KELIME OYUNLARI ...... KEL iME KOYUNLARI....KELİMELİ UNLU MAMÜLLERİ..........K.ELİME OY OY OY UMA THURMAN LARI...

25 Aralık 2009 (Yılbaşı)


En az Robinson kadar seviyorum cumaları küllük. Ama bugünlere gelene kadar neler çekiyorum bir bilsen. Pazartesi sendromuyla başladığımız haftada hep bir kendini avutmayla geçiyor günler. Ahanda salı da bitti çarşambadan sonra ne kaldı ki canım ohoo perşembe biterse hafta biter cuma namazında Allah'a şükür veee biten bir hafta.

İşte bundan sonrası daha trajik.
Bu 5 günün bu kadar çabuk geçmesini isterken o cücük beynimle haftasonunu yavaşlatmaya çalışıyorum. cuma bitti ama daha koskoca cumartesi var. Yaa olum endişe etme pazar evde durursun zaman akmak bilmez. Bok bitmez. Bitti gitti... pazartesi o fucking alarm öttü yine!!

Bu aralar yine herkeste bir yılbaşı telaşı almış gidiyor küllük. Benim için 26 Ağustosu 27 sine bağlayan geceden hiçbir farkı yok. Yok şuraya gidelim yok buraya gidelim. Abi 2009 da eğlenmeye başlayıp 2009 da eve gidicek kızlar var bi yerlere gidelim diye tutturan.

Nasıl girersen öle devam edermişsin. İzmirde girdim Ankaradayım. Damlı girdim damsızım. Tek iyi kısmı işsiz girdim paranın damına koyuyom. Yok be olum, kıt kanaat geçiniyorum. Annee havyarımı getir. Kısacası bu tez küllüken yalan.

Abi bir de bu yılbaşı hiçte evrensel bişey değil. Yani zulu kabilesinden tut eskimolara kadar herkes kutluyo ama aynı anda kutlamıyo ki. Yeni Zelanda havai fişekleri göğe yollarken biz esenboğada uçakları yollıcaz göğe. Öğle arasına Mrs. Didem'den 45 dakika rötarlı çıkmış olucaz. Aviation English sucks!!

Gözümde en değerli millettir Eskimolar. O kaypak Zelandalılar Gineliler geçmişini hiçe sayıp yenileşirken. Benim dışı soğuk ama içi sıcak insanlarım hala Eski mo. Hiçbirinizin zerre kadar umrunda değil ama yılbaşına Angora Dans Stüdyosunda giricem bütün yıl dans etmek arzusuyla. Bu arada bişey fark ettim Ankara'ya Angara diyen ve benim kıro olarak nitelendirdiğim güzel hemşehrilerim. Sizden özür diliyorum. Tek isteğiniz öz ismini haykırmakmış Ankara'nın. Eskimo out Angaralı in!

Hadi küllük bugün de bitti. Ohooo daha koskoca cumartesi var. Züğürt tesellisi goes on!

22 Aralık 2009 (Dans)


Küllüüüüğümm napıosun? Kusura bakma ihmal ettim seni. Özel hayatımdaki çalkantılardan dolayı. Anladım ki leş gibi koksanda en kral sensin. Kült Ablam benim. Tamam lan tamam kızma erkekliğine de bok sürdürmez.

Bugün bir çılgınlık edip en az benim kadar çılgın iki arkadaşımla beraber dans kursuna yazılmaya karar verdim. Ama daha önce ne düşünüyosam hepsini karşımda görmem beni bi yandan sevindirdi bi yandan da derin düşüncelere daldırdı. Öncelikle bizi kursa yazan arkadaş 2-3 hafta sonra bize yazıcak gibiydi. Hep reddetmek ıstedim, hep savundum dansçı adam ilerde ibne olmaz dedim. Ama yeter lan yeter! delikanlı dansçı yok mu? Şöle bıyıklarını buran eli maşalı ama bi yandan da tayt giymiş... Çok mu şey istiyorum lan? Hep kırık hareketler espri yapmaya çalışmamışken bile gülmeler... Latin dansından soğuttu allaaama.

Ama ısıtan noktalar da yok değildi. Bu abimiz salonları gösterdi bize bi salonun kapısını açtı resmen hayatımda bi kapı açıldı. Abi eğer içerdeki kızlar Ankaralıysa ben bugüne kadar Ankara'lı görmedim. Yok böle bişey. 6 göz hadi iki tane de Berk'in gözlük camı 8 göz inanamadı gördüklerine. O an dedik tamam en yakın zamanda geliyoruz. Korkumuz şu ki o arkadaşlar tanıtım için oraya konulmuş ilk dersimizde bıyıklı arkadaşlarla çalışmaya başlıcaz. Dileğim o ki bıyıklı olanlar erkek olsun.

