KELIME OYUNLARI ...... KEL iME KOYUNLARI....KELİMELİ UNLU MAMÜLLERİ..........K.ELİME OY OY OY UMA THURMAN LARI...

lilac wine




jeff buckley
, 29 mayis 1997'den beri, bizzat ve sadece tanri'ya caliyor. hatta tanri'nin kendisini sirf bu yüzden yanina aldigini dü$ünüyorum bazen. en son elinde bir $i$e $arapla bir nehirde $arki söylerken görüldügü göze alinirsa ölür ölmez cennete gittigi söylenebilir mi, mechul. ama $uan bulundugu yerde daha mutludur, eminim.

kar$im bu blogda konsepte ters oldugu icin böyle ucu sivri parcalar olmasini istemiyor pek, bu istisna olsun, hak ediyor. (hem $arabi seviyorsun olm sen, bünye cabuk kabul eder)

***

"when i think more than i want to think,
do things i never should do..
i drink much more than i ought to drink,
because it brings me back you."

***

(hemen sag tarafta, turuncu kutu)

Gerçek Olay Coverı


Birbirlerini çok seven iki kişi varmış. Bu büyük aşklarını evlilikle taçlandırmışlar. Hani böle sevgi kumkumaları olur ya ahanda tam onlardan işte. Böle yoldan geçerken görürsünüz bunları kafasına kafasına vurasınız gelir. İşte bunlar da aşkım canım böceğimden, karıcım kocacıma terfi etmişler.


Ama bizim adam biraz çakma ıssız adam. Karıcım iş toplantım var, karıcım trafik çok sıkışık, aman telefonumun şarjı bitiyo gibi sudan bahanelerle çeşitli haltlar karıştırıyormuş. Hatta bikere haltlar karışmış sevgilisini arıycağına evi aramış da nerdeyse yakalanıyormuş.


Bizim hatun da bir anaç, bir anaç ki sormayın. Lan sormayın! Ha şöyle işte. Deli gibi çocuk istiyormuş. Böle çocuğu kafasına eseni yapsın, yoldan geçenlere pipisini göstersin işte öle bi çocuk istiyormuş. Ama bizim ıssız adam, buna karşıymış. Çünkü evlenince kaybettiğine inandığı özgür ruh, bir de çocuk olursa kesin ruh çağırma partilerine meze olur diye korkuyormuş.


-Eyy ruh geldiysen çocuk bezi getirsene heheheheh

-Siktirin gidin başka eğlence bulun lan!


Aman tanrım düşüncesi bile kötü.


Yılbaşı günüymüş. Bizim hatun kafasına takmış çocuk yapıcak. Herşeyi ayarlamış ortam falan. Kocasını bekliyormuş. Alttan girmiş üstten çıkmış birlikte olmuşlar korunmadan. Dokuz ay sonra tenis topu gibi bir çocukları olmuş.


Doğum anında adam yanındaymış karısının ve o an tövbe etmiş yaptığı herşeyden. Çocuğun kıçına bi şaplak atıp kesmiş göbek bağını doktor emmi ve vermiş kucağına kadının. İkisi de dünyanın en mutlu insanıymış artık. Adam, çocuğuna iyi bir baba ve karısına iyi bir koca olcağına bir bardak and içmiş.


Neyse kadının deli gibi istediği çocuk cidden deli olmuş. İşaret parmağını üst dudağına ve alt dudağına kısa aralıklarla deydirirken burnunun ucuna değmeyi de ihmal etmiyormuş. Aile üzüntülü tabi tek çocuklarının engelli olmasından dolayı ama, ondan sevgiyi hiçbir zaman ihmal etmemişler.


Birgün, kadının bakü-ceyhan-yumurtalık hattında bir sorun meydana gelmiş. Ağrıdan kıvranıyormuş en yakın hastaneye atıvermiş kendini. Apandisit olmuş. Doktor hastasıyla konuşurken rahatlatmak babında, çocuğunun olduğunu öğrenip bir hayli şaşırmış.


Başarıyla geçen ameliyattan sonra, odasına geçen kadının bir ziyaretçisi varmış. Dev kadar bir çiçekle hastaneye gelen kocası ve medyum ketodan bozma oğlu tabiki. Ama kadın ağlıyormuş, hemde ne ağlamak hüngür hüngür.


-Karıcım bozma moralini, herkesin başından geçebilcek bir ameliyat

-Üzüldüğüm o değil Fuat

-Peki nedir karıcım?

-Doktorla konuştum Fuat ben kısırım! Çocuğum olamaz benim


Dını dını dını dını dını dını ( gerilim müziği)


İşte o an anlaşılır ki, bu çocuk Fuat'ın gençlik yıllarındaki hatalarından birisi. Zaten çocuğun tipine bakılarak ta anlaşılcak bir durum bu. Bir kaçamak mutlu bir ailenin sonu olmuş!!


-----------------------------Son---------------------------------


P.S.


Lan bu hikaye böle değildi sanki. Yanlış hatırladığım bir yer var ama. Neyse yersen...

sarki coverlari "Vur Yüreğim"


Geçenlerde radyodan kulağıma güzel bir şarkı çalınmaya başladı. Örovizyon Fatihi, Ulubatlı Sertap Erener'di bu güzel şarkının ve sesin sahibi. Şarkıyı dinledikçe bundan güzel bir futbol marşı çıkar diye düşündüm. Kelimeleri azcık değiştirmek bile yeterli oldu. Bayanlar kusura bakmayın siz biraz Fransız kalcaksınız. Bırakın inadı izleyin şu maçları. Tv'nin önünden bilerek geçip kafanıza terlik yemeğe nazaran daha çok zevk alıcaksınız. İşte son cover'ım.

