KELIME OYUNLARI ...... KEL iME KOYUNLARI....KELİMELİ UNLU MAMÜLLERİ..........K.ELİME OY OY OY UMA THURMAN LARI...

lilac wine




jeff buckley
, 29 mayis 1997'den beri, bizzat ve sadece tanri'ya caliyor. hatta tanri'nin kendisini sirf bu yüzden yanina aldigini dü$ünüyorum bazen. en son elinde bir $i$e $arapla bir nehirde $arki söylerken görüldügü göze alinirsa ölür ölmez cennete gittigi söylenebilir mi, mechul. ama $uan bulundugu yerde daha mutludur, eminim.

kar$im bu blogda konsepte ters oldugu icin böyle ucu sivri parcalar olmasini istemiyor pek, bu istisna olsun, hak ediyor. (hem $arabi seviyorsun olm sen, bünye cabuk kabul eder)

***

"when i think more than i want to think,
do things i never should do..
i drink much more than i ought to drink,
because it brings me back you."

***

(hemen sag tarafta, turuncu kutu)

Gerçek Olay Coverı


Birbirlerini çok seven iki kişi varmış. Bu büyük aşklarını evlilikle taçlandırmışlar. Hani böle sevgi kumkumaları olur ya ahanda tam onlardan işte. Böle yoldan geçerken görürsünüz bunları kafasına kafasına vurasınız gelir. İşte bunlar da aşkım canım böceğimden, karıcım kocacıma terfi etmişler.


Ama bizim adam biraz çakma ıssız adam. Karıcım iş toplantım var, karıcım trafik çok sıkışık, aman telefonumun şarjı bitiyo gibi sudan bahanelerle çeşitli haltlar karıştırıyormuş. Hatta bikere haltlar karışmış sevgilisini arıycağına evi aramış da nerdeyse yakalanıyormuş.


Bizim hatun da bir anaç, bir anaç ki sormayın. Lan sormayın! Ha şöyle işte. Deli gibi çocuk istiyormuş. Böle çocuğu kafasına eseni yapsın, yoldan geçenlere pipisini göstersin işte öle bi çocuk istiyormuş. Ama bizim ıssız adam, buna karşıymış. Çünkü evlenince kaybettiğine inandığı özgür ruh, bir de çocuk olursa kesin ruh çağırma partilerine meze olur diye korkuyormuş.


-Eyy ruh geldiysen çocuk bezi getirsene heheheheh

-Siktirin gidin başka eğlence bulun lan!


Aman tanrım düşüncesi bile kötü.


Yılbaşı günüymüş. Bizim hatun kafasına takmış çocuk yapıcak. Herşeyi ayarlamış ortam falan. Kocasını bekliyormuş. Alttan girmiş üstten çıkmış birlikte olmuşlar korunmadan. Dokuz ay sonra tenis topu gibi bir çocukları olmuş.


Doğum anında adam yanındaymış karısının ve o an tövbe etmiş yaptığı herşeyden. Çocuğun kıçına bi şaplak atıp kesmiş göbek bağını doktor emmi ve vermiş kucağına kadının. İkisi de dünyanın en mutlu insanıymış artık. Adam, çocuğuna iyi bir baba ve karısına iyi bir koca olcağına bir bardak and içmiş.


Neyse kadının deli gibi istediği çocuk cidden deli olmuş. İşaret parmağını üst dudağına ve alt dudağına kısa aralıklarla deydirirken burnunun ucuna değmeyi de ihmal etmiyormuş. Aile üzüntülü tabi tek çocuklarının engelli olmasından dolayı ama, ondan sevgiyi hiçbir zaman ihmal etmemişler.


Birgün, kadının bakü-ceyhan-yumurtalık hattında bir sorun meydana gelmiş. Ağrıdan kıvranıyormuş en yakın hastaneye atıvermiş kendini. Apandisit olmuş. Doktor hastasıyla konuşurken rahatlatmak babında, çocuğunun olduğunu öğrenip bir hayli şaşırmış.


Başarıyla geçen ameliyattan sonra, odasına geçen kadının bir ziyaretçisi varmış. Dev kadar bir çiçekle hastaneye gelen kocası ve medyum ketodan bozma oğlu tabiki. Ama kadın ağlıyormuş, hemde ne ağlamak hüngür hüngür.


-Karıcım bozma moralini, herkesin başından geçebilcek bir ameliyat

-Üzüldüğüm o değil Fuat

-Peki nedir karıcım?

-Doktorla konuştum Fuat ben kısırım! Çocuğum olamaz benim


Dını dını dını dını dını dını ( gerilim müziği)


İşte o an anlaşılır ki, bu çocuk Fuat'ın gençlik yıllarındaki hatalarından birisi. Zaten çocuğun tipine bakılarak ta anlaşılcak bir durum bu. Bir kaçamak mutlu bir ailenin sonu olmuş!!


-----------------------------Son---------------------------------


P.S.


Lan bu hikaye böle değildi sanki. Yanlış hatırladığım bir yer var ama. Neyse yersen...

sarki coverlari "Vur Yüreğim"


Geçenlerde radyodan kulağıma güzel bir şarkı çalınmaya başladı. Örovizyon Fatihi, Ulubatlı Sertap Erener'di bu güzel şarkının ve sesin sahibi. Şarkıyı dinledikçe bundan güzel bir futbol marşı çıkar diye düşündüm. Kelimeleri azcık değiştirmek bile yeterli oldu. Bayanlar kusura bakmayın siz biraz Fransız kalcaksınız. Bırakın inadı izleyin şu maçları. Tv'nin önünden bilerek geçip kafanıza terlik yemeğe nazaran daha çok zevk alıcaksınız. İşte son cover'ım.

Henry unutmuş olsadaaaaaaaaaa
Durdurma vur Voronin vuuuuuuuur
Topu almış gidiyoooor
Ayağına bir dahaaaa vuuuuuuur!

Şehir Efsaneleri "Artvin"


Şehir efsanelerinden yine merhaba sevgili okuyucularım. Bugün ki şehrimiz hangisi acaba diye içiniz içinizi yemiyo biliyorum çünkü kek gibi başlığa koyuyorum. Bugün sizlere Artvin isminin nereden geldiğini anlatıcam. Karadeniz Bölgesiyle Doğu Anadolu Bölgesi arasında kalan küçük bir ilimizdir Artvin. Yeşil ile Mavinin buluştuğu bu şehrimiz, Özgür adlı çok saf çok temiz bir arkadaşı da bana kazandırmıştır.

Şehir Efsanlerinde araştırmadan hiçbirşey yapılmaz. Ezbere bilgi yoktur. Kaynaklar birbir taranır ve doğruya ulaşılır. Ben de sizler için "Artvin" isminin nerden geldiğini araştırdım. Ama bulduğum bilgiler yine beni hayal kırıklığına uğrattı. Bakın neler demiş uzmanlar:

"Artvin’in ismi üç bin senelik tarihi boyunca çeşitli defalar değişmiştir. Artvin ismi, bu şehri kuran Türk İskit Beyinin adından gelmektedir.

Aslına bakarsanız pek bi bok söylememişler. Sonra niye Ermeni Tezlerinde sınıfta k
alıyoruz. Neden tarihsel anlamda hala Kemal Kara'ya bağlıyız anlıyomusunuz sayın okurlar? Ülke kendi şehrinin isminin nerden geldiğini bilmiyor! Ulan bilmiyorsam bilmiyorum de. Yaa Koskoca Türk İskit Beyinin ismi Artvin olur mıu yaa. Hangi ana baba evladına Artvin ismini koyar.

-Bey nolsun çocuğun ismiii?
-Artvin
-Hoppaaaaa
-İyi oda ilçesi olsun.

Böyle bir lakayıtlık var mı sevgili okurlar. Devlet bunlara maaş ödüyor bir de. Ama ben sizler için beş kuruş dahi kazanmadan( lan bari şu reklamlara bi iki tıklayın da tavuk döner parası çıksın) gerçeği yalnız gerçeği sölemeyi taahhüt ediyorum!

Anadoluya daha Anadolu denmeyen zamanlardı. "Bridge between Asia and Europe". İngilizce ülkenin resmi diliydi. Macarca Eğitim dili. Germence yazı dili. Gülbence ise en önemli yazınsal eserdi. O zamanlar bu küçük şehrimiz ise dünyanın sanat başkentiydi. Heryerden sanat guruları bu şehre akın ediyorlardı. Çünkü çok büyük bir yarışma vardı. En önemli sanat hangisi olacaktı.

Adaylar Edebiyat,müzik,heykel,resim,tiyatro ve danstı.

İlk seçimde Heykel elenmişti. Aslında medyanın uyguladığı Hey kel babaya gel! tarzı yıpratıcı başlıklar onun şansını zaten azaltmıştı. Diğer elemede ise bölgelerden alınan puanlara göre dans en az puanı alarak aramızdan ayrıldı. Tan Sağtürk yarışmayı göz yaşları içinde tamamlamıştı. Diğer turda kıyasıya bir yarış vardı. Beethoven sağırım ama hala çalıyorum diye duygu sömürüsü yapınca oyların toplamıyla günün birincisi olup. Edebiyatın yarışmaya veda etmesine neden olmuştu.

Sadece ve sadece müzik tiyatro ve resim kalmıştı. Artık bunlardan birtanesi birinci olucaktı. kalpler çarpıyor bütün dünya bu haberi bekliyordu. Beethoven'ın çıkışından sonra medya yine kendini gösterip Shopen-Sofben benzerliğiyle bel altından vurmaya başlamıştı. Tiyatroda ise Sheakspeare elinden geleni yapıordu. Ama aynı medya Sheaksbiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiir çok sıkıldım diyerek yerin dibine soktu kendisini.

Dersini iyi çalışmış bir "Resim" vardı. Öncelikle Beethoven'ın sağır çıkışına Van G
ogh'la cevabı verip. Üstüne de Da Vinci'nin şifresiyle sol kroşeyi yerleştirmişti. Sonuçlar açıklandı:

Ladies and Gentleman! Here are the results

Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaand

Art Wiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin!

Evet sayın okuyucular resim kazanmıştı. Dünyanın en büyük sanat dalı resim olmuştu. Yer yerinden oynadı. Picasso ile Da vinci timsah yürüyüşü yapıyorlardı. Hemen güvercinlere haberler bağlanıp çeşitli ülkelere yollandı bu haber. Artık bu küçücük şehir dünyanın gözünde Resmin galip geldiği bir şehirdi. Yani resmen Artwindi.

Yıllar geçti Türk Alfabesinden x,w,q gibi harfler silindi ve kendisi Artvin oldu.

Yeni şehir efsaneleriyle karşınızda olucam. Sevgi ve saygılarımla!

Ciddi Meseleler

Geyik muhabbeti yapmaya hepimiz bayılırız. Can sıkıcı iş konularından, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu karanlık tablodan, iç karartıcı politik konuşmalardan hatta havadan sudan konuşmaktan sıkıldığımız anlarda bi geyik açılsa da bol kahkahalı bir o kadar da mana içermeyen espriler patlasa ortam şenlense diye geçiririz içimizden. Bu blogda geyiğe doyacak, çevrenizden olumsuz tepkiler aldığınız ya da beğenilmeyeceğinden korktuğunuz esprilerinizi rahatlıkla paylaşabileceksiniz. Bu gizemli dünyayı sanal aleme taşıyan Yek'e ve kendisine destek olan herkese teşekkürler. Bu ciddi girizgahın seviyesini bozmadan, geyiğe sarmadan tüm blog izleyenlerini aşağıdaki linke tıklamaya davet ediyorum. Biraz sosyal bilincin kimseye zararı olmaz.

http://www.greenpeace.org/turkey/

Kampanyalara yakın olalım, 'ŞU ANDA YAPABİLECEKLERİNİZ' menüsünü tıklamadan geçmeyelim. Yaşa taşa başa oturmayalım. Hamile ve yaşlılara yer verelim, hem hamile hem yaşlılara itimat etmeyelim.

Atasözü coverlari(Kaçan Kovalanır)


Avustralya'ya yolunuz düşerse, görmeniz gereken iki hayvan vardır. Tabiki bunlardan biri kanguru birisi de koaladır. KoalalarAborjinlerden çok korkarmış. Her hayvanla dost yaşayabilen bu insanların yıldızı bir türlü koalalarla barışmamış. Bu yüzden bi hışırtı duysalar onlardan kaçmaya çalışan bir koala olduğunu anlarlarmış.


Kaçan koaladır!


atasözü aslında bir Aborjin atasözüdür. Daha sonra karadenize gelen bir anzak tarafından dile getirilmişse de litaratürlere


Haçan koaladır!


diye geçmiştir. Zaman geçtikçe bugünki halini yani "Kaçan Kovalanır" haline dönüşmüştür. Saygılarımla!

Masal Coverlari (Kırmızı Başlıklı Kız)


Masallar; Hayal dünyamızı zenginleştiren en önemli öğelerdendi çocukken. Anne babaların bizi uyutmak için her gece anlattığı o güzel masallar. Her masalın ayrı bir mesajı vardı. Bizi hep iyiye doğruluğa yönlendirdi. Biraz da masallara farklı bir bakış açısıyla bakmaya nedersiniz? İlk masal coverımız "Kırmızı Başlıklı Kız". Sertt (Mert) iyiki varsın dostum.

Bilirsiniz bu hikayeyi. Bir de benden dinleyin!

Kırmızı başlıklı kız, börekleri çörekleri doldurduğu gibi sepetine düşmüş patika yollara. Yolda ilerlerken içine bir kurt düşmüş. Yahu ben fırının fişini çekmişmiydim? Ocağın gazını söndürdüm mü? derken daha fazla dayanamamış ve eve geri dönmüüüüüüş.

Kısa ama etkili bir hikayeydi. İlla mesaj mı istiyorsunuz? Alın size mesaj

-Sınavlarda her zaman ilk işaretlediğiniz seçenek doğrudur.

çizikler ( İlk karikatür deneyimim)

Evet hizmette sınır tanımayan geyik muhabbeti karikatüre de el attı. İlk deneyimimi sizlerle paylaşıyorum. Yakın dostlarım bilirler, çöp adam çizmekten aciz bu bünye kara kara düşünürken imdadıma röntgencilerimizden aylak leydi yetişti ve güzel çizimlerini esirgemedi. Kendisi ayrıca www.3maymun.net te de yazmaktadır. Teşekkürlerimi kendisine yolluyor ve ilk karikatürümüzün kurdelasını kesiyorum. Resmin üstüne tıklarsanız büyür gözleri bozmaya lüzum yok arkadaşlar.