Neyse dedik neler var arkadaş? Hangi danslar var? (Burdaki arkadaş dememizdeki amaç seni arkadaş olarak görüyoruz bir gelecek bekleme) Salsa ile başlıyoruz dedi. Bu salsa diye büyüttükleri dans Güney Amerika Türk'leri tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Şimdi hadi lan diyosunuz ama ispatlıcam.

Eskiden orda yaşayan Türkler çok kibarmış. Adabı Muaşeret kurallarına aykırı olan hiçbirşey yapmazlarmış. Hele osurmanın yanından bile geçmezlermiş topluluk içinde. Ama kuru fasulye yiyorlar tabi bu insan evlatları. Gaz bu bakliyatta durduğu gibi durmuyor. Sıkıitırmaya başlıyo tabi bunları. Anlıyolar tabi hepsinde bi sıkıntı var ama aralrında da yabancılar var. Çaktırmıyolar. Kalkıyolar ayağa bir sağa bir sola bir sağa bir sola. Ama akıllarında tek bir düşünce var:

-Yaa şu Necip abi bir SALSA
- Aha Feray dayanamıcak yahu SALSA artık.

Bu düşünceden sonra bi arkadaş dayanamamış ve koyuvermiş. Bu utançla yaşayamayan Türkler de Anadolu'ya göç etmiş.

Haftaya salı başlıyoruz velhasıl kelam. Bir odundan dansçı yaratıcaklar mı bilemiyorum ama kalçalarımdaki kırıklık ruhuma yansırsa yakarım bu gezegeni. Hadi küllüğüm kadim dostum yatıyorum ben iyi bak kendine.

5 Aralık 2009 (Home Alone Sezon Finali)


Küllükçüm göz açıp kapayana kadar bir yılın daha sonuna geliyoruz. Aralık ayı da geldi çattı. İki yıl arasındaki aralığa hoşgeldik.

Bir haftalık evde yalnız kalma özgürlüğüm bu gece itibariyle son erdi. Ha ulan evde kaldın da ne yaptın dersen koskoca bır hiç. Macaulay Culkin kadar olamadım yahu. Velet bir gece kaldı evde neler yaşadı neler. Benim en büyük atraksiyonum Ahmet Temizgül ile Annex 2. Tamam uzun saçlı bir arkadaş beklentim yoktu ama bizim Ahmet'in de saçı yok be abi. Çok kral çocuktur o ayrı.

En önemli sınavımızdı Annex 2. İsme baksan sanki bana atom çekirdeğini parçalamayı öğretiyor. Karizma kral bi isim. Çevir türkçeye 'EK 2'. Dedemle geçen bir diyalog

-Olum hangi derse çalışıyosun böle?
-Anneks iki dede.
-oooo iyi çalış iyi çalış

Halbuki desem ki 'ek 2' çalışıyorum ya sittir et onu gel iki tavla atalım derdi. Ha dedeme birisi yolda 'Anneksiki' dese, bende senin der adamın ağzını burnunu kırar orası ayrı. İlginç bir ders ismi. Karizmatik ancak bir o kadar da küfürvari.

Yine yağmur vardı Ankara'da. Zaten meridyen yapmış yamuğunu topu topu 6-7 saat aydınlık bir şehirde bir de bulut blokajı hayatı çekilmez kılıyor iyice. Gökten su damlamasına ne betimlemeler ne melankoli yapılır gereksiz. Sudaki buharlasmaya bir tane sarkı yapılmaz varsa yoksa yağmur.

Burdan söz veriyorum küllük Su buharı diye bir beste yapıcam. Olayların hep sonucu önemli nasıl olduğu değil. Soğuk hava kütlesi diye hiçbirşey yokken karlar düşer ve düşer düşer ağlar insanlar. Aha bi tane istisna buldum. İçtiğim su gibisin diye bir sürü şiir varken. Dolu dizgin çiş diye henüz birşey yok.

Niye mi ağlıyorum? Evdeki son bekar gecemde oturmuş sana bişiler yazıyorum. Ha bu arada ağlamam senin için önemli ama göz yaşı bezlerimin hormonal değişimden etkilenmesi umrunda değil di mi? Ne diyorum lan ben böhühühü

21 Kasım 2009 (Mayalar)


Uzun bir aralıktan sonra yine keldim yanına küllük. Bugün güzel bir gündü benim için, gündüz arkadaşlarla hoş sohbet akşam da beşiktaş galibiyeti...

Aslında nefret ediyorum bir Galatsaraylı olarak Fener'in bizi aldatmasını ama napalım yaklaşık 10 senedir ilgisiz bırakıyoruz. Onlarda mutluluğu Kartal'da buldu. İbrahim Üzülmez'in Barcelona maçını andıran performansı ve en önemlisi de yürüme ayağı olarak bile kullanamadığı sağ ayağıyla yaptığı orta Maya takvimine göre 2012 de kopması beklenen kıyametin en büyük habercisiydi.