Henry unutmuş olsadaaaaaaaaaa
Durdurma vur Voronin vuuuuuuuur
Topu almış gidiyoooor
Ayağına bir dahaaaa vuuuuuuur!

Şehir Efsaneleri "Artvin"


Şehir efsanelerinden yine merhaba sevgili okuyucularım. Bugün ki şehrimiz hangisi acaba diye içiniz içinizi yemiyo biliyorum çünkü kek gibi başlığa koyuyorum. Bugün sizlere Artvin isminin nereden geldiğini anlatıcam. Karadeniz Bölgesiyle Doğu Anadolu Bölgesi arasında kalan küçük bir ilimizdir Artvin. Yeşil ile Mavinin buluştuğu bu şehrimiz, Özgür adlı çok saf çok temiz bir arkadaşı da bana kazandırmıştır.

Şehir Efsanlerinde araştırmadan hiçbirşey yapılmaz. Ezbere bilgi yoktur. Kaynaklar birbir taranır ve doğruya ulaşılır. Ben de sizler için "Artvin" isminin nerden geldiğini araştırdım. Ama bulduğum bilgiler yine beni hayal kırıklığına uğrattı. Bakın neler demiş uzmanlar:

"Artvin’in ismi üç bin senelik tarihi boyunca çeşitli defalar değişmiştir. Artvin ismi, bu şehri kuran Türk İskit Beyinin adından gelmektedir.

Aslına bakarsanız pek bi bok söylememişler. Sonra niye Ermeni Tezlerinde sınıfta k
alıyoruz. Neden tarihsel anlamda hala Kemal Kara'ya bağlıyız anlıyomusunuz sayın okurlar? Ülke kendi şehrinin isminin nerden geldiğini bilmiyor! Ulan bilmiyorsam bilmiyorum de. Yaa Koskoca Türk İskit Beyinin ismi Artvin olur mıu yaa. Hangi ana baba evladına Artvin ismini koyar.

-Bey nolsun çocuğun ismiii?
-Artvin
-Hoppaaaaa
-İyi oda ilçesi olsun.

Böyle bir lakayıtlık var mı sevgili okurlar. Devlet bunlara maaş ödüyor bir de. Ama ben sizler için beş kuruş dahi kazanmadan( lan bari şu reklamlara bi iki tıklayın da tavuk döner parası çıksın) gerçeği yalnız gerçeği sölemeyi taahhüt ediyorum!

Anadoluya daha Anadolu denmeyen zamanlardı. "Bridge between Asia and Europe". İngilizce ülkenin resmi diliydi. Macarca Eğitim dili. Germence yazı dili. Gülbence ise en önemli yazınsal eserdi. O zamanlar bu küçük şehrimiz ise dünyanın sanat başkentiydi. Heryerden sanat guruları bu şehre akın ediyorlardı. Çünkü çok büyük bir yarışma vardı. En önemli sanat hangisi olacaktı.

Adaylar Edebiyat,müzik,heykel,resim,tiyatro ve danstı.

İlk seçimde Heykel elenmişti. Aslında medyanın uyguladığı Hey kel babaya gel! tarzı yıpratıcı başlıklar onun şansını zaten azaltmıştı. Diğer elemede ise bölgelerden alınan puanlara göre dans en az puanı alarak aramızdan ayrıldı. Tan Sağtürk yarışmayı göz yaşları içinde tamamlamıştı. Diğer turda kıyasıya bir yarış vardı. Beethoven sağırım ama hala çalıyorum diye duygu sömürüsü yapınca oyların toplamıyla günün birincisi olup. Edebiyatın yarışmaya veda etmesine neden olmuştu.

Sadece ve sadece müzik tiyatro ve resim kalmıştı. Artık bunlardan birtanesi birinci olucaktı. kalpler çarpıyor bütün dünya bu haberi bekliyordu. Beethoven'ın çıkışından sonra medya yine kendini gösterip Shopen-Sofben benzerliğiyle bel altından vurmaya başlamıştı. Tiyatroda ise Sheakspeare elinden geleni yapıordu. Ama aynı medya Sheaksbiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiir çok sıkıldım diyerek yerin dibine soktu kendisini.

Dersini iyi çalışmış bir "Resim" vardı. Öncelikle Beethoven'ın sağır çıkışına Van G
ogh'la cevabı verip. Üstüne de Da Vinci'nin şifresiyle sol kroşeyi yerleştirmişti. Sonuçlar açıklandı:

Ladies and Gentleman! Here are the results

Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaand

Art Wiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin!

Evet sayın okuyucular resim kazanmıştı. Dünyanın en büyük sanat dalı resim olmuştu. Yer yerinden oynadı. Picasso ile Da vinci timsah yürüyüşü yapıyorlardı. Hemen güvercinlere haberler bağlanıp çeşitli ülkelere yollandı bu haber. Artık bu küçücük şehir dünyanın gözünde Resmin galip geldiği bir şehirdi. Yani resmen Artwindi.

Yıllar geçti Türk Alfabesinden x,w,q gibi harfler silindi ve kendisi Artvin oldu.

Yeni şehir efsaneleriyle karşınızda olucam. Sevgi ve saygılarımla!