Küllük (Otogar)

Çok özlemişim len seni küllük. Napıosun ne ediyosun? Bayram geldiii geçti yılbaşı geliyor ama ben de birşey değişmiyor. Boş beleş yaşamaya devam ediyorum. Aslında böle iyi gam yok tasa yok. Ama nereye kadar be küllük?

Dün otogardaydım. Şansıma da asker uğurlama seromonisi vardı. Kafayı sağa çeviriyorum "En büyük asker bizim asker" sesleri", sola çeviriyorum davul zurna eşliğinde asker dansı tabir edebilceğim (daha önce böle bi dans çeşidi görmedim), gençlerin çeşitli figürleri, önümde ise askeri göndermeden şehit etme çalışmaları vardı. Arkamda da otobüslerin önünü durdurup istiklal marşı okuyan bir güruh.

Askere gitmeden bir genç nasıl şehit olur? Çok kolay küllük. Altı hokka adını verdiğimiz eğlence biçimiyle çok olası. Ölmessen de sürünürsün. Askerde sürünmek gibi değil bu. Kafanı yere vurdun mu kör olursun. Zaten bu gidişle "Altı Hokka Körler Derneği" her an açılabilir.

Altı Hokka nasıl yapılır? Anlatmadan önce lütfen çocuklarınızı laptop karşısından uzak tutun. Burdaki 6, kişiyi en ideal yüksekliğe ulaştırabilmek için yeterli olacak en az insan sayısıdır. Hokka ise atılıcak insanın olması gereken burun şeklidir. Çünkü o insan burun üstü düştüğünde hepimiz gibi kemerli bir burnu olacak ve "bak şimdi erkek adam oldun" denecektir. Ha bir de olmassa olmazlardan tabiki slogan. Kurban kişi havaya atılırken En büyük ....... bizim .......! şeklinde bir slogan atılır. Fill in the blanks kısmı amaca göre değişmektedir. Misal dün asker olarak doldurulan bu boşluklar, maç sonrası kaleci şeklinde de doldurulabilir. Esnek bir slogan yani.

Bir kaç kelime de otobüs önlerinde ki İstiklal Marşı söyleme geleneği hakkında söylemek istiyorum. Otobüs ilerler tam hızını alacak, hooop tekrar durur. Türk Bayrakları açılır 10-15 kişi başlarlar İstiklal Marşı söylemeye. Allahım o ne detonelik. O ne kötü sesler birlikteliği. Zeki Üngör'ün kemikleri, sızlamak için yağmurlu havayı beklemiyodur bu dönemlerde. Asker adayımız da hemen asker selamını çakar. 2-3 dakka insanlar istiklar marşından soğurlar.

Otogarları sevmiyorum küllük. Hele hele giden otobüsün ardında kalansan hiç sevmiyorum. Haydin iyi geceleeer!

home made videos

Ürettiği başyapitlarla Türkiye'nin gündemini uzun süre işgal eden (abesle iştigal) Ajdar'in bu dahiyane yapitlari nasil ürettiğini merak ettiniz mi hiç? O halde nefeslerinizi tutun,işte Ajdar'in ilham perisi :))

Bekar evi varken eve atıcak kız bulamassan bunun yaşattığı sendrom neler yaptırmaz ki insana? İşte bir dışa vurum işte bir 'Bütün Kızlar Toplandık'. İyi seyirler

İlk sanatsal çalışmamız olan bu kısa filmde Mustafa'nın bilinmeyen derin yönlerini irdeliyoruz :))

Herşeyin bir dansı var..Peki ya ormanlarimizin??? Tohum olduk fidan olduk ağaç olduk orman olduk atmayın cam kırıklarını lan artık atmayın izmaritleri kıymayın oymanlaya açım ama payam yok noluyo lan bana izleyin konuşturmayın adamı.

Avrupa Birliği sözüm sana! Sen büyük patron,sen milyarder,para babası,fabrikalar sahibi AB,sen mi büyüksün? Hayir,biz büyüğüz,biz sakatatçilar! Dokunma artık kokoreçime,dokunma söğüşüme,dokunma kelleme,dokunma paçama! Eger onlarin kılına zarar gelirse biz,ömründe kokoreçi kimyonsuz yememiş olan biz sakatatçılar,seni yeriz!.. ve yanında turşu suyu bile içmeyiz!...

sarki coverlari 'Papatya'


Üniversite yıllarıydı, yorgunduk,bitkindik, finallerin sonu gelmiyordu. Arada sırada izlediğimiz maçlarla kendimize geliyorduk. O aralar Sakaryaspor'un durumu da hiç iç açıcı değildi. Tıpkı bugünki gibi. Röntgencilerimizden Hande arkadaşımız da bir futbol aşığıydı. Birgün gözlerinin içi gülüyordu sandık ki çalışmasını bitirmiş sınavlara hazırdı. Ama hayır. Teoman'ın papatya şarkısını Sakaryaspora uyarlamıştı. Söyledi yarıldık. Hayata umutlu bakmaya başladık şimdi sıra sizde.

Oo Sakarya
Takımın haline bak
Golleri kim atacak?
Kapılar kapanınca
Sahanın bir ucunda

Şehir Efsaneleri "Balıkesir"



Sevgili okuyucularım her köşesi cennet memleketimizin birbirinden güzel şehirlerinin üzerindeki sır perdesi kalkmaya devam ediyor. Bugünki konuğumuz yaz kış ziyaret edebilceğiniz, deniziyle tarihiyle herkesi büyüleyen "Balıkesir".

Araştırdım taraştırdım halkı nasıl kandırıyorlar öğrendim. Bakın efendim sözde bilimsel araştırmalara göre Balıkesir'in hikayesi şöyleymiş;

"Roma imparatoru Hadrianus'un adı verilerek Had-rianotherai olarak adlandınlan kentte Hadrianus, Yunanca "eski kale" anlamına gelen Paleocastra adlı bir şato yaptırdı. Balıkesir adının buradan kaynaklandığı söylenir. Bazı kaynaklara göre Selçuklular'ın kente Balak Hisar ya da Balık Hisar dedikleri bilinmektedir"

Bıktık şu Yunanca isimlerden yaa. Yani zaht-ı muhteremler olmasa isim misim bulamıcakmışız meğer. Her fırsatta nasıl döktük lan sizi denize diye böbürleniriz. Ama hala onların ismini kullanıyoruz. Memleket 1000 yıldır Türkçe konuşuyor ama şehir isimleri Yunanca. İçimizdeki Yunanlıların işi bunlar. Olayın aslı tabiki böle değil. Sizler için uyumadım yemedim içmedim giymedim ve bu işin sırrını çözdüm.

Eskidendi çoook eskiden. Anadolu'da beylikler modası vardı. Osmanoğulları Pack-man gibi bunların hepsini yemeden önce tabiki. Karesi Beyliği'de bunlardan birtanesiydi. Matematik ile ün salmıştı. Hepsinin soyadları Ünsal'mıştı. Bu gereksiz espriyi yok farzedelim. Bu beyliğin matematik sevdası ismine de yansımıştı tabiki. Kendilerini diğer beyliklerden hep üstün görüyolardı bu nedenle onlar ne kadar büyükse biz onların 'Karesi'yiz diye slogan bile bulmuşlardı.

Merkezleri Balıkesir'di tabiki o zamanki ismi 'Karekökü' idi. Bilimadamları Matematik dünyasında çığır açacak bir buluşa imza attılar. O zamanlar, Basit Kesir, Bayağı Kesir ve Bileşik Kesir bulunmuş, Pay ve Paydaş kavramları Pastahane sektöründe yeni ürünler ortaya çıkarmıştı. Elmalı Pay bunun en bariz örneğiydi. Günümüzde ki örneği ise ünlü müzisyen İskender Paydaş'tır.

Karesi'li bilim adamları ise, Ballı Kesir'i buldular. O sene Matematik ödülleri Pisagor-Thales ortaklığında veriliyordu. Bu ödülü ise Pötü Karesi isimli zat almaya hak kazanmıştı. Ballı Kesir ise Payı paydasından şans eseri büyük olan kesirlere denmekteydi. Bu büyük yankı uyandıran buluş sonrası şehrin merkezine önceleri Ballıkesir daha sonra ise kolay söylenmesi için Balıkesir adı verildi.

Bir süre sonra burayı işgal eden Osmanlılar Ballı kesir mi olur lan. Şans diye birşey yoktur olsa osla kader vardır diyerek bu buluşu dünya litaratüründen sildi. Çünkü dünyada bu buluşu kabul eden heryeri de işgal etmiş bulunmaktaydılar. Ama şehrin ismi, yeni isim bulmaya üşendiklerinden Balıkesir olarak kaldı.

To Be Contunied...

sarki coverlari 'Yürü Yüreğim'

Gökhan Tepe çok şanslı olmalı çünkü en başarılı cover'lardan birisini onun şarkısına yaptım. Kendisini başarılı bulmamla beraber tek sorununun Tarkan'a benzemesinden dolayı üzerinden atamadığı Çakma Tarkan yaftası olduğunu düşünüyorum. Çok fazla laf kalabalığı yapmadan Here we gooooo....

Yuri Gagarin gidelim buralardan
Ay yerinde değil
Ala Luna'larla pişen oysa
Kilisenin uğrunda geğir

Anaları bacıları bir araya topla
Yak bağırt Müller'i
Rize'de güler Nurhayat nasır olsa
Hücum Rum'da değil


Bknz. Uzaya ilk çıkan zaht-ı muhterem Yuri Gagarin. Dünya ahiret bacımsın dedi ya uzayda yakaladıysa???

Atasözü coverları "Zararin neresinden dönülürse kardir"


Tikky arkadaşlarım şoping yaparlarken büyük bir talihsizlik sonucu bende onların yanında yer aldım. Kalburüstü mağazalara girip çıkarlarken benimde tansiyonum bir çıkıp bir iniyordu. En son durağımız ise Zara'ydı. Böle el kadar şeyleri birbirlerine gösterip aaay ne güzel ayy ne hoş demeleri yok mu vur vur öldür! Ürünler el gibi lakin fiyatlar kol gibi. O anda sabrımın sonuna geldim ve attım kendimi dışarı. Bilincimi kaybetmeden önceki soz sözlerim ise

Zara'nın neresinden dönülürse kardır!

olmuş.

(Yasal işlem olmasın diye şarkıcı Zara'yı koydum idare edin işte)

Küllük (Bayram Özel)


Bugün bayram erken kalkın çocuklar...Mekanı cennet olsun Barış Abimin, ne güzel bir şarkıdır. Bayramın kutlu olsun küllük. Öp elimi bakayım. Leen ağzın leş gibi kokuyor. İzmarit esanslı arkadaşım benim ama nasıl kokarsan kok esaslı arkadaşımsın.

Bir geyik vardır: Nerdeee o eski ramazanlar? Aslında bu soru cümlesindeki sitem, sorgulama, yaşanmışlık kısacası herşey şu kısımdadır.

Nerdeee deki 'eeee' kısmı. Ordaki tonlamayı kulağının önüne getir bakalım. Alçalıp yükselen bir sestonu ve farklı vurgulanan harfler. Genelde de 50 yaş ve üstü hısım-akrabadan duyulur. Hemen bir anı anlatılır. Yok efendim zamanımda meydanda panayırlar kurulurdu, Hacivat-Karagöz oynanırdı, Meddahlar çıkardı sahnelere.....

Ben bilmem onları arkadaş. 25 yıllık hayatımın en güzel bayramları 7-16 yaş aralığıydı. O ciciler giyilir. Sabahın köründe uyanılır. Çünküüü harçlık verilecektir. Büyük bir hevesle anne-babanın eli öpülür ama gözün öptüğün elde değil cebe giren diğer eldedir. Kapitalist sistemin çark dişlisi olmuşsundur farkında olmadan. Anneden babadan o günün en yüksek banknotlarından bir düşüğünü aldıktan sonra. Artık hedef komşulardır. Kapılar çalınır;

-Aaa Yektacım hoşgeldin bak Muhittin Amcası Yekta gelmiş. Gel canım içeri...
-Hoşbulduk Neriman Teyzecim.. içses: Eeeeeh verin paramı gidiym daha 15 daire dolaşıcam

Gereksiz bir sürü soru sorulur. Kolonya ikram edilir çikolata verilir. Yüzüğü almak için çıldıran Gollum'a dönmene saniyeler kala el cebe atılır. Veee işte o aaaan. Yalancıktan bir iki reddetme sonraaa indiragandi.

Bazı daireler ise tam bir hayal kırıklığıdır. Sadece mendil verirler. Mendil! Hayattaki en kullanışsız kumaş parçalarından birisidir. İnsan burnunu kumaşa nasıl siler yaa? Bir de rengarenktir. Ama bilirsin ki onu kim taşıyorsa içinde yeşil yapış yapış mukus tabakası vardır. Mendili kullandığım yerler sayılıydı tarihsel süreçte. Küçükkene yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım adlı oyunda. Beğendiğim kızın arkasına bırakarak benim peşimden koşmasını sağlayıp garip bir ego tatmini yapardım. Oyunun kuralını bilmeyenler için, birisinin arkasına mendil konulur o farkedince seni kovalamaya başlar yakalayamadan oturursan o avanak gibi dönmeye başlar. İkinci olarakta halaybaşı olduğumda kullandım kendilerini. Bilekten sallanan elin başparmagıyla işaret parmağı arasında sıkıştırılıp tempoya göre döndürülür. Ama hiç burnumu silmedim ve bana para yerine mendil verenleri şiddetle kınadım ve kınıyorum.

Günün hasılatı odaya gidilip ortaya konulur. O yaşta kimse bu parayla kaç ekmek alınır aidatı ödermiyim diye düşünmez tabiki. Kaç el atari oynanır ya da çarpışan otoya binilir. Satın alma gücü hesaplanırken kıstaslar bunlardır. Bir bayram daha böle geçeeer gider. Yaşın büyüdüğünü ise hısım kısmından sıfırlanan gelir ve akraba kısmından (Eurovizyonda 12 puan veren ülkeler misali) 1. derecede kan bağın olanlardan gelen mütavazi harçlıkla anlarsın.