Sen koskoca uygarlık kur, geometri bil, astronomi bil, tıp falan filan ama ismin Maya olsun. Bu ne lan? Kim ciddiye alır seni?

-Abi bu adamlar güvenilir adamlar. Yamuk yapmazlar.
-Git be olum bunların mayası bozuk.

Bak bi de bizimkilere Osmanlı,Safevi,Memlük,Selçuklu... Heybetli isimler bunlar. Nasıl ki Berk'ten ağır abi olmazsa, Maya'dan da savaşçı uygarlık ismi olmaz. Öyle bir uygarlık düşün ki ismini vere vere ibne bir arıya versin. Yazıklar olsun!

En sevdiğim devlet ismi ise Göktürk'tür. İçinde Gök bulunan isimler böle ayrı bi karizma oluyor. Ama bizim Türk mantığıyla o k her zaman t olur orası ayrı.Çocuk yazmış ne güzel duvara, Gökhan kalp Yıldız. Eh be adam yokmu işin gücün almışsın spreyi onu Göthan yapmışsın lan ne geçiyo eline malmısın. Sırf bunun için bekleyen boş beleş adamlar var ya ülkemde.

Saat 05:30

-Rıza abi uyan uyan.
-Noldu lan
-2 blok ötede biri duvara Gökmen yazmış
-Puaa bu çok güzel olucak lan Götmen puhahaha

Bu yani. Abinin soluk alıp verme sebebi bu yani. Bizim Karşıyakada da bunun ayrı bir versiyonu var. Her göztepe yazısı Göttepe olarak çevrilir. Lan bu çok güzel oldu çok yakıştı ibnelere. Ben de yapıym lan küllük...

Neyse cumartesi diye çok bokunu çıkarmamak lazım. Uyuma zamanı geldi. Domuz gibisin dimi lan? gribi bana gibisi sana hadi eyvalla

17 Kasım 2009

Uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz küllük. Kasım geldi çattı yine kasılmalar başladı. İç Anadolu'daki ilk kışım. Ankara'nın en soğuk yerine Havaalanı yapanlar utansın. Zaten bizzat soğuk olan memleketin en hava alan yerinde çalışmakta benim cenabetliğim herhalde.

Çok şükür kombim cayır cayır yanıyo da evimde huzurluyum. Ama bunun da kötü yanları yok değil. Mesela 25 yıl sonra bekar hayatım olucak diye sevinen Bendeniz son albümüyle hayranlarını hayal kırıklığına uğrattı. Hatlar karıştı yine. Ev sıcak diye Peder Pan ve Valide Edip Adıvar memleketlerine dönmeyi hiç ama hiç düşünmüyorlar. Ankara'ya gelirken Home Partileri düşünen bu bahtsız bünye Anne ve babasıyla Home Theatre a talim ediyor.

Gel gelelim iş hayatıma. Maaşlı Üniversite öğrenciliğim hiç ama hiç fena değil tam anlamıyla facia. Ayın 15'inde 4 basamaklı maaşı görmesem allaaama bir dakika durmam en yakın piste atardım kendimi Boeing'in önüne.(Lütfen çocuklarınızı pisten uzaklaştırın) Wright kardeşler böle karmaşık olduğunu bilseler el atarlarmıydı bu meseleye?

En rahat TDK. Uç fiiline yapıştırmış ekleri ahanda türkçeleştirdim. Uçuş neyse de Uçak kelimesi beni deli ediyor.

- Lan olum kanatlı kereste yaptım da bunla napak?
-E hadi uçak

Böyle bir saçmalık yok sayın seyirciler. Lan küllük Salıyı Çarşambaya bağladık. Psikopata bağlamadan uyuyayım. Esen kal

küllük (31 Ekim 2009) Sosyalist

Lan küllük sen de üşüyomusun benim kadar? Şanslısın sen, her bir sigara söndürülüşü ısıtıyor bedenini. Ya ben napıym? Koskoca yatakta bir başıma cenin pozisyonunda yatmaktan sosyalist oldum. O Lenin'di galiba yanlış çağrışım.

Eskiden de böle ilkokul dergileri vardı ve onların gerizekalı dergi sonu testleri. Hoca yapardı o testleri daha sonra cevap anahtarını delip, manuel optik okuyucu olurdu. Bazen yanlış şıkkı deldiğinden herkesin 5-10 puanı güme giderdi. Bazı hocaların optik problemleri olduğundan okur-yazar olması bi işe yaramaz, bu işi öğrencilerine yaptırırdı. Hayatımın ilk vicdan muhakemesi o yıllarda ortaya çıkmıştı. Vicdan özgürlüğümü daha ilan etmediğimden salak gibi hep dürüst davrandım.