Ciddi Meseleler

Geyik muhabbeti yapmaya hepimiz bayılırız. Can sıkıcı iş konularından, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu karanlık tablodan, iç karartıcı politik konuşmalardan hatta havadan sudan konuşmaktan sıkıldığımız anlarda bi geyik açılsa da bol kahkahalı bir o kadar da mana içermeyen espriler patlasa ortam şenlense diye geçiririz içimizden. Bu blogda geyiğe doyacak, çevrenizden olumsuz tepkiler aldığınız ya da beğenilmeyeceğinden korktuğunuz esprilerinizi rahatlıkla paylaşabileceksiniz. Bu gizemli dünyayı sanal aleme taşıyan Yek'e ve kendisine destek olan herkese teşekkürler. Bu ciddi girizgahın seviyesini bozmadan, geyiğe sarmadan tüm blog izleyenlerini aşağıdaki linke tıklamaya davet ediyorum. Biraz sosyal bilincin kimseye zararı olmaz.

http://www.greenpeace.org/turkey/

Kampanyalara yakın olalım, 'ŞU ANDA YAPABİLECEKLERİNİZ' menüsünü tıklamadan geçmeyelim. Yaşa taşa başa oturmayalım. Hamile ve yaşlılara yer verelim, hem hamile hem yaşlılara itimat etmeyelim.

Atasözü coverlari(Kaçan Kovalanır)


Avustralya'ya yolunuz düşerse, görmeniz gereken iki hayvan vardır. Tabiki bunlardan biri kanguru birisi de koaladır. KoalalarAborjinlerden çok korkarmış. Her hayvanla dost yaşayabilen bu insanların yıldızı bir türlü koalalarla barışmamış. Bu yüzden bi hışırtı duysalar onlardan kaçmaya çalışan bir koala olduğunu anlarlarmış.


Kaçan koaladır!


atasözü aslında bir Aborjin atasözüdür. Daha sonra karadenize gelen bir anzak tarafından dile getirilmişse de litaratürlere


Haçan koaladır!


diye geçmiştir. Zaman geçtikçe bugünki halini yani "Kaçan Kovalanır" haline dönüşmüştür. Saygılarımla!

Masal Coverlari (Kırmızı Başlıklı Kız)


Masallar; Hayal dünyamızı zenginleştiren en önemli öğelerdendi çocukken. Anne babaların bizi uyutmak için her gece anlattığı o güzel masallar. Her masalın ayrı bir mesajı vardı. Bizi hep iyiye doğruluğa yönlendirdi. Biraz da masallara farklı bir bakış açısıyla bakmaya nedersiniz? İlk masal coverımız "Kırmızı Başlıklı Kız". Sertt (Mert) iyiki varsın dostum.

Bilirsiniz bu hikayeyi. Bir de benden dinleyin!

Kırmızı başlıklı kız, börekleri çörekleri doldurduğu gibi sepetine düşmüş patika yollara. Yolda ilerlerken içine bir kurt düşmüş. Yahu ben fırının fişini çekmişmiydim? Ocağın gazını söndürdüm mü? derken daha fazla dayanamamış ve eve geri dönmüüüüüüş.

Kısa ama etkili bir hikayeydi. İlla mesaj mı istiyorsunuz? Alın size mesaj

-Sınavlarda her zaman ilk işaretlediğiniz seçenek doğrudur.

çizikler ( İlk karikatür deneyimim)

Evet hizmette sınır tanımayan geyik muhabbeti karikatüre de el attı. İlk deneyimimi sizlerle paylaşıyorum. Yakın dostlarım bilirler, çöp adam çizmekten aciz bu bünye kara kara düşünürken imdadıma röntgencilerimizden aylak leydi yetişti ve güzel çizimlerini esirgemedi. Kendisi ayrıca www.3maymun.net te de yazmaktadır. Teşekkürlerimi kendisine yolluyor ve ilk karikatürümüzün kurdelasını kesiyorum. Resmin üstüne tıklarsanız büyür gözleri bozmaya lüzum yok arkadaşlar.

Küllük (Otogar)

Çok özlemişim len seni küllük. Napıosun ne ediyosun? Bayram geldiii geçti yılbaşı geliyor ama ben de birşey değişmiyor. Boş beleş yaşamaya devam ediyorum. Aslında böle iyi gam yok tasa yok. Ama nereye kadar be küllük?

Dün otogardaydım. Şansıma da asker uğurlama seromonisi vardı. Kafayı sağa çeviriyorum "En büyük asker bizim asker" sesleri", sola çeviriyorum davul zurna eşliğinde asker dansı tabir edebilceğim (daha önce böle bi dans çeşidi görmedim), gençlerin çeşitli figürleri, önümde ise askeri göndermeden şehit etme çalışmaları vardı. Arkamda da otobüslerin önünü durdurup istiklal marşı okuyan bir güruh.

Askere gitmeden bir genç nasıl şehit olur? Çok kolay küllük. Altı hokka adını verdiğimiz eğlence biçimiyle çok olası. Ölmessen de sürünürsün. Askerde sürünmek gibi değil bu. Kafanı yere vurdun mu kör olursun. Zaten bu gidişle "Altı Hokka Körler Derneği" her an açılabilir.