Yıl 2008 bayram namazına giden Yekta (Allahla pazarlık olmaz lan) uyuma bahanesiyle daha hiçbir komşunun karşısına çıkmamıştır. Kahrolsun Kapitalizm! Herkese iyi bayramlar

o sabahi hatirliyor musun sepp blatter?

tarih: 21 haziran 2008, saat: 00:55. 1 mesaj alindi, kimden: yekta, icerik: "Lan sabahlicaz mi istiyosan sabahlariz"


ben sabahlamak istersem, hicbir güc kar$imda duramaz arkada$. bilen bilir. sabahlamak istedigim bir gündü. can dostum güzel insan yekta o dönem birle$ik devletlerin ayrilmamasina katkida bulunmak amaciyla work & travel $eysiyle 3-4 ayligina türkiye sinirlarini terketmek üzere. bir de yakla$ik 10 gün sonra kendisini istanbul'a kadar gecirmem icin aklima girmeye cali$iyor, istanbul'u hicbir zaman adam akilli gezmedigim icin de bunu ba$ariyor. daha önce kendisine ait sevdigim tek $ey olan galatasaray'imi görmek icin ayak bastigim bu modern köy ikinci gidi$imde de beni iyi bir $ekilde agirlasa da yuvama kavu$tugum an iyice kavriyorum ki; istanbul'un en güzel yönü, izmir'e dönü$ü.


ne diyordum? bendeniz, en sevdigim ikinci north carolina'li yekta (birinci jordan, üzgünüm bro), genc kizlarin sevgilisi emir ve daha önce adini 50 kez duyup ilk kez o gün tani$ma firsati buldugum cem; sabahlamaya karar veriyoruz. kagit üzerinde müthi$ bir kadroyuz fakat ne kadar uyumlu olacagimizi alacagimiz alkol miktari belirleyecek (o günün ak$ami cektigim ba$ agrisi en azindan benim iyi bir performans gösterdigimi ortaya koyar nitelikte). gerekli ekipmani sagladiktan sonra sirasiyla bostanli iskelesi yani, bostanli sahil ve mavi$ehir sahil aka florya'da bulunuyoruz. size bunu ispatlayabilirim.





örnegin bu resimde kar$imle beni bostanli sahilde görüyorsunuz (ya da görmeye cali$iyorsunuz, karanlik). sevgi, saygi, karde$lik, dünya bari$i temali bir cali$ma. tabii önceden de dedigim gibi, bunda alkolün payi büyük.





bu resimde de izmir'imin florya'dan ne de güzel göründügüne tanik oluyoruz. izmir, sabahlari sevgili gibi görünüyor.


velhasil nefis bir sabahti bu. elimde deliller de mevcut gördügünüz gibi. kimse aksini iddia edemez. yarin öbür gün biri cikip "salliyor, sikintidan daralmi$tim, bok gibiydi" derse allah onu ta$ yapar. yapsin.


ps: aslinda elimde cem ve emir'in beraber cekilmi$ bir resmi de mevcuttu. fakat a$iri karanlik oldugundan ve ikisini pek sevmedigimden sildim.

Atasözü coverları "Acele işe şeytan karışır"


Bayram öncesi niyeyse canım Şiş Kebap çekti. Ulan bekle biraz kavurmaya doycaksın di mi? Yook beyimizin pipisi düşer yemezse. Ama öle bir acıydı ki ağzımın içi cehennem ateşi gibiydi. Dayadım şalgamı itfaiye köpüğü gibi geldi valla. Hemen ağzımdan şu kelimeler çıktı. Afiyetle yiyin.

"Acılı şişe şalgam karışır"

sarki coverlari 'Pala Remzi'


İbrahim Tatlıses'in gereksiz şarkısı Pala Remzi'nin en az onun kadar gereksiz coverı arkadaşlar. En az onun kadar anlam bütününden uzak, ve insana hiçbir şey vermeyen bir yapıt. Ha gülmeyi önemsiyorsanız onu garanti edebilirim.

Sfenks aldım çıktım Benfica'lıyla
Iorfa'dan geldim Lipton çayına
Ah Shrek'ler bir yiğidi Metzelder
Paulo Ramsey derler onun namına
why why why why Ramsey
Halam Ramsey'den razı...




Bknz Iorfa (Tarihin en kötü transferi)

Küllük (05 Aralık 2008)

Ooo yüzünü gören cennetlik be küllük. Baya uzun oldu ayrılık artık ara ara yazıcam sana. Daha kıymetlı olursun o zaman. Bu aralar uyku sorunu çekiyorum be küllük. Bir türlü uyuyamıyorum uyusam da sık sık uyanıyorum. Uyku apnesi midir ibnesimidir neyse var bişiler ya çıkartamadım.

Bugün yine bişiler çalışmaya çalıştım ama okuduğum sayfalarda ki bilgiler yerine kısaltmalar çekti dikkatimi. Asya krizinden bişi sorsan cevap veremem ama kısaltmaları ezbere söliym. Ya benim anlayamadığım bişi var. (Bknz.) diye kısaltma olur mu yaa? Bakıyorum bakıyorum gülüyorum. Kısaltmadaki amaç olabildiğince az harf kullanmak değil midir? Kibarlık Budalası bunlar kesinlikle. Adam yazı yazıyor herkese ana avrat girişiyor ama bir bakıyorsun (bknz) diye kısaltma koymuş. Bak desen, kısaltmadan daha az yer kaplamış olursun. Bir de Sayın (syn) kısaltılması var ki evlere şenliktir. Syn.
Hüsnü Yekta Bayındır. Hadi bende güzel durdu. Ama herkeste hem güzel durmuyor hem de sayılmak göreceli bir kavramdır be abi. Syn Emel Sayın. Bak mesela saçma oldu. Sanki Emel dilek tutmak için iki Sayın'ın arasına girmiş gibi duruyor. İlk okul fişlerine de benziyor. Ali ata bak. Bak Ali bak. Sayın Emel Sayın. Aman iyi sayın.

Aman iyi sayın deyince aklıma ne geldi? Matematik sınavlarım tabiki. Lise dönemim de notlarım genelde BBG numaraları gibi olurdu. aldığım en iyi notlardan biri 15 Coşkun'du. Ben zaten doğru düzgün soru yapamazdım ama yaptıklarımda da mutlaka işlem hatası yapardım. Matematik işlemleri yapılan diğer dersler de Bknz. (Fizik, Kimya, yer yer biyoloji) sonucu yanlış çıkartınca hocalar önemli değil gerisi matematik derdi. Matematik dersinde önemli değil gerisi matematik dedim sözlü notuma 30 verdi hoca. Allahtan ortalamam yükseldi. Aslında güzel bir espriydi. Ama hoca kıldı. Ben de diğer sene aynı hocanın sınavında sonucu kopya çekip işlemleri uydurdum. 4 geldi matematik. Adı gibi hep matemli geçti bu ders.


Ha üniversitede ki bölümüm İstatistik'ti, tam tezat. Ama Allah'tan hesap makinesine izin vardı. O sayede geçtim. Yoksa umudum gerisi matematik diyecek hocalara kalacaktı.

Neyse küllük bundan sonra az ve öz yazıcam seni sonuna kadar doldurup boşaltması zor oluyor. Hadi kendine iyi bak görüşürüz

Şehir Efsaneleri "Sinop"

Yeni bir şehir efsaneleri yazımla tekrar birlikteyiz sevgili okuyucularım. Bugün ki şehrimiz Türkiye'nin kuzeyindeki en uç noktasını içine alan Karadeniz ili Sinop. Yine rahat durmadım ve neden Sinop dendiğini araştırdım sizler için. Karşıma yine koskoca akademisyenlerin saçmalıkları çıktı. Gözlerime inanamadım sayın okuyucular ağlayınca renk değiştiriyormuş ilk kez fark ettim. Neyse o saçmalıklardan birini yazıyorum şimdi.

"Sinope Irmak Tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış Tanrılar Tanrısının, Sinope'ye aşkına karşılık her istediğini yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını, kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus'a. Tanrılar Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış."

Gerçekten bunu okudum ve gülmektan ağladım. Öncelikle itirazım Irmak Tanrısı Osopos'a. Hani tarihin en eski mesleği varya bilenler bilir. Herhalde ona ismini de bu arkadaş verdi. Koskoca Irmak Tanrısısın biraz ağır ol yaa. Ondan sonra Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz tabi. Onu bırak ben artık bir kere bile yıkanmam.

Kız da iffetliymiş anasının yolundan gitmemiş Zeus'ta onu buraya göndermiş. Bu yüzden buraya Sinop deniliyorsa ben gitmem oraya arkadaş. Charlie Brown'un köpeği Snoppy ismini verdi deseler daha mantıklı olurdu allaama.

Neyse işin aslına gelelim. Doğruyu öğrenmek herkesin hakkı. Sinop ismi nereden geliyor? Buyrun bakalım:

Sinop kurulduktan bir süre sonra ordaki halkın kafasında soru işaretleri belirmiş. Eş dost posta gönderse, telgraf çekse, kargo yollasa nereye yollıcak? Mutlaka bir isim bulunmalıydı. O zaman da halk genelde ingiliz ve italyanlardan oluşuyordu. Az az Türkler bir çorba kaşığı da Surinamlılar vardı. Ama oranın en zengin ve en sözü geçen iki arkadaşın birisi İtalyan diğeri İngilizdi.

İtalyan olan şirin mi şirin uzlaşmacı, iyimser ne de olsa Akdeniz insanı. Muhalefet etmez yapıcı olurdu. Ama O ingiliz yokmu ingiliiiz herşeye karışır hiç memnun olmaz. 5'te çayını içer ama herzaman çaycıya kaçak çay yok mu diye sorardı. Bir gün halk Merkez camii'nin karşısındaki meydanda toplandı. Çeşitli isimler atıldı ortaya. Ama en son kararı bu ikisi vericekti. İtalyan her zaman ki yumusaklığıyla:

-Si

İngiliz sanki Mirc'te konuşuyormuş gibi muhalefet bünyesiyle:

-Nope

Okadar seri bi hal almışki bu durum. Sesler Si-nope şeklinde duyulmaya başlanmış. En sonunda Surinamlı arkadaş bari Sinop olsun demiş. İtalyan kabul etmiş İngiliz de kendinden bişi bulduğu için hayır diyememiş ve Sinop olmuş.

Herşeyin doğrusunu öğrendiğiniz bu adresten hiç vazgeçmeyin. Saygılarımla




sarki coverlari 'Ölürüm Hasretinle'

Bu güzel coverımız da canım kanım Karşıyaka Anadolu Lisesi mezunu arkadaşlarımızdan geliyor. Orjinal hali Grup 84'ün parçası, 'Ölürüm Hasretinle' olan bu şarkımız sevgilileri nasıl dövmememiz gerektiğini anlatıyor. Buyrun bakalım

Kadehimde bira mı vardı?
Sevdiğimi golf sopasıyla
Döveceksem eğer kırılsın bu eller
Dövmeyeyim bir daha!

Şehir Efsaneleri "Giresun"

Ülkemizin her biri birbirinden güzel illerinin isimlerinin nereden geldiğini düşündünüz mü hiç? Amacımız halka hizmet ve bu yüzden burdayız. Hiçbirşey cevapsız kalmıcak demiştik! Sözümüzü tutuyoruz.

İlk önce Karadeniz'imizin şirin şehri fındık diyarı Giresun'dan başlıyoruz.

Çeşitli kaynaklara baktığınızda osuruktan teyyare açıklamalarla karşılaşabilirsiniz. Mesela Giresun için ;

"Kirazın ana yurdu Giresundur. Bu nedenle de şehir adını o zamanlar kiraz anlamına gelen Kerasus veya Keresea kelimelerinden almıştır.Daha sonra da halk dilinde Giresun olarak adlanmıştır..."

La bi git başımdan denmez mi bunu kim yazdıysa? Lan olum Dünya'da en çok fındık üretilen illerden birinin adı yerine niye kirazın adını versinler. Halkı niye kandırıyosun? Herşeyi geçtim Kerasus olan kelime nasıl Giresun olur? Yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim. Kiraz kerasus demekse şehrin ismi de Kerasus olsun. Niye değiştiriyoruz. Telif hakkı mı ödemek zorundayız? Neyse hadi yine iyisiniz doğrusunu benden öğreniceksiniz.


Bakın arkadaşlar bu şirin şehrimiz de herkes bir isim koymak istiyormuş. Kimisi 'fındık' kimisi 'finduk' kimisi de daha genel çerçevede ele alıp ' şirin karadeniz şehri' olması taraftarıymış. Ama bu şehrin en önemli kısmını unutmuşlar.

"Misafirperverlik"

Giresun'da ki hiçbir evin kapısı kapalı kalmazmış. Kim dışarıda kalsa içeri buyur edilirmiş. Hamsi döner, hamsi baklava, hamsi dondurma, hamsili pilav ikram edilirmiş. Zaten bunlardan bıkan misafir kendiliğinden gidermiş. Ama her haneden şu ses yükselirmiş sevimli şiveleriyle.

-Yahu dışarıda ne bekliysun içeri 'giresun'

Evet bunu aklına getiren bir bilgin bu ismi atmış ortaya. Temel,Dursun,İngiliz,Fransız ve Alman toplanıp bu kararı onaylamışlar. Bundan sonra da şehrin ismi Giresun olmuş.





sarki coverlari "Başına Bela Olurum"

Sevgili "Geyik Muhabbeti" hayranları. Yeni ayın ilk coverıyla karşınızdayız. Bu eserin orjinali Tarkan'a aittir. Şarkının ismi de "Başına Bela Olurum". Ama şun an sizinle paylaşacağım eser ise en az onun kadar anlamlı.

Bedava pirzola, top oynarım
Oğluna dul köle olurum
Kerhaneyim sana, Dwayne Wade'im ama
Basinas belalı bir rum!

Küllük (hergün)

29 KASIM 2008


TSİ 03:00 ve ben yine içimi dökmeye sana geldim küllük. Bugün yağmurlu bir İzmir vardı. Yağmurlu ve karanlık. Zaten 2 de kalkmaya devam edersem Ay çiçeklerine dönücem! Günde üç saat gün ışığından yararlanılırmı yaa.

Ay çiçeği demişken bunun diğer ismi de Günebakandır. Ulan adama demezler mi Ay gece olur e sen nasıl güne bakıyorsun diye. Kimsenin aklına gelmemiş mi bu yaa? Sevgili botanikçiler lütfen göreve! Bir çiçeğe iki isim veriyorsanız lütfen tutarlı olun. Ben her zaman bu çiçeği ay çiçeği olarak sevdim. Ama onların ki de zor bir hayat. Düşünsene hep bir yere bakıyolar. Ay çiçeği olduğuna göre bakılan yer de 'ay' dır muhtemelen. İki sevgili ayçiçeği romantizmine bakarmısın...