4 çeşit test olurdu. Fen Bilgisi( en çok çakozladığım), Sosyal Bilgiler( Ağlatırım), Türkçe ( Yazıyorum ama konuşamıyorum Türkçesi), Matematik ( Pisagordan hallice).
Sosyalist kelimesi daha yeni yeni kulağıma çalınıyodu ve her sosyal testinden full çıkardığımda iyi bir sosyalist olucağımı düşünürdüm. Ha şuanda başkentte yaşadığımdan kapitalistin kralıyım o ayrı.

Bugün 25 yıldan sonra ilk defa yaşadığım kendi evimde bekar hayatı 2 günlük uzun bir süreden sonra anne baba teşrifiyle son buldu. Ankara yazmamdaki en büyük sebeplerden olan hayatımı yaşama ilkesi, babamın şu sözüyle tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı.

-Baba yarın bi çanak alalım hazır siz burdayken Tv kötü gösteriyor.
- Acele etme olum daha 1 yıl burdayız.

Bu lafı diceğine beni çekip vursaydın daha iyiydi be baba. Kafamdaki bütün hayaller kıçımda patladı. Ama eve geldiğimde sıcacık bir yuva ve annemin yemekleri ise paha biçilemez. Hayatımı yaşama ilkesi modifiye olunca Züğürt Tesellisi oluyoruş bunu anladık.

Bugün de çok konuştum be küllük. Yarın yine aylardan Kasım. Seni yazalı tam bir yıl olucak!

küllük (29 Ekim 2009) Bayram

Selam küllük yine başbaşayız. Öncelikle bayramların en muhteşemi cumhuriyet bayramın kutlu olsun. Bayramların en sevdiğim yanı tatil olmalarıdır. Herkes dört gözle dini olsun milli olsun bayramların gelişini dört gözle bekler.

Yeni yıl takvimlerinde ilk bakılan her zaman bayram günleridir. Yuvarlak içine alınır bitmeye yüz tutmuş tükenmez kalemle. Çeşitli tahminler yapılır takvim üstünde basık memur ofislerinde. Bunların en olmazsa olmazı, bayramların haftasonuyla birleştirilmesi ihtimalidir. Bayram pazartesi bitse bile memur da bir umut vardır. Sanki iş olduğu zaman çok çalışıyor da bir de tatil istiyor.

Bugün o güzel bayramlardan en güzeliydi. Perşembe olmasından dolayı bir umut birleşirmi diye baktık haber bültenlerine. Ama şunu fark ettik ki 9 gün tatil yapmak için dini bayram içinde bulunmak gerekiyormuş. 30 gün oruç tutarsan hangi gün olursa olsun 9 gün tatil helal olsun. Ataların yokluk içinde yeni bir ülke kursunlar. İki Türk Yıldızlarını uçur ertesi gün iş.

Bugünün en güzel sahnesi kesinlikle İstanbul'daki Havai Fişek gösterisiydi. Dünyanın gezmek için en güzel yaşamak içinse gereksiz şehri İstanbul parlakken ayrı bir güzel. Havai Fişek denemeleri ilk kez Hawai adalarında denenmiş. İsmi ordan geliyormuş. Denenme amacı ise uçaklara yol göstermekmiş.

Blogu okuyan iki elin parmaklarını geçmeyen okuyucu arkadaşlar. Yukardaki şeye inandıysanız bu blogu bi daha okumayın. Küllük senin inanmıycağını biliyorum senin kafan çalışır çünkü benim dostumsum. Hadi görüşürüz adamımmmm

küllük (26 Ekim 2009) Derbi


offf sinirliyim küllük üstünde sigara söndüresim var. Gerçi senin doğana çok aykırı değil bu durum, işkenceye girmez. Dün gece yine binbir katakulliyle Fener-Cimbom maçını izledim. İçimde kala kala umut kırıntıları kalmıştı daha önceki 9 maç yüzünden. Yok arkadaş olmayınca olmuyor. Bu adamlara şansımız tutmuyor yahu. Kıçlarına çarpıyo başlarına çarpıyo o top o lanet olası top bizim ağlarla buluşuyor.

Karadenizdeki balıkçılar bizim ağlardan çıkan toptan daha az balık çıkarmışlardır ağlarından. Uyy uşağum kadıköy bu sene sağlam gol yaptı.

Derbilerde ki en kötü durumlardan birisi de futbol bilgisi fakiri kızların, nasıl koyduk ama demeleridir.