Altı Hokka nasıl yapılır? Anlatmadan önce lütfen çocuklarınızı laptop karşısından uzak tutun. Burdaki 6, kişiyi en ideal yüksekliğe ulaştırabilmek için yeterli olacak en az insan sayısıdır. Hokka ise atılıcak insanın olması gereken burun şeklidir. Çünkü o insan burun üstü düştüğünde hepimiz gibi kemerli bir burnu olacak ve "bak şimdi erkek adam oldun" denecektir. Ha bir de olmassa olmazlardan tabiki slogan. Kurban kişi havaya atılırken En büyük ....... bizim .......! şeklinde bir slogan atılır. Fill in the blanks kısmı amaca göre değişmektedir. Misal dün asker olarak doldurulan bu boşluklar, maç sonrası kaleci şeklinde de doldurulabilir. Esnek bir slogan yani.

Bir kaç kelime de otobüs önlerinde ki İstiklal Marşı söyleme geleneği hakkında söylemek istiyorum. Otobüs ilerler tam hızını alacak, hooop tekrar durur. Türk Bayrakları açılır 10-15 kişi başlarlar İstiklal Marşı söylemeye. Allahım o ne detonelik. O ne kötü sesler birlikteliği. Zeki Üngör'ün kemikleri, sızlamak için yağmurlu havayı beklemiyodur bu dönemlerde. Asker adayımız da hemen asker selamını çakar. 2-3 dakka insanlar istiklar marşından soğurlar.

Otogarları sevmiyorum küllük. Hele hele giden otobüsün ardında kalansan hiç sevmiyorum. Haydin iyi geceleeer!

home made videos

Ürettiği başyapitlarla Türkiye'nin gündemini uzun süre işgal eden (abesle iştigal) Ajdar'in bu dahiyane yapitlari nasil ürettiğini merak ettiniz mi hiç? O halde nefeslerinizi tutun,işte Ajdar'in ilham perisi :))

Bekar evi varken eve atıcak kız bulamassan bunun yaşattığı sendrom neler yaptırmaz ki insana? İşte bir dışa vurum işte bir 'Bütün Kızlar Toplandık'. İyi seyirler

İlk sanatsal çalışmamız olan bu kısa filmde Mustafa'nın bilinmeyen derin yönlerini irdeliyoruz :))

Herşeyin bir dansı var..Peki ya ormanlarimizin??? Tohum olduk fidan olduk ağaç olduk orman olduk atmayın cam kırıklarını lan artık atmayın izmaritleri kıymayın oymanlaya açım ama payam yok noluyo lan bana izleyin konuşturmayın adamı.

Avrupa Birliği sözüm sana! Sen büyük patron,sen milyarder,para babası,fabrikalar sahibi AB,sen mi büyüksün? Hayir,biz büyüğüz,biz sakatatçilar! Dokunma artık kokoreçime,dokunma söğüşüme,dokunma kelleme,dokunma paçama! Eger onlarin kılına zarar gelirse biz,ömründe kokoreçi kimyonsuz yememiş olan biz sakatatçılar,seni yeriz!.. ve yanında turşu suyu bile içmeyiz!...

sarki coverlari 'Papatya'


Üniversite yıllarıydı, yorgunduk,bitkindik, finallerin sonu gelmiyordu. Arada sırada izlediğimiz maçlarla kendimize geliyorduk. O aralar Sakaryaspor'un durumu da hiç iç açıcı değildi. Tıpkı bugünki gibi. Röntgencilerimizden Hande arkadaşımız da bir futbol aşığıydı. Birgün gözlerinin içi gülüyordu sandık ki çalışmasını bitirmiş sınavlara hazırdı. Ama hayır. Teoman'ın papatya şarkısını Sakaryaspora uyarlamıştı. Söyledi yarıldık. Hayata umutlu bakmaya başladık şimdi sıra sizde.

Oo Sakarya
Takımın haline bak
Golleri kim atacak?
Kapılar kapanınca
Sahanın bir ucunda

Şehir Efsaneleri "Balıkesir"



Sevgili okuyucularım her köşesi cennet memleketimizin birbirinden güzel şehirlerinin üzerindeki sır perdesi kalkmaya devam ediyor. Bugünki konuğumuz yaz kış ziyaret edebilceğiniz, deniziyle tarihiyle herkesi büyüleyen "Balıkesir".

Araştırdım taraştırdım halkı nasıl kandırıyorlar öğrendim. Bakın efendim sözde bilimsel araştırmalara göre Balıkesir'in hikayesi şöyleymiş;

"Roma imparatoru Hadrianus'un adı verilerek Had-rianotherai olarak adlandınlan kentte Hadrianus, Yunanca "eski kale" anlamına gelen Paleocastra adlı bir şato yaptırdı. Balıkesir adının buradan kaynaklandığı söylenir. Bazı kaynaklara göre Selçuklular'ın kente Balak Hisar ya da Balık Hisar dedikleri bilinmektedir"

Bıktık şu Yunanca isimlerden yaa. Yani zaht-ı muhteremler olmasa isim misim bulamıcakmışız meğer. Her fırsatta nasıl döktük lan sizi denize diye böbürleniriz. Ama hala onların ismini kullanıyoruz. Memleket 1000 yıldır Türkçe konuşuyor ama şehir isimleri Yunanca. İçimizdeki Yunanlıların işi bunlar. Olayın aslı tabiki böle değil. Sizler için uyumadım yemedim içmedim giymedim ve bu işin sırrını çözdüm.