-Ayla görüyor musun dolunay ne kadar romantik ya şu mehtap? ooof ooof!
-Aydıncım iyi hoş ta sence de banal değil mi artık. Dur söliym 4 gün sonra da ilk dördün var
-Ahh Ayla ahh ilk dördüncüyü bir bulalım söz okey oynıcaz
-Mehtap diyorduk ay diyorduk. Erkekler hep aynısınız.

Zaten ayçiçeğinin benim için en önemli kısmı çekirdek tabiki. Ha hemşehrilerimin dediği gibi 'çiğdem'. Hep bir geyik vardır ya küllük.

-Abi şu merete başlayınca bırakamıyorum.

Aslında çok acıdır yaa. Yani kendimi çekirdek pardon çiğdem olarak düşünüyorum da. Kuruyemişçiden seni büyük bir istekle alıyorlar. Avuçlardan avuçlara dökülüyorsun büyük heves, büyük bir istek var. Ama zaman geçtikçe madalyonun diğer yüzüyle karşılaşıyorsun. İnsanlar için bir anda bırakılması gereken bir alışkanlık durumundasın. Sigaradan, uyuşturucudan farkın yok. En son olarakta yerin bir anda atıldığın sokak asfaltı ya da çöp tenekesi oluyor. Kabak çekirdeği ise ismiyle tezat bir şekilde az tercih edilir lakin hiç kabak tadı vermez. Reytinglerde alt sıralarda dolaşan ama istikrarlı TRT dizileri gibidir. Sadık izleyicileri vardır az ama öz. Ve gereken hassasiyeti hep gösterirler.

Kuruyemiş diyince, eğer çekirdekler orta sınıfsa tabiki aristokrat kesimi Antep fıstığı,badem, kaju oluşturmaktadır.

Kaju yeni yeni girmiştir biranın koynuna, ama hiçbir zaman öğrenci çerezi olamaz. Sadece esprilere konu olur. Lan İrfan bir sırtımı kaju lan. Bence de kötüydü küllük ama napıym zenginin çerezi züğürdün çenesini yorar.

Yavaş yavaş bir küllüğün daha sonuna geliyoruz. Ha bir gün seninle biranın içine dökülen kül gerçekten de sarhoş eder mi sorusunu tartışmak istiyorum. Eğer öleyse sana hiç gerek kalmıcak. hehehe. Şaka len şaka en iyi dostumsun benim. Hadi eyvalla!


28 KASIM 2008

Heyooo! Komensnanaaa! Naber len küllük napıosun ne ediyosun. Ben mi yine boşa geçirilmiş bir gün. Günün tek olumlu kısmı uzun zamandır izleyemediğim 'Trainspotting' adlı filmi oldu. Abi nasıl bir filmdir bu yaa. Öle sahneler vardı ki; hayatında sigara bile içmemiş olan ben ve arkadaşım birbirimize baktık. Acaba hiç denemememiz bir hatamıydı gibisinden.

Danny Boyle mükemmel iş çıkartmış ve filmimiz IMDB listesinde (Top 250) kendisine 166. sırada yer bulmustur. Hele bir sahnede eroini damarına zerk eden kahramanımızın uçuş sahnesini öyle bir yaratmış ki sanki biz de uçuyorduk o sahnede. Hala izlemeyenler varsa şiddetle tavsiye edilir.

Küllük dönelim sana. Başta sölediklerimden hiçbirşey anlamayıp aval aval yüzüme baktın farketmedim sanma. Sims oynayan arkadaşlar yakınen bilecektir bu replikleri. Kahramanımızın ya çişi gelmiştir,ya uykusu ya da canı sıkılıyodur. O anda ilgi çekme çabasıyla yerden biraz yükselir ve hızlı bir el sallamayla bunları söyler.

-Heyooo, Komensnana!

O anda fark ettin ettin, etmedin halının üstüne sıçıverir. Bu oyunla karşılaştığım zamanlarda abazanlığımın üst noktalarında seyrediyordum. Hemen kendime yakışıklı bir karakter yaratıyordum. Şu anki halim gibi. Ulan bendeki EGO ile Ankara'da bir yıl otobüs-metroya beleş binerim Allaaama. Ankaralılar anladı espriyi. Neyse şöyle çekici bir karakter yarattıktan sonra ikinci iş diğer eve 5 tane kız doldurmak oluyordu. Sarışın kumral kızıl esmer zenci hiç üşenmeden yaratıyodum bunları. Al Pacino'nun Simon filmine benzer bir şekilde. Ondan sonra benim elemana şöyle kolay bi iş bulup( her zaman futbolculuktu) günün hepsini bunlardan birini aramakla geçiriyordum.

-Zırrr zırrrr! aldadaşdaafiksf (garip bir dille konuşuyolar)
- Dişlerimi fırçalayıp hemen geliyorum!

-Zırr zırrr! aislşadisfksafşiasgfkisfls
-Hiç aramıcaksın sanmıştım!

Replikler hep böyleydi. Bense her böyle cevapla karşılaştığım da abazanlığımla ters orantılı küçük egomu tatmin ediyordum. Vaay bee ne dayanılmazım! Azcık kafa çalışsa zaten bir kaç çeşit cevap olacağını bilirdim. Ama benim favorim birbirinden güzel o 5 kız değil. Evli ve çocuklu olan ismini vermek istemediğim(dün arkadaş oynuyordu hala evli problem çıkar) o bayanı ayartmaktı. Haspam da çok havalıydı be. Önceleri bana eşi ve çocuğuyla geliyordu. Allahım o çocuk nedir öyle o kadından nasıl öle bi çocuk çıkar diye sordum kendi kendime. Burdan Electronic Arts'a sesleniyorum. Bula bula bu çocuğumu buldunuz. Hanımla evlenmek istiyordum ama o çocuktan vazgeçmez diye hep bir adım geriye atıyordum.

Küllük belki bilirsin bir film vardı. Problem Çocuk. İşte bir de onun türk versiyonu vardı. Gözlüklü sümüklü ağzı eğri bir velet oynuyordu. Genizinden gelen bir türkçemtırakla konuşuyor sinirlerimi yerlerinden oynatıyordu. Hele filmin sonunda bir Babaaa diyişi vardı ki. Anne den sonra en çok söylediğim ikinci söz olan Babaya alternatif aradım bir süre. Alternatifin ilki olan Peder sert bir vetoyla karşılaşınca Baba'ya dönmek zor olmadı tabi.

İşte bu hanım kızımız da onun dişi versiyonuydu. Allahtan hatunla işi pişirdikten sonra artık onu yanında getirmemeye başladı. Bu sefer de kocası çıktı meydane. Bir iki tokatladı beni ama o da mağlubiyeti kabullendi. Im the superman! Baktımki evdeki 5 kız artı bu hatun bana hasta. Sanal alemdeki maceralardan vazgeçip gerçek dünyaya döndüm. Başlarda tabiki bu taktikler pek işe yaramadı ama içimdeki denizi keşfettikten sonra çapkınlıklar olmasa bile mutluluklar benden uzak durmadı.

Lan küllük 2-3 gündür Haşmet Babaoğlu gibi yazıyorum. Yaşlanıyomuyum neyim? Hadi iyi geceler gidiym de kırışıklıklarıma bakayım.


27 KASIM 2008

Nedir bu sarı lacivertten çektiğimiz küllük? Galatasaray olarak kimi görsek karşımızda sarı-lacivert bişiler ters gidiyor yaa. Bugün günümün ilk sosyal aktivitesinde mutlu olmaktan çok uzaktaydım. Ama ikinci aktiviteyi ise çok özlemişim.

02:14 Yekta: Lan hadi çorbacıya gidelim

02:19 Bora: İyi hazırlan hadi çıkıyorum.

Bu adamı bu yüzden çok seviyorum. Aklımıza eseni saat kaç olursa olsun yapıyoruz. Ha tek kötü yanı yazdıklarıma 5 dakikadan önce cevap vermemesi. Canım nasıl işkembe çekmişti. Kulaklarımı donduran Kasım soğuğuna rağmen kararımızdan hiç pişmanlık duymadık. Adı da kendisi kadar candan olan Can çorbacısına girdik. Ben hayattaki güzel üçlülerden bir tanesi olan İşkembe,sirke,sarmısak üçlüsünü seçtim. Bora ise mercimeği tek geçti. (Bridget) Fonda da Tam 90 İmbat Fm bütün arabeskliğiyle kulaklarımızın pasını siliyordu. Hayattaki güzel üçlüler oradaydı hep. Bir an kazara değiştiğine inandığım radyo kanalından süzülen MFÖ, Basketbol özetlerindeki Kobe Bryant'ın son saniye üçlüğü ve tabiki günün yorgunluğunu atan abilerin Kavun-Peynir-Rakı üçlüsü.

Kavun-Beyaz Peynir- Rakı

Bir araya nasıl geldiğini hiç bilmediğim ama birlikte olmazsa olmazlardan trio. Öncelikle rakıyı ele alayım. İçinde bulunan anason kokusu yüzünden bir türlü zevkime hitap etmemiş ama sevenler için bir 'Aslan Sütü'. Neden anason dendiği hakkında da çeşitli efsaneler vardır. Ama benim en çok inandığım ise şu şekildedir:

Anason'un çok yetiştiği bir köyümüzde maydanozgillerden olan bu bitkiye 'maydonozgillerden bitki' deniliyordu. Ama bu genelleme karşısında insanlar zorlanıyor ve bunu kısaltmak için yeni isimler arıyordu. Köyün gençleri ise özellikle de çocuklar bu bitkiyi yeme konusunda adeta bağımlıydılar. Evde oluşan koku ise analarımızın ACE ile yıkadığı güzelim bahar kokulu perdelerini mahvediyordu. Artık şu konuşma bütün köyde olağan bir hale gelmişti.

-Olum yeter artık yeme şunu!
-Tamam ana son!

Bu diyalog o kadar sıradan bir hale gelmişti ki. İnsanlar bu bitkiye anason ismini verdiler. İşte bu kimi tarafından vazgeçilmez, fakat benim için itici olan arkadaş yüzünden ben rakı içemiyorum küllük. Tekrar konumuza dönersek; bu üçlü nasıl bir araya geldi acaba? Bu üçlüden önce ikili ikili bakalım.

Kavun-beyaz peynir

Birisi sabah kahvaltısının vazgeçilmezi. Diğeri ise yaz sonu-sonbahar başı arası akşam yemeklerinden sonraki tat ve koku nirvanası. Nasıl buluştular sorusu ise tam bir muamma. Hani ikisi de ucuz şeyler olsa tamam dicem de Peynir nerdeyse etle aynı değerde. Kavun desen keza öyle. Mantık olarak akşam yemeğinde doymayan bir bünyenin kavun yerken yanında hafif birşeyler yeme isteğinden dolayı tanışıp birbirlerini sevdiklerini düşünüyorum. Eee çocuklar tanışmışlar birbirlerini sevmişler bize laf düşmez misali.

Kavun - Rakı

Bunların tanışması yine daha kolay. Çünkü ikisi de akşam yapılan aktivitelerden. Yani aynı okuldan, aynı işyerinden tanışan iki gencin tanışması gibi. Tek gereken birbirlerine şans vermekti ki o da yapılıp randıman sağlandı. Ama işin zor kısmı eğer ikisi de ilişki de mantık arasaydı hayatta olmazdı bu iş. Birisi leş gibi kokan acı bir tat, diğeri ise olabildiğince tatlı bir koku ve lezzet. Aynı sınıftaki Piercingli kız- İbocu oğlan gibi mantıksız ama denenmeli.

Peynir - Rakı

Bunlarda görüşmeleri zor ama birbirlerine uyumlu ikililerdendir. Bahsettiğimiz gibi birisi kahvaltı materyaliyken diğeri ise akşam keyfidir. Ama düşünülünce birbirleri için son derece uyumludur. Bunlar bir bakıma görücü usulü evliliklere benzer. Buluşması zor fakat birbirlerine uygun insanları birleştirmeyi ilke edinen yaşlı ve dul teyzelerimiz, idealist bünyeleri ile bu ikilileri bir etmektedir. Peynir ve rakı da buna benzer bir şekilde bir araya gelip efsane olmuşlardır.

Bunlar ikili olduklarına göre neden üçlü olmasınlar ki diye bir bilginimiz bunu denemiş ve bugünlere kadar bu geleneğin sürmesini sağlamıştır. Ama unutulmamalıdır ki bir üçlü olabilmek için bütün ikili kombinasyonların süper işlemesi gerekmektedir. Bu üçlüden birisi çıkarsa da yine kullanılabilir olmalıdır.

Yoksa karpuz-peynir ikilisi mükemmeldir ama rakıyla olmaz.

Hadi küllük insanlığa birşeyler vermiş olmamın mutluluğuyla yatıyorum. Rüyalarda buluşuruz!

26 KASIM 2008

Giderek ayin sonuna doğru gidiyoruz küllük. Günler haftalar birbirini kovalıyor. 2009'a ne kaldı ki şurada. Ama bana hiçbirşey ifade etmiyor zamanın hızlı ya da yavaş geçmesi. Aslında insan üzülmüyor değil bu duruma. Mesela şu an benim için cumartesi ile perşembe arasında hiçbir fark yok. Tek farkı televizyondaki maç yayınları. Ulan böyle hayat mı olur. Tez yazıyorum güya daha okuduğum makalele yok. Pardon makale olucaktı. Futbol çık hayatımdan!

Neyse bugün arkadaşlarla buluştuk. Hani amacı dışında kullanılan materyaller vardır ya, çakmağın bira kapağını açması, el fenerinin çene altına tutulup küçük cocukların idrar torbasını genişletmesi veya naylon torbanın başa geçirilmesiyle yağmurdan korunulması( bu insanlar ıslansın daha iyi) gibi. İşte Sevinç pastanesi de onların kurum versiyonudur. Sevinç pastanesinde 10 kişi bişiler yiyorsa etrafında bunun 2 katı kadar insan buluşuyodur. Her zaman içerisi dışarısından daha az olmuştur. İster vapurla gel, ister otobüsle, ister taksiyle nolursa olsun Sevinc'e gel düsturuyla hareket eden İzmirliler bu geleneklerinden hiç vazgeçmezler.