-Nooldu Yekta nasıl yendik ama?
-Fenerlimiydin sen?
-Eeee ne sandın kanım sarı-lacivert akar
-Fenerin kalesinde kim var?
-Rüştü

Futbol Rüşt'ünü ispatlayamamış bu gençler, eksinin altındaki futbol bilgisine sahip olsalar bile sinir bozmaya yeterler. Sinek küçüktür ama mide bulandırır hesabı.

Haa ister 6 yiyelim ister 10 içimizdeki cimbom sevgisi tabiki bitmez. Fenerlilerin hayattaki tek başarısı bizi yenmekken bizim gözümüz avrupada. Vizyon meselesi. Hayatındaki en büyük Avrupa başarısı vapurla karşıya geçip Galatasaray'ı yenmek olan bir takımla daha fazla muhattap olmak istemiyorum küllük.

Tavukgillerden Yekta'nın yine uykusu geldi. Bu memurluğun memnun etmeyen tek yanı saat 11 dedinmi üst dudakla alt dudak arasındaki mesafenin gitgide açılması. Esneme katsayısı saat ilerledikçe artıyor. Ha birde sakal traşı olmak unutulmuşsa seyreyle Çin işkencesini. Gözler küçük ağız her 2 dakkada bir esniyor. Chun Li'den bir farkın yok tip olarak ama cildini kesmeden kıllardan kurtulman lazım. Çok kıl bir durum cidden.

Neyse küllük bu kadar lafını etmişken traş olup yatmak farz oldu artık. Sende uyu artık küllerinden doğ yarın sabah. Byeeee

küllük (19 Ekim 2009) Soyadı

Bugün de iş namına işlevsiz fakat muhabbet olarak muhteşem bir gündü küllük. Çekirge sürüsü bizle baş edemeyen baş müdür çareyi bizi simülatör binasına sürmekte buldu. Tabiki bu sürgün çözümu çok uzun sürmedi.

Başta ETİ Form olmak üzere bütün formlardan nefret eden ben yine bir form doldurdum. Bir kez daha iki isimli olmamdan hicap duydum. Bitmiyor arkadaş bitmiyor. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor. Ha şöyle bir şansım var tek isimli olup soyadım Koçhisarlıoğlu da olabilirdi. Benim kuşağım bilir. Bir zamanlar bir spiker vardı.

Kaan Yakuphanoğullarından

Hani şu kafasına dekor düşüp bozuntuya vermicem diye fiyakayı bozan arkadaş. Hep acımışımdır ona. Bu çocuk neden spiker oldu mühendis olamadı biliyomusun? Soyadından!!

ÖSS biterken daha yeni bitirmişti soyadını kodlamayı. Bir insanın ismi 4 harfken isim soyadı toplamı 24 harf olurmu yahu? İlginçtir soyadları. Adı üstünde soyumuzdan gelir anlatır mesaj verir. Soyadı Satılmış olan arkadaşım vardı yaa. Neyin mesajı lan bu? Bir de kızlarda oğlu ile biten soyadlarına üzülürüm ama ne kadar böle tanıdığım arkadaşım varsa hepsi de çok şekerdir orası ayrı.

Bi de servise doğru ilerliyordum ki birisi bu işin vardiyalı olduğundan bahsetti. O an aklıma sadece vardiya kelimesinin nasıl ortaya çıktığı geldi. Osmanlılar zamanında Ege yöresinde Rum ağzı kullanılırmış. İşçiler ise rutin olarak hergün işe gelmez, bir gelen çok uzun süre işte kalırmış. Daha sonra 2-3 gün tatile çıkarmış. O yüzden de kimse kimseyi tanımazmış.

- Yaa hani şu sarışın kız vardı ya?
-Esra mı?
-Yok yok siyah giyinmişti hani
-Haaa Tuğba mı?
-Hah işte o. Baron'dan ayrılmış

İşte her dedikodu da illa "Vardı ya" kelimesi geçtiğinden ve rum ağzıyla bu da "Var di ya" haline geldiğinden günümüze kadar ulaşmıştır bu kelime.

Şahsen ben de inanmadım küllük ama ben bilimin yalancısıyım. Haydi bugünlük te bu kadar dumansız hava sahası dileklerimleee

Küllük (17 Ekim) LCD


Lan küllük amma ballısın artık yeni bir evin var. Hem de taşı toprağı Altınpark'ın hemencecik karşısında. Bugün hem ev sahibim hem de müdürümle tokalaştık ve kendimi 1 yıllığına Türk-İş bloklu yapan sözleşmeye imzamı attım. Hemen akabinde arkasında Hüsnü yazan 35 numaralı formamı giyip basın mensuplarına pozlar verdim.

-Ben doğuştan Türk-İş'liyim
- i can speak Turkish
- Burayı seçmemin sebebi aydınlıkevlerin coşkulu seyircisidir.