Eskidendi çoook eskiden. Anadolu'da beylikler modası vardı. Osmanoğulları Pack-man gibi bunların hepsini yemeden önce tabiki. Karesi Beyliği'de bunlardan birtanesiydi. Matematik ile ün salmıştı. Hepsinin soyadları Ünsal'mıştı. Bu gereksiz espriyi yok farzedelim. Bu beyliğin matematik sevdası ismine de yansımıştı tabiki. Kendilerini diğer beyliklerden hep üstün görüyolardı bu nedenle onlar ne kadar büyükse biz onların 'Karesi'yiz diye slogan bile bulmuşlardı.

Merkezleri Balıkesir'di tabiki o zamanki ismi 'Karekökü' idi. Bilimadamları Matematik dünyasında çığır açacak bir buluşa imza attılar. O zamanlar, Basit Kesir, Bayağı Kesir ve Bileşik Kesir bulunmuş, Pay ve Paydaş kavramları Pastahane sektöründe yeni ürünler ortaya çıkarmıştı. Elmalı Pay bunun en bariz örneğiydi. Günümüzde ki örneği ise ünlü müzisyen İskender Paydaş'tır.

Karesi'li bilim adamları ise, Ballı Kesir'i buldular. O sene Matematik ödülleri Pisagor-Thales ortaklığında veriliyordu. Bu ödülü ise Pötü Karesi isimli zat almaya hak kazanmıştı. Ballı Kesir ise Payı paydasından şans eseri büyük olan kesirlere denmekteydi. Bu büyük yankı uyandıran buluş sonrası şehrin merkezine önceleri Ballıkesir daha sonra ise kolay söylenmesi için Balıkesir adı verildi.

Bir süre sonra burayı işgal eden Osmanlılar Ballı kesir mi olur lan. Şans diye birşey yoktur olsa osla kader vardır diyerek bu buluşu dünya litaratüründen sildi. Çünkü dünyada bu buluşu kabul eden heryeri de işgal etmiş bulunmaktaydılar. Ama şehrin ismi, yeni isim bulmaya üşendiklerinden Balıkesir olarak kaldı.

To Be Contunied...

sarki coverlari 'Yürü Yüreğim'

Gökhan Tepe çok şanslı olmalı çünkü en başarılı cover'lardan birisini onun şarkısına yaptım. Kendisini başarılı bulmamla beraber tek sorununun Tarkan'a benzemesinden dolayı üzerinden atamadığı Çakma Tarkan yaftası olduğunu düşünüyorum. Çok fazla laf kalabalığı yapmadan Here we gooooo....

Yuri Gagarin gidelim buralardan
Ay yerinde değil
Ala Luna'larla pişen oysa
Kilisenin uğrunda geğir

Anaları bacıları bir araya topla
Yak bağırt Müller'i
Rize'de güler Nurhayat nasır olsa
Hücum Rum'da değil


Bknz. Uzaya ilk çıkan zaht-ı muhterem Yuri Gagarin. Dünya ahiret bacımsın dedi ya uzayda yakaladıysa???

Atasözü coverları "Zararin neresinden dönülürse kardir"


Tikky arkadaşlarım şoping yaparlarken büyük bir talihsizlik sonucu bende onların yanında yer aldım. Kalburüstü mağazalara girip çıkarlarken benimde tansiyonum bir çıkıp bir iniyordu. En son durağımız ise Zara'ydı. Böle el kadar şeyleri birbirlerine gösterip aaay ne güzel ayy ne hoş demeleri yok mu vur vur öldür! Ürünler el gibi lakin fiyatlar kol gibi. O anda sabrımın sonuna geldim ve attım kendimi dışarı. Bilincimi kaybetmeden önceki soz sözlerim ise

Zara'nın neresinden dönülürse kardır!

olmuş.

(Yasal işlem olmasın diye şarkıcı Zara'yı koydum idare edin işte)

Küllük (Bayram Özel)


Bugün bayram erken kalkın çocuklar...Mekanı cennet olsun Barış Abimin, ne güzel bir şarkıdır. Bayramın kutlu olsun küllük. Öp elimi bakayım. Leen ağzın leş gibi kokuyor. İzmarit esanslı arkadaşım benim ama nasıl kokarsan kok esaslı arkadaşımsın.

Bir geyik vardır: Nerdeee o eski ramazanlar? Aslında bu soru cümlesindeki sitem, sorgulama, yaşanmışlık kısacası herşey şu kısımdadır.

Nerdeee deki 'eeee' kısmı. Ordaki tonlamayı kulağının önüne getir bakalım. Alçalıp yükselen bir sestonu ve farklı vurgulanan harfler. Genelde de 50 yaş ve üstü hısım-akrabadan duyulur. Hemen bir anı anlatılır. Yok efendim zamanımda meydanda panayırlar kurulurdu, Hacivat-Karagöz oynanırdı, Meddahlar çıkardı sahnelere.....

Ben bilmem onları arkadaş. 25 yıllık hayatımın en güzel bayramları 7-16 yaş aralığıydı. O ciciler giyilir. Sabahın köründe uyanılır. Çünküüü harçlık verilecektir. Büyük bir hevesle anne-babanın eli öpülür ama gözün öptüğün elde değil cebe giren diğer eldedir. Kapitalist sistemin çark dişlisi olmuşsundur farkında olmadan. Anneden babadan o günün en yüksek banknotlarından bir düşüğünü aldıktan sonra. Artık hedef komşulardır. Kapılar çalınır;

-Aaa Yektacım hoşgeldin bak Muhittin Amcası Yekta gelmiş. Gel canım içeri...
-Hoşbulduk Neriman Teyzecim.. içses: Eeeeeh verin paramı gidiym daha 15 daire dolaşıcam

Gereksiz bir sürü soru sorulur. Kolonya ikram edilir çikolata verilir. Yüzüğü almak için çıldıran Gollum'a dönmene saniyeler kala el cebe atılır. Veee işte o aaaan. Yalancıktan bir iki reddetme sonraaa indiragandi.