Buluşma olaylarında bekleyen taraf olmak çok kötü ve ezik bir durumdur. Sevinç'in önüne gelenler önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa bakıp yaptıkları ilk iş cep telefonlarını bir hışımla ceplerinden çıkartmaktır. Muhtemelen telefonun ucundaki insandan;

-Abi trafik sıkışık 10 dakikada ordayım
-Hayatım şu anda Mango'dayım hemen geliyorum.
-Lan hani 4'te buluşuyoduk saat daha 3. Hassiktir saati ileri almamışım.

tarzı cevaplar alırsınız ve o anda Sevinç hüzne dönüşür. Etrafta volta atmaya başlarsın. Tabiki orda yalnız değilsindir Kızlı erkeklı ekilen grup ta senin yoldaşındır artık. Hiç tanışmasan bile birbirinizle göz iletişimi kurarsınız. Mesela bekleyen güzel bir kız mı gördün. Ona 'Ulan sen benim sevgilim ol 3 gün önceden beklemeyen namerttir! bakışı atarsın. Ama genellikle karşı taraf kafasını başka yere çevirererk size offline gözükür.Zaten çok geçmeden de sevgilisi bir çiçekle kızın gönlünü alır, senin arabesk bakış bir anda Shrek'teki çizmeli kedi bakışına döner.

Çok kötüdür bekletilmek, nasıl zaman geçirceğini hiç bilemessin. O kadar ara bir zamandır ki, beklemek için çok uzun ama bir attraksiyon yapmak için de çok kısa. Hele de beklediğin sevgilinse olay daha içinden çıkılmaz bir hal alır. Kızsan kızamassın her zaman kendilerince mantıklı bir sebepleri vardır.

-Ya köpeklerini dışarı çıkartmak zorunda kalmışlardır
-Ya topukları kırılmıştır.
-Ya da ünlü bir mağaza inanılmaz bir indirim yapmıştır. Daha neler neler...

Etraftaki herkesin partneri gelmiştir. Ama siz de tık yok. Hele bir de elinde çiçek varsa 10 metre ilerdeki dilenciden daha çok acınacak durumdasındır. Çiçeği aşşağı doğru tutsan sakal yukarı doğru tutsan bıyık. Bir yere sığmaz o çiçek ve gelen geçen herkes bi bakış atar ona. Sen gıcır gıcır giyinmişsindir ama yoook başrolde aldığın o gül karanfil kombinasyonu vardır. Konuşmak için konu bulamayan çiftlere de muhabbet imkanı tanımışsındır.

-Yaa çiçeklere bak ne kadar güzel di mi hayatım!
-Senden güzel çiçek mi var bitağneeeeem (üçüncü dünya ülkelerinde işe yarar cevap)

En sonunda beklediğiniz gelir ama çok seviyorsanız beklediğinize değmiştir!

İşin içine birazcık romantizm katıp ben artık müsadeni istiyeyim küllükçüm sende çok geç kalma hadi görüşmek üzereee
25 KASIM 2008

Şu anda şampiyonlar ligi cingılı çınlıyor kulaklarımda küllük. Bu cingıl geçen sene zafer marşıyken şu anda ölüm marşı oldu sarı-lacivertli arkadaşlara. Maçı izlerken, top Porto'da olduğu zamanlar da oynanan güzel futbola bakarken Fener'e geçtiği zaman etrafımdaki güzelliklerle ilgileniyordum. Ama malesef bu süre çok kısa sürüyor ve hep güzel futbol daha çok zaman alıyordu.

Kendi takımım diye söylemiyorum ama renklerimiz çok güzel yaa. Sarı-kırmızı iki ana renk. Hatırlayalım. İlkokul 4 resim dersi.

Ana renkler: Sarı-kırmızı-mavi
Ara Güler: Turuncu,mor,yeşil

Bir de ana renkleri siyah ya da beyazla karıştırarak elde edilen milyonlarca renk var. Cam göbeği, Vişne çürüğü, Buz mavisi, Lila, Lacivert... Ama gerçekten üşenmemişler ve her renge bir isim koymuşlar. Al kırmızıyı eline al beyazı da yanına. Tualinde kırmızıyı koy. Karıştırdığın her damla beyaz ayrı bir isim alıyor. Al maviyi eline al siyahı yanına. Tualine maviyi koy. Karıştırdığın her siyah ayrı bir isim alıyor.Bunlardan biri de Lacivert. Böle kişiliksiz,haysiyetsiz, başka renklerin varlığına muhtaç bir renk. (Cümle yapısını bilerek bozmadım akılda kalıcı olsun diye). Sarıyı ortak kullanarak asilliğimize ortak olamassınız beyler!

Neyse bugüne dönersek eğer, Karşıyaka-Buca-Alsancak üçgeninde mekik dokudum. Bu mekik dokumak nedir yaa. Benim bildiğim mekik uzaya fırlatılır abi. Acaba bizimkiler kumaştan bir mekik mi yapmaya çalışıyolar? Hani tekstilimiz güçlü ya ondan dolayı. Ama ülke ekonomisi tek stille nereye kadar ilerler oda meçhul. Öğleden sonra İş Hukuku dersim vardı. Yasa işçi yanlısı (yersen) ama hoca işveren yanlısı (açık şekilde) bu tezat zaten istatistik mezunu olan beni iyice soğuttu dersten. Bir de yanımda Kazak bir arkadaşım var. Irksal olarak kazak konfeksiyonel olarak değil. Bu nedemek şu ne demek diye diye emdi beynimi. Ulan bilmiyorum da diyemiyorum yiğitliye bok sürdürmicez ya. Ama hakkaten bilmiyorum yaa. Önel, muvazzaf, hizmet akti falan filan. Ben anlarım x,y, medyan, mod. Çocuğa nasıl açıklıyım? Şöle bir çözüm buldum. İstatiksel olarak açıklıyorum artık. Bak güzel kardeşim büyük ihtimalle türkçesi budur. Yani olasılık koyuyorum. Böylece hem cevap veriyorum hem de açık kapı bırakıyorum. Bir yandan Bahtiyar'a laf yetiştirip bir yandan da şarkı coverı yaparken bir baktım ki ders bitmiş. Ondan sonra tekrar karşıyaka ve Alsancak kısımları başlıyor.

Karşıyaka'da yemeğimi yedikten sonra hoop ver elini Alsancak. Burda arkadaşlarla buluşup Fener'in maçını izlicez. Bir Galatasaraylı, bir Fenerli, bir de Beşiktaşlı biraverli bir maç izledik. Temel fıkraları gibi olmuşuz da haberimiz yok. Bir alman bir fransız misaaali. Ben fenerin yenilmesini isterken beşiktaşlı arkadaş iddaa kuponu yüzünden beraberliği istiyor, diğer arkadaşta tam anlamıyla ne istediğini bilmiyordu. Aragones gitsin diye bir yanı mağlubiyeti ama renk aşkı da(böle renk mi olur bknz.4.satır) galibiyeti istiyordu. Neyse kakara kikiri derken maç ikinci planda kaldı. Bir bakmışız ki bitmiş. Fenerin tur umutları başka bahara kalmııııış. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine.

Yaa bütün hikayeler böle bitti çocukluğumuz da ama birimiz de sorduk mu bu nedemektir diye. Niye çıkılır kerevete ve hatta kerevet nedir. Belki de masalların sonunu dinleyemeden uyuya kalmamızdı burda suçlu. Ama araştırmıyoruz küllük ezberliyoruz.

Mesela kocasının her söylediğini reddeden kadınlara sölenebilir.

-ulan kırk yııldır evliyiz bana bi kerevet demedin!

Galiba böyle kullanılmıyor. Lan herşeyi ben mi sölicem gidin araştırın bu size ev ödevi! Sorunun cevabını bilmeyip ev ödevi veren öğretmenlerimizin de geçmiş öğretmenler gününü kutluyorum!
İyi geceler küllük ve dumansız hava sahası koruyucuları...

24 KASIM 2008

Küllüüük çook mutluyum. Bugün çocukluğumda oynadığım ve bağımlısı olduğum bir oyunu buldum. Sensible Soccer adlı oyun. Böle uzaydan çekim gibi oyuncuların sırf kafası gözüküyor ve her futbolcunun boyu top kadar. Nasıl severek oynadım yaa. Amigamız vardı eskiden. İlk ne yaptığını bilen bilgisayardı.

Ne günlerden geldik buralara. Commodore 64 vardı ya. Kasetliydi böle. Takardın kaseti bir iki artislik olsun diye yüklüyomuş izlenimi yapardı. Sonra çöp adamdan bozma herifler maç yapardı. Ama hiçbirşey tam olmazdı. Mesela 11-11 oynanan bir futbol maçı görmedim hiç. Basket maçları da genel de teke tek oynanırdı. Smaç bile koymuşlardı ama adamın kolu ile pota arasından tren geçiyordu. Ama mutluydum be küllük. Saflık vardı masumluk vardı. Commodore 64 acaba korsan kasetten sonra mı göçtü bilmiyorum ama 3-4 yıl sonra gençliğin sevgilisi Home Computer olmuştu.

İsmi bile bir sıcak değil mi? Home Computer ( Ev bilgisayarı) hepimizin o, sıcak içten bizden biri. Bilgisayar dediysem verdikleri bir tane kutu içinde de 2 tane kol var bi de tabanca. En sevdiğim kısım da o tabancaydı. Allahım ne kadar mutluydum çünkü ekranda yükselen her ördeği vurabiliyordum. Ama sonra içimi bir şüphe kapladı. Ulan herkes gerizekalı bir ben mi aptalım diye düşündüm. Biraz sağa yaptım tabancayı hala vuruyodum, sola tuttum pekin ördeği oldu. O an soğudum bu aletten. Diğer oyunları denemeye başladım. Bütün oyunlardaki ortak özellik arka plandaki sesler. Eleman topa vuruyor top saatte 3-4 km ile giderken öle bi ses çıkıyor ki sanki El-Şahap füzesi. Şu gerizekalı oyunlarda gol attıktan sonra bütün arkadaşlar timsah yürüyüşü yaptığımızı bilirim. Ertesi gün sınav mı varmış sallaaaa. Puan cetveli hazırlanır fikstür çekilir, her maç heyecan kasırgası içinde geçerdi. Ama yaş büyüdükçe yeni arayışlar başladı. Ondan sonra da devreye Sega girdi.

Sega adlı arkadaş daha teknolojik olduğundan o amatör ruhu yok etmişti sanki. Napsak ne etsek olmuyordu yaa. O çöp adamlı oyunları oynarken daha zevk alıyorduk. Ya da koca eşşek kadar olmuştuk. Onda da bir oyun vardı Sonic. Böle insan desen insan değil hayvan desen hayvan değil. Mavi saçlı süper kahraman olur mu yaa? O nasıl bir zıplayış sanki bana Nadya Komanaçi bir zıpla 100 takla at. Boyun fıtığı geçirmesi işten değil. Hele o kırmızı ayakkabılar Allah belanı versin! Oz büyücüsündeki Dorothy'den sonra en son Nijeryalı Okocha'da görmüştüm. Yoo Sevmedim bu Sega'yı. Arkadaşıma satmıştım sonra. Bi dahada bilgisayar alana kadar almadım bişi.

İlk bilgisayarım Amiga 500' dü ama onda da çok parlak dönemler yaşamadım. Sensible dan başka sevdiğim öle çok oyun yoktu. Anlaıdm ki artık oyun bana göre değil.

1999 yılında Escort marka bilgisayarı almam la da oyun dünyasından chat dünyasına yatay bir geçiş yaptım. Zaten şu chat dünyasının tarihçesiyle de 10 tane küllük yazılır herhalde. Mirc, Icq, Msn hepsi birbirinden bombaydı.

Ooooo saat yine geç olmuş. Yarın Murteza ile İş Hukuku adlı programda olmam lazım. Hadebayoooor!


23 KASIM 2008
Saatlerimiz 03'e gelirken ben yine senle başbaşa kaldım küllük. Bugün 'Evde Tek Başına' filmini çektim kendi kendime. Ama benimkinde hiçbir atraksiyon yoktu. Bilgisayarım da canlı maç sonuçları takip etmekle geçti zaman. Hoş, saat 14'te uyanınca zaten günü bitirmiş olduk. Aslında kışı çok severim. Şubat doğumlu olduğumdan belki de. Şöyle yağmur yağsın kar yağsın. Bütün aile toplansın, kestane pişirsin (bütün aile dediysek topu topu 3 kişiyiz) battaniyelere sarılıp uyuyayım, bunlar hep hoşuma giden aktiviteler. Ama şu günün kısalması yok mu beni bitiriyor. Zaten miskinim, geç yatıp geç kalkıyorum. Bir gün içinde 3 saat gündüz görmek insanı depresyona sokuyor.

Gerçekten aklım almıyor yazın günler uzuyor kışın günler kısalıyor. Oğlak dönencesi yengeç dönencesi, Haziran gecesi, Asmalı Konak. Bunlar hep insan uydurması. Birisi çıkmış gün 24 saat demiş hurraaaa. Diğeri atlamış 365 gün yuppppiiiii. Yaa 'artık gün' diye bir kavram var. Hesaplamalar tutmamış bişeyler ters gitmiş. Napalım ne edelim artık gün koyalım. Oldu canım.

Yaa bu Şubattan ne istiyorlar anlamıyorum. Ulan her ay ya 30 çekiyor ya 31 çekiyor. Bu 31 çekme muhabbeti de ergenlik zamanımızdaki standart esprilerdendi.

-Lan ocak kaç çekiyor?
-31 çekiyor abi
-Desene hergün yıkanmamız lazım ayın kendisi cenabet

Gerçekten basit düzeysiz ama yapılan espriler vardır ya. Onlardan bir tanesiydi bu da. Neyse gelelim biz Şubat'ın itilmişliğine. Küllükçüm ben her zaman ayın kaç çektiğini iki yumruğumu birleştirip parmak kemiklerime bakarak anladım. Tümsekler 31 çukurlar 30 çekerdi herzaman hiçte şaşmazdı elini yumruk yapabildiğin sürece. Ama ilk çukurda gümler bu teori. 31,28,31,30... Ne kadar farklı duruyor değil mi? Ne kadar ezik ne kadar kimsesiz. Bunu birisi fark etmiş olacak ki memur maaşlarına yapılan artışlar vardır ya saçma sapan aynı onun gibi bi öneri getirmiştir. Evet sayın seyirciler bakanlıktan yapılan bir açıklamaya göre memurlara yılın ilk döneminde yüzde 3,8 ikinci döneminde ise enflasyona bağlı olarak yüzde 1,7 diğer yılda ise Ajda Pekkanın örovizyon başarısına göre oluşucak petrol fiyatlarına endeksli yüzde 0,27 lik bir artış olacaktır.