Bunlar da basın için hazırladığım sürmanşet cümleleriydi.

İmzadan sonra evi doldurmak için derin doldurucu arayışlarına girdik. Bunun için önemli iki mağazadan birincisi Metroyken diğeri ise Real Madrid'in Türkiye şubesi Real Ankara'ydı.

Öncelikle hemi izlerim hemi de çeyizime kalır diyerekten, LCD televizyon arayışlarına giriştim şunu farkettim ki LCD'yle gerdeğe girilmezmiş. (bora esprini kullandım hakkını helal et bro) Fiyatlar pahalı olduğu kadar görmek istemediğiniz bir çok detayı da yakalayabiliyorsunuz.

Örneğin Full HD televizyon alıp Galatasaray maçı izlediğinizi düşünelim. Rakip takımın atağı Servet tarafından kesilmiş ve top auta gitmiştir. Kameralar hemen Servet'e zoomlanır ve Karain mağarası gibi burun deliklerinden Niagara şelalesi gibi mukus çıkar. Bu da benim makus talihim olur.

Ha bir de LCD televizyon delikanlı adamı bozar arkadaş. Ne o öyle incecik kağıt helva gibi televizyon mu olur? Erkek adamın erkek televizyonu olur. Ha parmak arası terlik giymişsin ha LCD Tv almışsın aynı hesap. Ben üzerine dantel koyamadığım televizyona televizyon demem arkadaş!! Ağır olucak oturaklı olucak bi yerden bi yere kolay götüremiceksin. Bir sürü marka alternatifin olucak SONY'den tut YU-MA-TU ya kadar.

O yüzden LCD TV out LPG TV in

Bugün de başka bi nane olmadı küllük. Alınması düşünülen ama alınmamıza sebep olan LCD Televizyon hadisesi başka bir bahara kaldı. Hadi kal sağlıcakla

küllük (16 Ekim 2009) RÜYA



Bugün ilk işimin ilk haftası sona erdi küllük. Gergin geçen bir gündü. Radar odasında bulduğumuz bilgisayarda Street Fighter oynadık. Ken ile destanlar yazariKEN Dhalsim'in uzaktan şutlarla dalmasına engel olamadım. Gerçekten gergindi...

Ha bu arada radar odası için güzel bir şarkı besteledim. Vardar Ovası melodisiyle gelsin. Radar Odasıııııııııı radar oda sııııııı. 10 Kasım'ın kadrolu şarkılarındandır Vardar Ovası. Atatürk'ün sevdiği şarkılar playlist...

Ha birde sabah kalktığımda yüzümde salak bi gülümseme vardı. Çok ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda ben, Demi Moore, Drew Barrymore ve Winnie the Pooh takılıyoduk. Hatta bizim iş yerindeydik. Demiyle taş makas kağıt oynuyoduk, habire yeniyodu beni ve her elime vurduğunda Osmanlı Tokadı yiyordum sanki. Essahlı kadınmış vesselam. Sonra Drew geldi hadi oynayalım dedi daha DEMİn oynadım dedim. Bu kelime esprilerinden 10 yıl rahat yatarım kodeste. Drew de kafa kız haa. Bakmayın öle havasına falan yaptığım esprilerin hakkını veriyordu. Winnie sandığınız gibi değil baştan söliym öle bal falan sevmez hatta kafasında taç vardı yaa. Ama çocukluğumdaki Winnie kadar tatlı, o da hoş sohbet birisi.

Fonda da bizim elemanlar falan var. Tam sohbet gırla gidiyordu ki , ananemin Yekta kalk artık demesiyle gerçek dünyaya döndüm. Baktım kıçım açıkta kalmış. Salak bir gülümsedim ve ayağa kalktım.

İşte böle küllük bugün geç yatıcam seni aradan çıkarıym dedim. Kendine iyi baaaak

küllük (14 Ekim 2009) GÜN


Tekrardan merhaba sevgili küllük. Bugün yeni işim de 4. günümü geride bıraktım. İş bakımından 4. fakat gün bakımından ilk GÜN'ümdü. Şöyle ki 2 Kasım'daki kursa kadar biz başıboş koyunlar gibi dolaşıyoruz. Arada bi çoban geliyo toplanın len şuraya diyor, başlıyor kendisi için büyük ama insanlık için küçük anılarını anlatmaya.

-Birgün herşey güzel giderken bi baktım radara iki uçak kafa kafaya giricek. Hemen talimat verdim zor kurtardık valahi.

-Birgün pilotun teki bana artislik yaptı indirdim façasını aşşaaa

Öncelikle anı olması için çarpıcı birşey olması lazım. Uçak çarpmamış etmemiş yerim ben öle anıyı. Ha ikinci anımıza gelince pilota artisliğini yaptığın sırada o otomatik pilota takmış hostesi götürüyor nabeeer!