Bazı daireler ise tam bir hayal kırıklığıdır. Sadece mendil verirler. Mendil! Hayattaki en kullanışsız kumaş parçalarından birisidir. İnsan burnunu kumaşa nasıl siler yaa? Bir de rengarenktir. Ama bilirsin ki onu kim taşıyorsa içinde yeşil yapış yapış mukus tabakası vardır. Mendili kullandığım yerler sayılıydı tarihsel süreçte. Küçükkene yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım adlı oyunda. Beğendiğim kızın arkasına bırakarak benim peşimden koşmasını sağlayıp garip bir ego tatmini yapardım. Oyunun kuralını bilmeyenler için, birisinin arkasına mendil konulur o farkedince seni kovalamaya başlar yakalayamadan oturursan o avanak gibi dönmeye başlar. İkinci olarakta halaybaşı olduğumda kullandım kendilerini. Bilekten sallanan elin başparmagıyla işaret parmağı arasında sıkıştırılıp tempoya göre döndürülür. Ama hiç burnumu silmedim ve bana para yerine mendil verenleri şiddetle kınadım ve kınıyorum.

Günün hasılatı odaya gidilip ortaya konulur. O yaşta kimse bu parayla kaç ekmek alınır aidatı ödermiyim diye düşünmez tabiki. Kaç el atari oynanır ya da çarpışan otoya binilir. Satın alma gücü hesaplanırken kıstaslar bunlardır. Bir bayram daha böle geçeeer gider. Yaşın büyüdüğünü ise hısım kısmından sıfırlanan gelir ve akraba kısmından (Eurovizyonda 12 puan veren ülkeler misali) 1. derecede kan bağın olanlardan gelen mütavazi harçlıkla anlarsın.

Yıl 2008 bayram namazına giden Yekta (Allahla pazarlık olmaz lan) uyuma bahanesiyle daha hiçbir komşunun karşısına çıkmamıştır. Kahrolsun Kapitalizm! Herkese iyi bayramlar

o sabahi hatirliyor musun sepp blatter?

tarih: 21 haziran 2008, saat: 00:55. 1 mesaj alindi, kimden: yekta, icerik: "Lan sabahlicaz mi istiyosan sabahlariz"


ben sabahlamak istersem, hicbir güc kar$imda duramaz arkada$. bilen bilir. sabahlamak istedigim bir gündü. can dostum güzel insan yekta o dönem birle$ik devletlerin ayrilmamasina katkida bulunmak amaciyla work & travel $eysiyle 3-4 ayligina türkiye sinirlarini terketmek üzere. bir de yakla$ik 10 gün sonra kendisini istanbul'a kadar gecirmem icin aklima girmeye cali$iyor, istanbul'u hicbir zaman adam akilli gezmedigim icin de bunu ba$ariyor. daha önce kendisine ait sevdigim tek $ey olan galatasaray'imi görmek icin ayak bastigim bu modern köy ikinci gidi$imde de beni iyi bir $ekilde agirlasa da yuvama kavu$tugum an iyice kavriyorum ki; istanbul'un en güzel yönü, izmir'e dönü$ü.


ne diyordum? bendeniz, en sevdigim ikinci north carolina'li yekta (birinci jordan, üzgünüm bro), genc kizlarin sevgilisi emir ve daha önce adini 50 kez duyup ilk kez o gün tani$ma firsati buldugum cem; sabahlamaya karar veriyoruz. kagit üzerinde müthi$ bir kadroyuz fakat ne kadar uyumlu olacagimizi alacagimiz alkol miktari belirleyecek (o günün ak$ami cektigim ba$ agrisi en azindan benim iyi bir performans gösterdigimi ortaya koyar nitelikte). gerekli ekipmani sagladiktan sonra sirasiyla bostanli iskelesi yani, bostanli sahil ve mavi$ehir sahil aka florya'da bulunuyoruz. size bunu ispatlayabilirim.





örnegin bu resimde kar$imle beni bostanli sahilde görüyorsunuz (ya da görmeye cali$iyorsunuz, karanlik). sevgi, saygi, karde$lik, dünya bari$i temali bir cali$ma. tabii önceden de dedigim gibi, bunda alkolün payi büyük.





bu resimde de izmir'imin florya'dan ne de güzel göründügüne tanik oluyoruz. izmir, sabahlari sevgili gibi görünüyor.


velhasil nefis bir sabahti bu. elimde deliller de mevcut gördügünüz gibi. kimse aksini iddia edemez. yarin öbür gün biri cikip "salliyor, sikintidan daralmi$tim, bok gibiydi" derse allah onu ta$ yapar. yapsin.


ps: aslinda elimde cem ve emir'in beraber cekilmi$ bir resmi de mevcuttu. fakat a$iri karanlik oldugundan ve ikisini pek sevmedigimden sildim.