En az memur maaşları kadar saçma bir öneri gelmiştir.


-Abi Şubat çok az kaldı yaa onu napçaz
-E ona da artık bir gün ekleriz yapçak bişi yok
-Bu günün ismi nolsun?
-Cevapları çok uzaklarda arama abi.

İşte 'artık gün' kavramı böyle oluştu. Nedir peki bu öneri? 4 yılda bir Şubata bir gün eklenecek. Yok efendim normalde 6 saat fazla varmışta, her dört yılda bir de 1 gün fazlalık oluyormuş onu da Şubata eklemişler. Geççeksin efendim bunları. Ben bir Şubat doğumlu ve Şubat sever olarak buna şiddetle karşı çıkıyorum. Bizi sevin ama bize acımayın. Gidin o sadaka gibi olan gününüzüde Ocak'a verin 32 olsun. Biz mutluyuz böyle.

Sen hiç düşündünmü 29 Şubatta doğan bir çocuğu. 80 yıllık ömrü olan bir insanın sadece 20 yıl doğum gününü kutlayabilmesi ne kadar acıdır bilirmisin? Koycaksan bu günü her sene koy ya da hiç koyma arkadaş. Sen herkese hediye alırsın sana 4 yılda bir gelir hediye. İnsan Haklarına aykırı değilmidir bu? Buna acilen önlem alınmasını istiyorum yoksa tepkim daha büyük olacaktır bilinsin!

Hadi bakalım bu kadar isyan yeter küllük. Gidiym 29 Şubat doğumlu arkadaşlar için hisli hisli ağlıyayım. Chaoooo

22 KASIM 2008

Kusura bakma küllük bugün geç kaldım biraz ama seni ihmal etmem bilirsin. Bugün garip bir hava vardı dışarda. Böle ahmak ıslatan diye tabir ettiğimiz yağmurlardan yağıyordu. Şemsiye açsan bir türlü açmasan bir türlü olan yağmurlar vardır ya aynen ondan. Şemsiyeyi açarsın 10 dakika içinde şemsiyene düşen yağmur sayısı yüzü geçmez, kolun yorulduğunla kalır şemsiyeyi kapatırsın pıt pıt koca koca damlalar alnının çatını bulur. Önce önemsemessin ama gittikçe sinir bozucu bir hale gelir. Tekrar şemsiyeyi açarsın. Bu paradoks yağmur dinene kadar veyahut sağanak hale gelene kadar devam eder. Şu anda da sağanağa dönmüş durumda.

Herkes seviyordur yağmuru, dans onun altındayken başkadır ya da sevişme, damlalar cama vurduğunda daha başka bir anlam kazanır. Ama benim için anlamı bir başkadır. Babamdan yediğim ilk ve tek ciddi dayak olarak hatırlanır herzaman. Hatta iki bölümdür.

Episode 1: Apartman girişi var çıkışı yok

Episode 2: Evde beş kardeşi bir yerde

Bu bölümlerden önce olayı biraz anlatayım. İzmir bugüne kadar gördüğü en şiddetli yağmurlardan birini görmüştü ve devam eden bu yağmurlar Arap kızını bile şaşırtmıştı. 9 yaşında sağlıklı yetişen bir erkek çocuğunun en büyük hayallerinden biri de yağmur altında maç yapmaktır. Neyse başladık maça yağmurda başladı. Herkes gaz tabi düşüyoruz kalkıyoruz hatta sırf artislik olsun diye top nerde küçük bir birikintiye gelse atıyoruz kendimizi. Ulan maçı izleyen kız olsa anlıcam da o da yok be! Hatırlarım beden eğitimi derslerinde ne zaman gol atsam şöle bir etrafa bakardım çaktırmadan. Hele de hoşlandığım kız izliyorsa maçı ayağım kopsa acımazdı.

Maç kıran kırana geçiyordu. Zaman ve yorgunluk merfumu ortadan kalmış tek derdimiz, havası inik topu iki taşın arasından geçirmek ve yapacağımız sevinç şeklini düşünmekti. Maç bitmişti. "yendik şişirdik dolma yaptık pişirdik" tezahuratlarından sonra gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Donuna kadar ıslanan Yekta babasına ne dicekti? O anda ufacık beynim durdu. Adrenalin vücutta had safhaya ulasmıştı. Sağımı solumu önümü arkamı yokladım. Maalesef ve maalesef vücuduma suyun girmediği yer kalmamıştı. Niyet etsem gusül abdesti sayılırdı o denli yani. (O yaşta neyin guslüyse bu). Gusül de ne ilginç bi kelime değil mi küllük? Cinsellikten sonra kirlilik dışında yıkanma mecburiyeti kafamı kurcalamıştır hep. Neyse Gusül usüldendir diyelim geçelim.

Eveet beynim yeterince kıvrımlanmadığından babama sölicek bişi bulamıyorum bu da korkumu daha da artırıyordu. Kafamdan geçen bahaneler ve onları elemem şu şekilde oluyordu.

-Yoldan geçen araba su sıçrattı ( Jet skiydi herhalde)
-Suya düştüm ( İyi boğulmamışım a.q körfeze düşsem anca böle ıslanırdım)
-Su savaşı yaptık ( yağmurlu havada en mantıklı bahaneydi ya bi siktir git yaa)

Velhasıl kelam dar ağacına doğru kuzu gibi gidiyordum. Alttan zile bastım o zamanlar otomat yok tabi.Here we gooooo!

1.Bölüm

Ev zemin üstünde bende diken üstündeydim. Aslan kükremesi gibi bir sesin bana doğru geldiğini anladığımda o dikenin götüme girceğini de anlamış oldum. Roaaaarr, ses buna benziyordu. Sesi geçtim aslanın elinde terliği görmem beni tırstıran unsur olmuştu. Bir iki adım geri attım. Karışık karışık sesler duyuyordum tek anladığım sevgi sözcükleri olmadığıydı ama gözüm hep terlikteydi. Sonunda dar ağacındayken sandalyeme tekme atılmış terlik kıçıma kıçıma inmeye başlamıştı. Apartmanda dedikoduya gelince işbirliği yapan komuşularım evlerine kapanmış annem ise tarafsız davranıyordu. Terlikleri yedikçe attığım goller aklıma geliyor ama ne o gollerin ne de formasını giydiğim Hakan Şükür'ün beni kurtaramıycağını biliyordum. Ev sınırlarına girmemle olay farklı bir hal alıyordu.

2.Bölüm

Beğenilerek izlenen ilk bölümden sonra ikinci bölümü çekilmiş ama aynı heyecanı vermemiştir. Bu bölümde annem koruyucu rolü üstlenmişti. Ama bir yandan da farkında olmadan gaz vermeyi sürdüyordu. Tamam yeter diyip arkasından şuna bak sırılsıklam olmuş bu denir mi? Bu ne perhiz bu ne kornişon turşusu( lahanayı sevmem). Annemin çelişkili söylemlerinden sonra babam ambole olmuş ve standart dayak pozisyonuna geçmiştir. Beş kardeş adını verdiğimiz bu dayak biçiminde iki yanağımda birbirinden sert bu kardeşlerle tanıştıktan sonra gözyaşlarım tarafından soğutulmuşlardır.

Haa bu olaydan sonra ne futbol ne de yağmur altında futbol oynamak hayatımdan çıkmıştır. Babamın terlikleri de ayağında kalmıştır. Ama ne zaman sağanak yağmur yağsa bu olay gelir aklıma. Bugün tek farkı senle paylaşmak oldu küllük. Hadi kal sağlıcakla.



21 KASIM 2008

Güzel İzmir'imde kışın kendisini yavaş yavaş belli ettiği bu günlerde bugün dışarı çıkmak gibi bir gaflette bulundum. Ben nerden biliym evin içinde bu kadar kaldıktan sonra dış dünyaya bu denli uzak kalacağımı. Evcilleştirilmiş hayvanların vahşi dünyadaki savunmasızlığını bizzat yaşadım bugün.

Benim şehrim dünyanın en güzel şehri. Gerçekten abartmıyorum. Dünyada 48 tane başkent gördüm ki diğer şehirlerle beraber en azından 100 tane eder, ama İzmir en güzeli kesinlikle. 24 yaşındayım ama nasıl bu kadar dolaştığımı sorabilirsin küllük. Cevabı çok basit 'Google Earth'. Ama bu cennet şehrimde neden sonbahar yaşanmıyor yaa. Bende istemezmiyim 'Sweet November' tarzı sarı kırmızı turuncu yapraklar yerlerde. Sevgililer oynaşıyor aralardan geçiyo yapraklara basıp düşüyor ama yok! Bi bakıyorsun ağaçlar yeşil bi bakıyorsun yaprak yok. Şu şehirde iki renge hasret kaldım. Sarı ve beyaz. Güzelim İzmir kızlarının saçlarındaki sarıyı ve tenlerinin beyazını saymassak tabiki.

Bir asırın çeyreğini yaşadım bu şehirde ama kar yağan yılları ezbere bilirim. Aralarda da kar oldu ama Spil dağına çıkan komşularımızın arabasında getirdiği karlar. Saolsunlar onlar sayesinde 10-15 kar topluk şarjörümüz olurdu. Camlardaki, kaportalardaki karlar özenle avuçlara alınır ve hedef belirlendikten sonra minimum kar maximum acı ilkesi uyarınca sıkıştırılıp hedefe yönlendirilirdi.

Milletçe hiçbirşeyi eğlencesine yapamadık ve yapamıyoruz. Hatırlıyorum kavgasız biten mahalle maçımız yok gibiydi. Zaten bir gün irdelicem mahalle maçı konusunu çok ekmek var orda küllük. Denize gireriz ulan yüz işte insan gibi değil mi yoook deve güreşi oynamadan ve alttaki arkadaşın boynu kırılmadan rahat yok bize... Neyse kartopuna geliyorum. Yağan karın en masum yüzü kesinlikle kardan adam yapmaktır. Amaaa ekşın arayan bu ülke evlatları kardan adamı siper yapmaktan hayatta çekinmez. Herşey masum başlar önce karlar yerden hafifçe alınıp üstüne fazla baskı uygulanmadan karşı tarafa atılır. Yavaş yavaş bundan zevk alınmadığı anlaşılınca ziplenmiş kartopları namı diğer buz kütleleri oluşturulur. Bunlardan bir tanesini burnuma yediğimden bilirim ki donmuş burnu öpsen bile acırken iceberg'i yemenin acısı bambaşkadır. Sonra iş çığrından çıkar ve içine taş koymaya kadar gider ve güzel bir günün önüne taş koymaktan başka hiçbirşeye yaramaz.

Bunları niye söylüyorum? Eyyy sahra çölüne yağan kardan bir iki misli kar yağan şehrin çocuklarıııı. Elinize geçerse bu fırsat insan gibi kullanın ve mundar etmeyin. 'Mundar'da ne ilginç bir kelimeymiş değil mi küllük? Ama uykumu mundar etmeye niyetim yok! Hadi iyi geceler can dostum güzel insan...

20 KASIM 2008

Saat 02:15 ve köpek gibi uykum var ama 44 saat sonra oksijenle tanışmanın vermiş olduğu mutlulukla yazıyorum. Bugün yukarda da belirtiğim gibi uzun bir aradan sonra dışarıya çıktım ama ben havaya bu kadar hasretken gittiğim yer basık bir sinemaydı ve malesef film de basıktı. Bahsettiğim film tabiki "Issız Adam". Küllük bilirsin geyik adamımdır ama içimde bir yerlerde de gizli kalmış duygusallığım vardır. Bunun çok salak yerlerde ortaya çıktığı da olmuştur. Mesela ilk ağladığım film "King Kong'tu". Son ağladığım ise ağlamayanın sinemadan tekme tokatla dışarı atıldığı "Babam ve Oğlum". Ama Çağan yeter yaa gerçekten yeter film eleştirisi yapmak haddime değildir ama insanları ağlatmak için diğer filminde ise evcil hayvanları ölen biri sağır diğeri kör iki kardeşin hikayesini anlatmandan korkuyorum. Bu arada sana Çağan dedim çünkü zaten bu filmi bize adadığın için aramızda bir samimiyet oldu. Ha eğer insanların ağlaması başarıysa bu film de başarılı oldu. Ama küllük, şu evde çorabımı çıkarsam ve aralara da o çorabımla yaşadığım günleri koysam onu ilk aldığım günü, parmağın ilk pırtladığı günü, sevgilimin evine ilk gidişimde kokmaması için çeşitli karışımları kullandığım günü falan filan... Bir de alttan fazla bilinmeyen fakat insanın içine işleyen şarkıları dayasam, ağlatmassam şerefsizim.

Herkesin anıları vardır ve herkes o anılarla yüzleşince ağlar ama bunu 10 dakika kullanıp geri kalan 80-90 dakika birşey vermessen kusura bakma ama ben bunu yemem. Zaten film kesinlikle Ratatouille'den esinlenmiş abi fazla spoiler vermek istemiyorum ama animasyondan etkilenen bir film bu.

Bi de çok tehlikeli bir film kendisi. "Babam ve Oğul" nasıl bir anda içinizde ki baba sevgisini tavan yaptıysa bu da bir anda sevgilinizle olan ilişkileri taban yapar. Bu filmin sonunda 'ulan, yoksa?!' durumları olur şimdiden söyleyiyeyim kesinlikle ve kesinlikle sevgiliyle gitmeyin!

Son olarak iyi bir film geçmişte yaşanılan anıları izleyiciyle yüzleştirip sahte trajik olmaz, "Old Boy" gibi yaşanması çok zor bir olayı insanın içine işletir! O kadar konustum bir spoiler vermek istiyorum

"Bruce Willis hayaletmiş" (6. His). Hala izlemeyen varsa sol kulağımı sizin için ayırdım istediğiniz kadar çınlatın ama anayı karıştırmayın...Hadi küllük ben yatıyorum bugün senden çok kitleye hitap etmek istedim. Başbakan Yekta seslerini duyar gibiyim! İyi geceleeeer

19 KASIM 2008

Dışarı bir dakika bile çıkmadan geçirdiğim 30. saatimde yine tek sırdaşım küllük'e içimi dökmek için hazır bulunmaktayım. Canım sıkılıyor yaa. Şöyle bakıyorum yatağımın yanımda 2 tane 5 kiloluk ders kitabı KPSS için. Onların yanında tezim için çektirdiğim çıktılar. Off off içim karardı yaa. Hergün kendime bir program yapıp daha sonra buna uymamaktan bıktım. Zaten hayatta ne çektiysem bundan çektim. Her işe büyük bir gazla başlayıp daha sonra sıkıldım ondan. Önce istatistik çalışıym, sonra işletme aman biraz ingilizce ohh ohh italyancanın da tadından yenmez. Sonuç ertelemeden başka hiçbirşey değil.