GÜN olayına gelince, yemekler berbat anılardan bıkmışız. Bişeyler yapmamız gerekiyordu. Bayan arkadaşlarımız evden bişiler yapıp getirdi ve Esenboğayı Oturan boğaya çevirdik.

Ne ilginç bir kelime "GÜN". Tarihimizde gün kavramını kocaları Hakkın rahmetine kavuşmuş Türk Teyzeleri ortaya çıkarmıştır. Genellikle yaz saati uygulamasından yararlanan bu teyzeler, günün uzunluğundan yararlanır, akşama doğru ise okulundan kafa bi dünya şeklinde çıkan üniversite öğrencilerinin korkulu rüyası olurlar. Otobüste uyuma numarası yapıcam diye boynum kireçlendi yahu!

Herhafta birinde toplanılır, tuzlu tatlı bır cok cesıt mideye goturulur. Bazı günlerde ise gerdan bile kırılır. Gerdan kırmak nedir yaa.

-Ayy Birsen çok yeme kız gerdanın çıkmış
-Aşkolsun Halime gerdanım kırıldı.

Oyy oyy oyy çok kötüydü devam edelim...Gün zamanlarında evsahibesinin evindeki maskülen tipler herhangi bir yere sürgüne gönderilir. İtiraz halinde evin sessiz insanı anneler bile pençelerini çıkarır. O dönemin popüler değer ölçüsü ne ise herkes tarafından evsahibesine verilir. Genelde bu Altın olur. Asıl olay sadece 5-10 dakika sürerken yan olaylara bütün gün harcanılır. Ha bu durumda sürgündeki erkekler vatan hasreti çekerken, toprak altındakilerin sızlayan kemiklerinin üstünden kaaaaç GÜN geçmiştir...

Oooooo yarın iş var küllük. Yarın yine hangi boş gezenin kalfası olsam....

küllük (06 Ekim 2009)


Eveeeeet sevgili küllük. Dumansız hava sahasından sonra seni baya ilgisiz bırakmıştım kusura bakma. Artık ben de hava sahasına geçtim. Şöyle bir düşündüm, ulan hava sahasında ben varken mi daha tehlikeli yoksa duman varken mi? Bu sorudan sonra sana dönmeye karar verdim.

Öncelikle işimi sana kısaca anlatıym. Modern değnekçilik. Bizim eli sopalı amcalardan pek farkımız yok. Tek fark onlar vergi vermiyolar biz veriyoruz. Ha bi de pilotlara bak arkadaşım uçağın çizilebilir demiyoruz. Ama onun dışında konsept olarak aynı.

Maalesef perşembe sabahı ayrılıyorum güzel İzmir'den küllük. Korkma lan seni de götürcem. Nereye gitçeğimi hiç sorma. Adı üstünde En kara şehir. Yazları gri kışları siyah olur mu bi şehrin?

Dünyadaki başkentleri düşünüyorum da herhalde Ankara kadar düz bi başkent yoktur. İlk aklıma gelenler Paris, Roma, Londra falan filan. Yok arkadaş yok. Türkiye gibi G-20 de yer alan bir ülkenin başkentinde tek görülecek yer bir mezar olmamalı. Bi de dünya da uzunluğu ilk 100'e bile girmicek bir kule. Evet doğru bildin Anıtkabir ve Atakule'den bahsediyorum.

Bugün baktım Alsancağıma vapurdan ışıl ışıl cıvıl cıvıl. Karşı yakası cennetim. Ankara'ya gidicem ama İzmir kalbimde bir izdir. Neyse çok duygusala bağlamayalım küllük konsepte ters.

Hadi artık ayrılmıcam senden korkma. Kendine iyi baaak

Ramazan Reklamları


Yine geldi çattı 11 Ayın Sultanı Ramazan. Hep çok sevmişimdir Ramazan'ı doğru dürüst oruç tutmasam da. Çocuk orucu diyorlar benimkisine; başta ortada ve sonda tutarım. Ama bayramları da herkesten çok sahiplenirim orası ayrı. Güzel adetler vardır bu güzel ayda. Ramazan pidesi, güllaç, iftar çadırları. Tek kötülük ise Tv'de 11 aydır açık dolaşanların zoraki kapanması.

Ramazan'ın geldiğini artık reklamlardan anlar olduk. Bütün yıl boyunca hangi hatunun bacaklarını açalım, hangi herifin kaslarını sıkalım diye yarışan ne kadar firma varsa. Ramazan'da herkesten müslüman oluyolar. Fonda olmazsa olmazlardan bir ney sesi, sofrada en az 3 kuşak ve tabiki iftarı açan ezan sesi ya da top sesi.