Atasözü coverları "Acele işe şeytan karışır"


Bayram öncesi niyeyse canım Şiş Kebap çekti. Ulan bekle biraz kavurmaya doycaksın di mi? Yook beyimizin pipisi düşer yemezse. Ama öle bir acıydı ki ağzımın içi cehennem ateşi gibiydi. Dayadım şalgamı itfaiye köpüğü gibi geldi valla. Hemen ağzımdan şu kelimeler çıktı. Afiyetle yiyin.

"Acılı şişe şalgam karışır"

sarki coverlari 'Pala Remzi'


İbrahim Tatlıses'in gereksiz şarkısı Pala Remzi'nin en az onun kadar gereksiz coverı arkadaşlar. En az onun kadar anlam bütününden uzak, ve insana hiçbir şey vermeyen bir yapıt. Ha gülmeyi önemsiyorsanız onu garanti edebilirim.

Sfenks aldım çıktım Benfica'lıyla
Iorfa'dan geldim Lipton çayına
Ah Shrek'ler bir yiğidi Metzelder
Paulo Ramsey derler onun namına
why why why why Ramsey
Halam Ramsey'den razı...




Bknz Iorfa (Tarihin en kötü transferi)

Küllük (05 Aralık 2008)

Ooo yüzünü gören cennetlik be küllük. Baya uzun oldu ayrılık artık ara ara yazıcam sana. Daha kıymetlı olursun o zaman. Bu aralar uyku sorunu çekiyorum be küllük. Bir türlü uyuyamıyorum uyusam da sık sık uyanıyorum. Uyku apnesi midir ibnesimidir neyse var bişiler ya çıkartamadım.

Bugün yine bişiler çalışmaya çalıştım ama okuduğum sayfalarda ki bilgiler yerine kısaltmalar çekti dikkatimi. Asya krizinden bişi sorsan cevap veremem ama kısaltmaları ezbere söliym. Ya benim anlayamadığım bişi var. (Bknz.) diye kısaltma olur mu yaa? Bakıyorum bakıyorum gülüyorum. Kısaltmadaki amaç olabildiğince az harf kullanmak değil midir? Kibarlık Budalası bunlar kesinlikle. Adam yazı yazıyor herkese ana avrat girişiyor ama bir bakıyorsun (bknz) diye kısaltma koymuş. Bak desen, kısaltmadan daha az yer kaplamış olursun. Bir de Sayın (syn) kısaltılması var ki evlere şenliktir. Syn.
Hüsnü Yekta Bayındır. Hadi bende güzel durdu. Ama herkeste hem güzel durmuyor hem de sayılmak göreceli bir kavramdır be abi. Syn Emel Sayın. Bak mesela saçma oldu. Sanki Emel dilek tutmak için iki Sayın'ın arasına girmiş gibi duruyor. İlk okul fişlerine de benziyor. Ali ata bak. Bak Ali bak. Sayın Emel Sayın. Aman iyi sayın.

Aman iyi sayın deyince aklıma ne geldi? Matematik sınavlarım tabiki. Lise dönemim de notlarım genelde BBG numaraları gibi olurdu. aldığım en iyi notlardan biri 15 Coşkun'du. Ben zaten doğru düzgün soru yapamazdım ama yaptıklarımda da mutlaka işlem hatası yapardım. Matematik işlemleri yapılan diğer dersler de Bknz. (Fizik, Kimya, yer yer biyoloji) sonucu yanlış çıkartınca hocalar önemli değil gerisi matematik derdi. Matematik dersinde önemli değil gerisi matematik dedim sözlü notuma 30 verdi hoca. Allahtan ortalamam yükseldi. Aslında güzel bir espriydi. Ama hoca kıldı. Ben de diğer sene aynı hocanın sınavında sonucu kopya çekip işlemleri uydurdum. 4 geldi matematik. Adı gibi hep matemli geçti bu ders.


Ha üniversitede ki bölümüm İstatistik'ti, tam tezat. Ama Allah'tan hesap makinesine izin vardı. O sayede geçtim. Yoksa umudum gerisi matematik diyecek hocalara kalacaktı.

Neyse küllük bundan sonra az ve öz yazıcam seni sonuna kadar doldurup boşaltması zor oluyor. Hadi kendine iyi bak görüşürüz

Şehir Efsaneleri "Sinop"

Yeni bir şehir efsaneleri yazımla tekrar birlikteyiz sevgili okuyucularım. Bugün ki şehrimiz Türkiye'nin kuzeyindeki en uç noktasını içine alan Karadeniz ili Sinop. Yine rahat durmadım ve neden Sinop dendiğini araştırdım sizler için. Karşıma yine koskoca akademisyenlerin saçmalıkları çıktı. Gözlerime inanamadım sayın okuyucular ağlayınca renk değiştiriyormuş ilk kez fark ettim. Neyse o saçmalıklardan birini yazıyorum şimdi.

"Sinope Irmak Tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış Tanrılar Tanrısının, Sinope'ye aşkına karşılık her istediğini yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını, kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus'a. Tanrılar Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış."

Gerçekten bunu okudum ve gülmektan ağladım. Öncelikle itirazım Irmak Tanrısı Osopos'a. Hani tarihin en eski mesleği varya bilenler bilir. Herhalde ona ismini de bu arkadaş verdi. Koskoca Irmak Tanrısısın biraz ağır ol yaa. Ondan sonra Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz tabi. Onu bırak ben artık bir kere bile yıkanmam.

Kız da iffetliymiş anasının yolundan gitmemiş Zeus'ta onu buraya göndermiş. Bu yüzden buraya Sinop deniliyorsa ben gitmem oraya arkadaş. Charlie Brown'un köpeği Snoppy ismini verdi deseler daha mantıklı olurdu allaama.