Dört sene istatistik okuyup daha sonra İnsan Kaynaklarında yüksek lisans yapan bir insandan ne beklenir ki. Ne istediğimi bilemedim bir türlü. Türlü deyince karnımın acıktığını fark ettim. Ne güzel bişidir yaa türlü. Sebzelerle etin muhteşem buluşması. Ama ismi biraz ilginç di mi küllük?

Türlü...

Yıl bilmem kaç köy bilmem ne...

-Ooo hanım ne güzel koktu ne yaptın böyle?
-Valla bey pazarda artan butun sebzeleri attım içine
-Fakiriz ama kuşbaşı koyarız diyorsun yani
-Yok leğenle avladığım güvercin kafası var içinde
-Hımm kuşbaşını yanlış anlamışsın. Eee adı ne peki?
-Güveçte domates, patates,fasulye,bezelye,kuşbaşı et, havuç,patlıcan...
-Anladım daha kısası yok mu peki?
-Onu bir türlü bulamadım
-Şimdi buldun!

Evet türlü ismi böyle verilmiştir bu güzel yemeğimize. Ahh ahh olsa da yesek. Yaşasın yemek yemeeek! Türkçeden başka hangi dilde vardır acaba "yemek yemek" tarzı isim ve fiili aynı yazıp cümle oluşturabilmek. Ne çektiysek şu götten eklemeli yapımızdan çektik. Üç harfli kök buluyosun kıçına ekle ekleyebilirsen. "Git" ne kadar saf ne kadar naturel bir fiil kökü değil mi? Ayrıca kendisi Sezen Aksu'nun efsane bir şarkısına da ismini vermiştir. Herneyse bakın ne hale gelebiliyor bu şirin kelime.

Gidemeyeceklerdenmisiniz?

Türk milleti neden bir yaparsa on anlatır al bundan işte.

-Abi bir kız götürdüm inanılmazdı yaa, uyutmadım hatunu, görsen bir içim suydu ama işin kötüsü kız bana aşık oldu. Gitme diye yalvardı. Ama racona ters bilirsin!

Burda tek bir gerçek var o da tersten. Gencin yoldan geçen bir hatuna aşık olması. Sen adama çekim eki demişsin yapım eki demişsin hayatı boyunca bunu kelimelerin kıçına eklemişsin. O adam da kıçından sallar tabi. Türk milletinin sallamasyon özelliğinin 100 olmasında en büyük suçlu kim biliyormusun küllük? Cevabı çok basit "URAL-ALTAY" .Bu isimdeki insanlardan hep uzak durdum ve uzak durucam.

Varya sevdamı dağlara yazarım
Varya gözümü kırpmam yazarım... falan fişmekan. Söz-Beste: ALTAY

Bir şey söylersem ispatlarım küllük! Belgesiz birşey yapmam yakında Ural'ında kolpalarını bulucam az kaldı. Şimdi rahat bir uyku çekebilirim rahatladım yine... Hadi kal sağlıcakla...

18 KASIM 2008

İyi akşamlar Türkiye her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan... Yine yağmurlu bir gece herkes sevgilisine sarılıp uyurken ben yine sessiz çoğunluğumla küllüğümü paylaşıyorum. İnternet çıktı mertlik bozuldu arkadaş. Eskiden herkes saklıyacak yer arardı küllüklerine hatta kilitlileri bile çıkmıştı. Aman anam okursa 15 yaşında verdiğim ortaya çıkar korkusuyla özellikle kızlarımız kilit taktılar buna. Ama insanda azcık beyin olur. O anne onu okumak isterse ne yapar ne eder okur. Bi düşün koskoca çelik kapıların arasına kredi kartı sokuyosun çat diye açılıyor. Senin kıçı kırık küllüğün mü açılmıcak. Annelerden hiçbirşey kaçmaz! Bunu sakın unutma küllük. Yerin dibine soktuğum miki dergileri 1 hafta içinde kömürlü sobalarımızın vazgeçilmez tutuşturucuları oluyordu. Bulunan miki dergilerinin suçunu attığım yazarımız esonoque den de tekrar tekrar özür diliyorum. Bu tarz dergilerin ve filmlerin başına neden miki getirildiğini hiç anlamamışımdır. Ama bunu öğrendikten sonra Walt Disney çizgi filmlerini ayrı bi gözle izlemeye başladım. Ne zamanki micky mouse ve mini mouse çıksa içimden "Hadi hadi şimdi gülüyorsunuz ama akşama napçağınızı ben biliyorum" diye geçiriyordum. Çocukluğumun masumiyetini benden çaldıkları için miki film yapımcılarını ve özellikle bunlara "miki" diyenleri kınadığımı belirtiyorum.

Bugün naptığıma gelince, saat 13 de kalkıp apar topar derse gittim. Allahım yaşım 24 ama hala okuyorum yaa. Ders de "iş hukuku". Bi hocamız var kafası daima şu arabaların arkasındaki oyuncaklar var ya onlar gibi sallanıyor. Abi beni ne otobüs tutar ne gemi tutar ama bu adam beni tutuyor. Kafası mütamediyen sallanıyor yahu. Sabrediyorum birgün mengene alıp kafasını sıkıştırmamak için. Dönüş yolu ise resmen işkence. Eğer bucadan 514' e biniyorsan dikkat etmen gereken bir kaç kural var.(514=Karşıyaka-Buca)


1. Otobüse binceğin nokta çok önemli eğer otobüs tam senin önünde durmazsa otobüste ayakta kalcağın müjdelenir. 514'e ya birinci binersin ya yirmibirinci.

2. Eğer arabaya birinci binensen ikinci kurala geçebiliriz. Daima cam tarafına otur kuralından bahsediyorum. Biz gençler için otobüsteki en büyük tehlike günden gelmiş teyzelerdir. Eğer cam tarafında oturuyorsan dışarı bakman veyahut kafanı cama dayayıp uyumtırak bir hal takınman yeterlidir.

3. Eğer koridor tarafına oturduysan. İşler hiçte iyi gitmiyor demektir. Altın kural "Sakın göz göze gelme". Eğer bu olay gerçekleşirse, antilop gören aslan belgeselindeki antilop olursun ve yenilmeye mahkumsun. Diyelim ki bunu başardın ikinci parkur ise "üstüne abanan teyzelerdir". Burda da yapman gereken uyuyor numarası yapmak ve arasıra kafanı aşşağıya düşürmektir. Sakın ama sakın o düşen kafayı havaya kaldırırken gözünü hafif açıp noluyo a.q bakışı atmayı unutma! Gerçekçilik bakımından çok önemli bir husustur.

4. Burada ise otobüse yirmibirinci bindiğini var sayıyor, ve hayatından giden bir yılının ardından yaşlı gözlerle el sallıyorum.

Bu kadar yararlı bilgiden sonra güzel bir uykuyu hakettim herhalde küllük. Yarın yine aynı saatte görüşmek üzere esen kalın giy.



17 KASIM 2008

Hiç üstüme gelme küllük çok efkarlıyım. Sen yağmur deme çamur deme maça git, takım yenilsin yaa. Unutmadan hasta bir Karşıyaka taraftarıyım. Zaten bir kolumu kessen yeşil-kırmızı diğerini kessen sarı-kırmızı akar. Allahtan çok boya maddesi katmaya gerek yok. Kırmızılar benim alyuvarlardan. Bildiğin gibi bu arkadaşlar kana kırmızı rengini verdiği gibi birçok önemli görev de üstlenmiştir. Bir de bunların kankası var akyuvarlar. Gerçekten bunların isim babası kim bilmiyorum ama kendisini kınıyorum. Ya bitanesi vücudun savunmasında diğeri solunumunda bu kadar önemliyken sen kalk bu isimleri ver olacak iş mi?

Düşünsene sen mikropsun (lafın gelişi be küllük alınma hemen) vücuda girmeye karar verdin. Arkadaşların uyarıyor olum dikkat et akyuvarlar var diyor. Lan top onlar yuvarlak çember ibine ibinee demezmisin? Üstelik renk te beyaz. Tarihimizde ki liderlere bak hepsinin ismi karizma,taş gibi. İsimlerini duyan iki adım geri atıyo. Yavuz, Mustafa, Süleyman, Fatih ( her ne kadar Fatih Ürek sıçsa da) Atilla ve zaire ve zaire. Var mı hiç Aldo, Arto gibi isimler? Tıp dünyasında hastalıklara çare bulmak için milyar dolarlar harcanıyor. Hiç gereği yok koy şöyle oturaklı bir isim. Buz gibi tuvalette taharet musluğu açık 15 dakika kal yine birşeycikler olmaz( evin kaloriferli değilse cidden zor iş).

Off yağmur iyice hızlandı yahuu. Bardaktan boşanırcasına yağıyor... Hazır bu deyimi kullanmışken, iyice kontrol ettim. Boşalırcasına değil boşanırcasına gerçektende. Sence de saçma değil mi küllük. Yani bunu kullanan arkadaş Bunların boşanma avukatlarımıymış. Ayrıca bardakla kimin evlendiği de izafi kalmış. Bi de "Boşan da semerini ye" hadisesi var ki o iyice beni benden alır. Herhalde kural şöyle. Evliyken öncelikle aldatmıyacaksın sonra da semer yemiceksin. Ha boşandın mı ne bok yersen ye.

Nerdeyse unutuyordum bir de berber maceram vardı bugün. 1900 lü yıllardan bugüne kadar herşey değişti ama berberlerin kullandığı aletler değişmedi. Telefon bulundu gelişti gelişti cebimize kadar girdi. Bilgisayar bir ev kadardı şimdi tüy kadar. Ama gel gelelim bizim berberler hep aynı be arkadaş. Bir berber makası ince uzun, yaklaşık 3 kilo ağırlığında makineleri vee kulak tüylerini almak için kullandıkları molotof kokteyli tarzı ispirtolu çubukları. Ayıptır söylemesi azcık tüy çıkar kulaklarımda. Yaa bunu berbere demez olaydım. Hani filmlerde mağaraya girenler ışık olsun ve de yarasalardan korunmak için ucu beze sarılı bir sopayı yakarlar ya al işte bizimkisi onun minyatürü. Sağolsun yaktı onu bi de kirpiklerim yanmasın diye gözümü koruyor. Ama benim kulak ızgara oldu. Ulan çekiyorum kendimi canım yanıyor adam abi çekersen acır tabi diyor. Hele en sonunda kavrulmuş tüy kokusu yok mu 2 gün de zor çıkçak gibi. Bana iyi bi ders oldu tüylüyüm ama mutluyum felsefesini güdücem artık. Uykum geldi yavaş yavaş ta gidicem.

Hadi küllükçüm yarın görüşmek üzere. Nikotinsiz günler diliyorum. byeeee

16 KASIM 2008

Off küllük kıçım dondu resmen yaa. Kış geldi galiba güzel İzmir'ime. Kış,kış,kış....Bazı kelimeler vardır birden çok söylediğin zaman anlamsızlaşır. Bazı rivayetlere göre bu sayının 40 olması gerekmektedir. Ama emin olun "kış" kelimesinin anlamsızlaşması için 4-5 kere söylenmesi yeter de artar bile. "Kış" diye mevsim mi olur yaa?

Hani her mevsim güzeldi? Hani "ülkemizde dört mevsim aynı anda yaşanıyor" klişesini büyük bir gururla söylüyorduk. Yoğ dostum yoğ birileri bizi kandırıyor. Hep üvey evlat oldu bu mevsim. Şöyleki; yolda yürüyorsun ve sana doğru bir köpek havlayarak geliyor. Ne dersin? duyamıyoruuum... Evet "KIŞ" hatta etkiyi artırmak için "kışkışkış!" Madem seviyorsun niye gitmesini istiyorsun diye sormazlar mı adama? 3 harfin ikisi sert ünsüz. Sonra seviyorum de yok öle yağma.

Sert ünsüz olarak idolümüzdü o. Tabikiiiii "Fıstıkçı Şahap"tan bahsediyorum. Eğer gerçekten ismi şahap olan bir insan çerezcilikle uğraşıyorsa, kesinlikle mukaddes bir insandır.

-Abla 100 gram fıstık,100 gram badem, çekirdek ay mı olsun kabak mı?
-Ayy boşver şimdi sen onu. Allah razı olsun senden Şahap, sayende kızım Türkçeden full çıkartıyo artık
-Anası mezar dikecekmiş!
-Ne diyosun lan kafayı mı yedin
-Abla yaz bir yere bu da kullanılcak yaz bi yere...

Kullanıldı.....

Eğer gerçekten böle bir zat varsa çok yaşamamıştır. Üzerine yapışan bu misyonu kaldırabilceğini sanmıyorum. Bu arada yapmayı plaladığım sert ünlü---- Erol Taş esprisini başka bir bahara bırakıyorum. Hani kış sevilmiyor yaa o misal..

Bugün "Mevsim" kelimesini de çok kullandık. Bence çok rahat bir gsm operatör ismi olabilir. Hatta Telsim yerine Mevsim diye bir şirket kurulsaymış çok daha ilgi çekici olabilirmiş. Sloganı bile hazır "Her mevsim kesintisiz konuşun" Ahh ben ahh. Değeri çok sonraları bilincek soyut bir halk kahramanıyım.

Neyse çok yazdım bugün yine sende doldun taştın. Sırdaşım külo ben kaçıyorum yarın çok pis ders çalışıcam. Chaooooo! Külo???

15 KASIM 2008

İşte geldim burdayım ben bu işte ustayım. Zaman ne kadar çabuk geçiyo değil mi? Seni aşşağılıyalı tam 24 saat geçti be küllük. Bence eski defterleri kapatalım dost olabiliriz.

