u su olsa bile. Biri soğuk su biri sıcak su olabilir. Bardağın neresinden baktığın önemli.Tamaaam yok anlam manlam! Orjinali ise "Güneş balçıkla sıvanmaz".

  • Postaci söyler!

Burda amacimiz atalarimizdan yadigar, kompozisyonlarimizin sonuc kisimlarinin degisilmezleri hatta tek basina 2 sayfalik kompozisyon sebebi olan atasozlerimizi hafiften degistirirek yeni anlamlar elde etmektir. Orjinali tahmin edildigi gibi 'Dost aci soyler'. Cok mantik aramaya gerek yok cok isteyen arama motoruna mantik yazsin afiyetle yesin.

  • LG'ye zeval olmaz

Burdaki amaç LG nin reklamlarını almak falan değildir. Ha reklam verse kötümü olur olmaz tabi. Tadından yenmez. Ha unutmadan orjinalimiz tabiikiiiii 'Elçiye zeval olmaz' olacaktı. 7 tam puanı
Surinamlı yarışmacıya veriyoruz.

  • Frambuazdan gelir

Kışın kilolarını kazaklarının altına saklayan siz sevgili bayanlar. Başınıza ne gelirse Frambuazdan gelir. Bunu sakın ama sakın unutmayın. İyi hoş göbüşler gözükmüyo sanıyorsunuz ama biz erkekler yemiyoruz bunları canlarım. Yiyin yiyin ama frambuazlı pasta yemeyin yahu hele onun yanında diet cola içmeyin suratınıza suratınıza çakasım geliyor. Ha açlık grevimi yapın diyorum tövbe haşa ne de olsa 'Can boğazdan gelir'.

  • Almaguer'in ahını çıkar ALES'te ALES'te!

Bu güzide atasözümüzde anlatılmak istenen ise her atasözünde anlam bütünlüğü aramanın mantıksız olduğudur. Öncelikle Almaguer'le tanıştırıym sizi kendisi Galatasaray'ın yaptığı gereksiz transferlerden biridir. Noldu peki her maç sonrası ana avrat sövdüm adama ooo dostum şimdi anlıyorum. Bunun acısı ALES sınavında çıktı kazık sorular boru gibi girdi dötüme. Atalarımız yine haklı çıktı! heyy ne duruyorsun be at kendini denize!