Neyse işin aslına gelelim. Doğruyu öğrenmek herkesin hakkı. Sinop ismi nereden geliyor? Buyrun bakalım:

Sinop kurulduktan bir süre sonra ordaki halkın kafasında soru işaretleri belirmiş. Eş dost posta gönderse, telgraf çekse, kargo yollasa nereye yollıcak? Mutlaka bir isim bulunmalıydı. O zaman da halk genelde ingiliz ve italyanlardan oluşuyordu. Az az Türkler bir çorba kaşığı da Surinamlılar vardı. Ama oranın en zengin ve en sözü geçen iki arkadaşın birisi İtalyan diğeri İngilizdi.

İtalyan olan şirin mi şirin uzlaşmacı, iyimser ne de olsa Akdeniz insanı. Muhalefet etmez yapıcı olurdu. Ama O ingiliz yokmu ingiliiiz herşeye karışır hiç memnun olmaz. 5'te çayını içer ama herzaman çaycıya kaçak çay yok mu diye sorardı. Bir gün halk Merkez camii'nin karşısındaki meydanda toplandı. Çeşitli isimler atıldı ortaya. Ama en son kararı bu ikisi vericekti. İtalyan her zaman ki yumusaklığıyla:

-Si

İngiliz sanki Mirc'te konuşuyormuş gibi muhalefet bünyesiyle:

-Nope

Okadar seri bi hal almışki bu durum. Sesler Si-nope şeklinde duyulmaya başlanmış. En sonunda Surinamlı arkadaş bari Sinop olsun demiş. İtalyan kabul etmiş İngiliz de kendinden bişi bulduğu için hayır diyememiş ve Sinop olmuş.

Herşeyin doğrusunu öğrendiğiniz bu adresten hiç vazgeçmeyin. Saygılarımla




sarki coverlari 'Ölürüm Hasretinle'

Bu güzel coverımız da canım kanım Karşıyaka Anadolu Lisesi mezunu arkadaşlarımızdan geliyor. Orjinal hali Grup 84'ün parçası, 'Ölürüm Hasretinle' olan bu şarkımız sevgilileri nasıl dövmememiz gerektiğini anlatıyor. Buyrun bakalım

Kadehimde bira mı vardı?
Sevdiğimi golf sopasıyla
Döveceksem eğer kırılsın bu eller
Dövmeyeyim bir daha!

Şehir Efsaneleri "Giresun"

Ülkemizin her biri birbirinden güzel illerinin isimlerinin nereden geldiğini düşündünüz mü hiç? Amacımız halka hizmet ve bu yüzden burdayız. Hiçbirşey cevapsız kalmıcak demiştik! Sözümüzü tutuyoruz.

İlk önce Karadeniz'imizin şirin şehri fındık diyarı Giresun'dan başlıyoruz.

Çeşitli kaynaklara baktığınızda osuruktan teyyare açıklamalarla karşılaşabilirsiniz. Mesela Giresun için ;

"Kirazın ana yurdu Giresundur. Bu nedenle de şehir adını o zamanlar kiraz anlamına gelen Kerasus veya Keresea kelimelerinden almıştır.Daha sonra da halk dilinde Giresun olarak adlanmıştır..."

La bi git başımdan denmez mi bunu kim yazdıysa? Lan olum Dünya'da en çok fındık üretilen illerden birinin adı yerine niye kirazın adını versinler. Halkı niye kandırıyosun? Herşeyi geçtim Kerasus olan kelime nasıl Giresun olur? Yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim. Kiraz kerasus demekse şehrin ismi de Kerasus olsun. Niye değiştiriyoruz. Telif hakkı mı ödemek zorundayız? Neyse hadi yine iyisiniz doğrusunu benden öğreniceksiniz.


Bakın arkadaşlar bu şirin şehrimiz de herkes bir isim koymak istiyormuş. Kimisi 'fındık' kimisi 'finduk' kimisi de daha genel çerçevede ele alıp ' şirin karadeniz şehri' olması taraftarıymış. Ama bu şehrin en önemli kısmını unutmuşlar.

"Misafirperverlik"

Giresun'da ki hiçbir evin kapısı kapalı kalmazmış. Kim dışarıda kalsa içeri buyur edilirmiş. Hamsi döner, hamsi baklava, hamsi dondurma, hamsili pilav ikram edilirmiş. Zaten bunlardan bıkan misafir kendiliğinden gidermiş. Ama her haneden şu ses yükselirmiş sevimli şiveleriyle.

-Yahu dışarıda ne bekliysun içeri 'giresun'

Evet bunu aklına getiren bir bilgin bu ismi atmış ortaya. Temel,Dursun,İngiliz,Fransız ve Alman toplanıp bu kararı onaylamışlar. Bundan sonra da şehrin ismi Giresun olmuş.





sarki coverlari "Başına Bela Olurum"

Sevgili "Geyik Muhabbeti" hayranları. Yeni ayın ilk coverıyla karşınızdayız. Bu eserin orjinali Tarkan'a aittir. Şarkının ismi de "Başına Bela Olurum". Ama şun an sizinle paylaşacağım eser ise en az onun kadar anlamlı.

Bedava pirzola, top oynarım
Oğluna dul köle olurum
Kerhaneyim sana, Dwayne Wade'im ama
Basinas belalı bir rum!