Haftasonu sebebiyle yine dışarda takıldım bugün. Ama takılmaz olaydım. Ulan herkes mi bi aksiyon yaşar? Kimle konuşsam abi dün şöleydi abi dün böleydi ehh yeter bee! Herkes tek kale maç yapmış gol üstüne gol. Bende skor 0-0 berabere. Golü geçtim atak bile yok. Kendi sahasına mahkum pasif bir futbol. Abi çok önemli işim çıktı diyip kaçtım kurtardım kendimi. Belki dedim kumarda kazanırım soluğu sayısal lotoda aldım. O anda garip bişeyler oldu ve ağzımdan numaralar çıkmaya başladı. 3,6,7,11,14,28... Bunların ilk üçünü refleks diğer üçünü ise bilinçli soyledim. Bilincime sıçayım 3,6 ve 7 tuttu gerisi karavana. Numaralar ziyan olmasın diye lavabolarımızın yanında 11 14 ve 28 adını verdiğimiz üç kara vanamız var artık. Bu tatile çıkmadan önce bize büyük kolaylık sağlıycak. "Hanım 11'i kapat diğer ikisi açık kalsın" gibi.

Loto olayında anlayamadığım bir husus var küllük. Bunu belirtmeden geçemiyeceğim. Bir insan niye loto çekilişini izler yaa. Şimdi sen kürenin içinde çalkalanan o toplara bakıyon ya hipnoz tehlikesi bile var. Kürenin içinde kendi topunu görüp onu getirtçem diye bakakalan -güya enerji veriyo mal- ama daha top inmeden çocukluğuna dönen insanlar tanıdım ben. Bir anda salonun ortasında amcalara pipisini gösteren gençler oldu ülkemde. Geri dönelim konuya, o toplara bakınca ilk topun çıkma olasılığı 6/49 sonra 5/48 bunlar çarpıla çarpıla ilerlerken hoop bir bakmışsın ki 8milyonda bir ihtimal olmuş. Eyy halkım buna hiç gerek yok! Sayısal lotonun çıkma ihtimalini yüzde elliye indirdim. Nasıl mı ?

Kural 1: Sayısal Loto çekilişini izleme

Kural 2: Ertesi gün en yakın bayiye git ve kuponunu uzat

Sadece iki kural ve şans yüzde elli. Çünkü bayinin sana söyliyeceği iki ihtimal var

Tuttu (Çok ilginç bir biçimde daha karşılaşmadım) ya da
Tutmadı ( Kendisiyle kanka olduk)

Evet küllük bir toplumsal yaraya daha parmak bastık. Bana ayrılan fiziksel sürenin sonuna gelirken, insanları bilinçlendirmeye devam edeceğimin müjdesini veriyorum. Baaaaaay!

14 KASIM 2008

Here i aaaaaaaaaam! Yazım için bu saatlere kadar bekleyen vefakar hayranlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Bir gün daha geçti be küllük. Bazen aklıma senin neler yapabileceğin geliyor. Bir küllük neler yapabilir? Ne kadar onursuz bir hayat. Küle küllük edene yazıklar olsun! Ha bi de ne diyorsunuz siz arkadaşlarınızla vedalaşırken "Küle Küle"mi? hahahaha... Napıyorum lan ben? oturmuş küllükle taşak geçiyorum. İyice yandı devreler...

Neyse kalktım sabah çıktılarımı almak için fotokopiciye gittim ama bana "Az önce çıktı" dediler. Lan çıktılar nereye gider? Meğersem arkadaşım gitmiş bir yere onu bekledim. Sonra aldım bir sürü işlenmiş odunu. Bak bak kağıt demiyorum dikkat edersen. Yaşar Kemal gibi adamım vesselam. Durağa çıktım otobüsü beklemeye başladım. Nedense duraklarda hiç duramam ben. Hep bir haraket halindeyimdir. Bir çeşit zararsız anarşi belki de. Ya da durakdaki her kızı kesebilme isteği. Galiba ikincisi. Durak nedir yaa?

Herhalde Türk tarihinin ilk otobüs şoförü bulmuştur. "Durak" kelimesini kamusal bir kavram olarak düşünürsek, bunun özel sektör hali ise"Müsait bir yer" kavramıdır. Gidin bir kamu kuruluşuna işiniz bir günde zor biter. Kamu kuruluşlarının ilginç bir özelliği de gideceğiniz katların hiçbir sıra içermemesidir. IQ'nüz tavan olsun isterse sıradaki gidilecek katı kestiremessiniz. 3. kattaki Neriman Hanım'dan damgayı yedikten sonra imzaya 1.kata iner Hüsnü Bey buradan sizi 7. kata form doldurmaya Aysun Hanım'a yollar. Bir anda fark etmeden bütün katları dolaşmış olursunuz.

Konuya geri dönersek bizim ilk şoför -kendilerine kaptan derseniz dünyanın en mutlu insanı olurlar- kamunun kendisine vermiş olduğu güçle yanında ki arkadaşıyla belirlemiştir durak kavramını şiveye de bakılırsa Ankara'da olma ihtimali çok yüksek.

-La Olum nerde durak bayadır gidiyoruz?
-La şu bebenin orda durak işte.
-İyimiş la bende gider küçük abdesti bozarım.

Tek duraklı ulaşım ilerleyen vakitlerde iki,üç ve sonunda dur durak bilmez bir hale gelmiştir. Oooo saat durmak bilmiyor küllük ben yatar. Yarın görüşürüz. Bu arada alınmadın dimi lan heheh keretaaaa...


13 KASIM 2008

Dünya kendi etrafında yine tam olarak döndü ve küllerimi savurma vakti geldi. Sezen Cumhur Önal gibi başladım. Bu arada gün tanımını benden sonra herhalde Armstrong böle yapardı. Bu Armstrong amca bilindiği gibi Ay'a ilk basan amcamızdır. Hani ayın yüzeyine gelip 'Veni Vidi Vici' diyen. Anlamadığım niye elin Amerikalısı Latince söylüyor. Şaka lan şaka biliyoz herhalde. 'Benimki küçük ama işlevli' gibi bişi sölemişti. Ama uzaya ilk çıkan arkadaşımız Yuri Gagarin'dir. Hatta yanında Gökhan Tepe'nin bulunduğu rivayet edilir. Uzayda işerken havalanan çiş taneleri eline yüzüne bulaşınca, noluyooo laaan diye tırsar ve oracıkta 'Yuri Gagarin gidelim buralardan' adlı eseri besteler. Lan bunu şarkı coverlarına mı koysaydım?

Neyse bugüne gelince, sabah kalk artııık diye bi nidayla kapım açıldı. Yok kapıyı açan Onbaşı değil bizzatihi babamdı. Olay mahali de koğuş değil doğal olarak benim odamdı. Kendileri her gün ekmek almaktan sıkıldığından darbe yapmaya gelmiş. Ama 'Geldikleri gibi giderler!'..Odama girdiği gibi çıkması bir oldu. Neymiş odam havasızmış

Ha-va-sız

Abi sıçmaya giderken lavaboya gidiyorum demek gibi bişi. De ki olum amma osurmuşsun. Ama saklı kelimeler kullanma. Yaa bunu ağızdan yapınca suni-teneffüs oluyor(Abartma) ama kıçtan çıkınca ha-va-sız! Bunu kabul edemem!

Neyse tıpış tıpış gittik ekmek almaya mahallede paleler istop oynuyo.Bunu niye zamanında sorgulamadım bilmiyorum. Ama oyunun adı İSTOP. Abi top düşünce rakip dursun diye gavurlar STOP diyor ve aynen çalmıyorsun anladık ama başındaki İ nedir yaa. Türkçeleştirceksen DUR falan de. DURMUŞ koy DURAK koy YARAK koy ne biliym koy bişiler. Ama İSTOP nedir? Ama bulduuum:

İ - STOP
trakya anglo-sakson
nidası kök

Evet küllük artık rahatça uyuyabilirim çünkü bu oyunun Türkiye'de ilk kez Trakyada oynandığını biliyoruz artık. Haa eve geldim odamı havasız! bir fanusa dönüştürdüm! Fanus nedir yaa?!...






12 KASIM 2008

Eveeet yina başbaşayız bilirsin sigara içmem ve sırf başlığın adı günlük değil de küllük olsun dediğim için(serbest çağrışım zımbırtısı) her gece yarısı idiot gibi sana sesleniyorum. Neyse dönelim konumuza bugün ilk okulda çektirdiğim bi fotoğrafı gördüm. Allahım ne masummuşum öle hayatımda yaptığım piçlikler kızlara pandik atmak (ki pipim bile kalkmazdı) ve mor menekşe oynarken sevdiğim kızın tarafındaki kenetlenen eli açmaya çalışmaktı. Sırf elele tutuşabilmek için. Mor menekşe diye oyun vardı yaa.

Mor menekşe Mor menekşe
Sizden bize kim düşe

Burda oyunu hangi abimiz yaptıysa belki de ablamızın, çiçekçi dükkanı olduğunu düşünmekteyim. Çünkü seslenişte Mor Menekşe kısmı önceden belirlenmiş fakat diğer kısım ise sırf oraya kafiye yapılması için konulmuş. Abi bir dize "düşe" diye bitermi yaa. Sen bu çocuğa bunu oynat bas bas bağırttır. Sonra 2 sene sonra söz sanatlarını anlatmaya çalış yermi yaa. Biz değilmiyiz Birdirbir oynarken masum başlayıp karmaşık devam eden.

Birdirbir yerin dibine gir (burda da inceden bir beddua sezdim)
İkidir iki tilki siki ( Yaa kaçımız tilki siki gördük yuh yaa)
Üçtür üç atlaması pek güç (Bu kısım realist)
Dörtdür dört dönde götünü ört (Muhafazakar)

Türkiye bir mozaik ya işte böle mozaik oluyo oyunlarda bile bir karmaşa söz konusu. Oyunu başladığın gibi bitir ya çok mu zor. Bunlar hep CIA'nın oyunları. Duvardaki bir tuğlayı çeksem Devlet duvarın altında kalır. En iyisimi ben yatıym küllük. How i met your mother'da 2. sezon bitiyo ve Robin awesome!




11 KASIM 2008

Öncelikle sözlerime Kasım diye ay mı olur sorgulamasıyla başlıcam. Küllük diye de başlık mı olur diye sorabilirsin ama o sadece benim gerizekalılığım. Evet Kasım diye ay mı olur? Şimdi bir inceleyelim:

Kas-ım
fiil yapım eki
kok

Söyle bana Kasmaktan türeyen bir ay nasıl güzel geçer. Al bir örnek bilgisayarımda KASpersky var ve alet hayvan gibi kasıyo. Sen koskoca 30 güne Kasım dersen insanlar kasım kasım kasılır be abi. Bu aya alternatif isimler düşünülmeli. Abi biz değilmeyiz haftanın 7 gününe isim bulamayıp 2 tanesini pazar ertesi ve cuma ertesi diye geçiştiren. Bulamadın mı bi isim cücük beynin yetmedi mi koy ekim ertesi. Olursa ekime kadar olmassa sikime kadar abi. Küllük gerçekten bu hususta çok gergin olabiliyorum. Ha bugün ne mi yaptım? Hadebayor!

10 KASIM 2008

Evet sevgili küllük yine başbaşayız. Şöyle bir bakıyorum da bugün bilim-sanat-hayat-kendim için naptım? Evet koca bir simit. Şimdi hemşehrilerim simit değil lan gevrek o dicekler. Bende gevrek gevrek gülücem. Anladığın gibi küllük bibok yapmadım bugün. Sabah kalktığım da niyetim tezim için kaynak taraması yapmaktı. Ama o anda istediğim tek şey kaymak tiramisu tabiki kahvaltıdan sonra. Neyse geçtim makalelerin karşısına siz mi büyükmüsünüz ben mi lan diye sordum! Gözlerimden ateş fışkırıyordu küllük. Ama onların büyüklüğünü kabul etmem çok uzun sürmedi. Bu arada sana sölemeyi unuttum tezim 'Ekonomik Krizler' hakkında. Ne kadar ironik değil mi? Beni işşiz bırakacak bir olgu üzerine tez yazmak. Hemen bir flash-forward yapıorum.

- Yekta Bey kusura bakmayın ama krizden dolayı sizinle yollarımızı ayırıyoruz
- Sorun değil bende eve otobüsle giderim
- Siktir lan işte kovuldun bi de salağa yatıyo
-Olum ben 1929 dan beri bütün krizleri biliyorum bana mı anlatıyon
-Bak ne güzel teorin pratiğe döküldü işte nihahahahah
-Dalga geçmeyin lan Allahsızlar!

Tekrar günümüze gelelim nerde kalmıştık. Hah bi bok yapmıyodum bari bi dışarı çıkıym dedim. Hayalet sevgilimle kontör aldım yürüdük biraz takıldık. Gelmeyin lan üstüme sevgilim uzakta. Maşallah kriz bi tek Turkcell'e dokunmamış 39 yetale girdi bize. Anladın tabi küllük 250 den aşşaa yüklemem. Eve geldim yine dizi(how i met your mother) ve tumba yatak olucak birazdan. Bu arada Cheap Trick'den Voices en güzel bölümün en güzel karesinde çalıyo müptelası oldum. Ohoo küllük dolmuş. Hadebayor o zaman!

09 KASIM 2008

Sevgili küllük bir günü daha yakıp ucuna geldik. Acısıyla ve acısıyla bir gün daha geçti. İçim yanıyor küllük neler umdum neler buldum yahu. Bugün olacak dedim bugün yenicez dedim. Bütün gün onun hayaliyle geçirdim. Noldu peki ha noldu sölesene. Tuttuk kafayı yine. Ulan yeniliyorsun bari fark yeme. Takım güçlü ama ne demiş Bülent Serttaş "Kontrolsüz güç güç değildir. Para yok pul yok geçtik beleştepeye ayakta izledik maçı. Önümüze geçen diğer beleşçilere çıkışmak istedim. Düşündüm küllük düşündüm kimin yerinden kimi kovuyordum ki. Attık ilk golü sevindim yedik dört golü üzülmedim.Üzülmek ne kelime yerin dibine girdim buharlaşıp kaybolasım geldi. Apartman kapısını başımla vücudum 90 derecelik açı yapacak şekilde açtım. Betimlemeye gel. İşte acısıyla ve acısıyla geçen günün ikinci acı kısmıydı burası. Çünkü altı nüfuslu birinci dairenin kapısı açıktı ve malesef nüfusun %100 ü fenerbahçeliydi. Hele en yaratıcı esprileri "Gözün aydın kulakların manisa" olan bu güruh beni 4 parmaklarıyla karşıladılar. Off küllük offf klavyemin tuşlarını gözyaşlarımla ıslatırken milyarlık laptopuma bişi olmasın diye burda kesiyorum. Lan oluuuuum bunun Ali Sami Yen'i var deyip kendimi koyuveriyorum.