Yıl 2357 olucak ülkeler bi haber verirken göğün rengini değiştircekler ama biz hala top atıcaz.

-Hanım hadi Allah kabul etsin bak gökyüzü bembeyaz oldu
-Valla top atılmadan şurdan şuraya yemem.

Alışkanlıklar kötüdür. Hiç unutmam bi keresinde Rize'de bir imam ezanı erken okumuştu ve tüm şehir iftarı erken açtığından borçlanmışlardı. Almanya'dan bir vatandaşımız Diyanet'i arayıp şu soruyu sormuştu

-Ben de Rize'liyim acaba ben de borçlandım mı?

Reklamlara geri dönersek, yukarıda yaptığım tanıma uygun olmayan bir reklam var. Canımız kanımız Seda Abla'mızın Pepsi reklamı. Orda da hayatımızı kabusa çeviren Ramazan davulcularından esinlenerek tokmak ve davul kullanılmış. Tabiki iğrenç bir şarkıyla beraber. Neymiş efendim Pepsi alcakmışız da kontör gelicekmiş bizde herkesi çağıracakmışız. Kadırgalı bu kampanyayı kendi için çıkarttırmadıysa noliym. Düşünsenize nerden baksan 6-7 koca eskitti hepsinin de ailesi var. 300-400 kişiyi araması gerekicek. Reklamda ki Tokmağın da fonksiyonunu şimdi anladım galiba. Kadırgalının geçmişini simgeliyor.

İşin kötüsü sevdiğim adamlardan olan Hakkı Devrim'in de bu işe alet olması. 3G modifiyeli bu reklam da Hakkı dedeyi 3 numaralı torunu arıyo. Bayramını kutluyor. Ramazan'da ne kadar konuşursan bayramda da o kadar bedaveymış. İyi hoş da Hakkı dede kızı aramıyor ki kız onu arıyor. Peki şuncacık kız Ramazan'da kimlerle konuşucak görüntülü de bayramda bedavaya konuşcak. Ne anlar o kız Ramazandan? Lütfen tutarlı reklam yapın!

O kadar güzelim Türk Tatlıları ve Türk firmaları varken Danette ve Carte Dore'un bu işi sahiplenmesi ne kadar acı di mi? Hala nasıl bazı Avrupalılar bizi fesli çarşaflı sanıyorsa Danette'de geçirmiş kafamıza fesi. Götten alıcak nefesi! Kusura bakmayın kızıyorum bunlara. Değil 50 kuruş 5 kuruş olsan da 5 kuruşluk değerin yok gözümde.

Herkese iyi Ramazanlar, Oruç tutsanız da tutmasanız da kalbinizi temiz tutun!

Kaçak Maymun


Yine ne yazsam diye bön bön düşünüp dururken imdadıma şu haber geldi.

SEYDİŞEHİR - Konya'nın Seydişehir ilçesinde kurulacak olan Hayal Denizi Sirki'ne ait ''Şaşa'' isimli maymun, sirk çalışanı tarafından sevmek için kafesinden çıkarıldı.

Çalışanın bir anlık dalgınlığı sonucu ''Şaşa'' kaçmaya başladı. Önce bir kamyon kasasına ardından da çevredeki ağaca çıkan ''Şaşa''yı yakalamak için itfaiye ekiplerine haber verildi.

''Şaşa'' bu seferde kendisini yakalamaya çalışan itfaiye ekiplerinin elinden çevredeki apartmanların bahçesine kaçarak kurtuldu....


Neresinden başlasan haber elinde kalıyor resmen. Öncelikle böyle habercilik mi olur lan? O kadar oku 4 yıl Basın-Yayın diye cafcaflı ismin olsun. Annen baban mezuniyet töreninde gözyaşı döksün. Maymun kafesten kaçtı diye haber yap.

Benim şöyle bir tezim var. Bu maymunlar en az insanlar kadar akıllı. Çok süper bi yol bulmuşlar.'' Salağa yatmak.'' Ulan bakmışlar etrafa. İlk insandan beri kurallar, töreler, kısıtlamalar almış başını gidiyo. Hatta Hz. Adem dünyaya iner inmez yaptığı ilk icraat asma yaprağıyla şeyini kapatmakken , yıl 2009 bizim maymunların özellikle kıçı açık. Buldukları heryerde sevişirler, hayvanat bahçesine gidersin elindeki yiyeceği çalarlar. Hatta Türkiye'de bir maymunsan dizi de bile oynarsın. Ama yaptığın hiç bir şeyden meshul değilsin bu ne güzel hayat be!

Bilim insanlarının (bu da ne zorlama bi kelime, bilim adamı işte!) salak salak testlerini başarıyla geçtikleri zaman da şöyle haberler çıkıyor. Yok Maymunlar renklerı ayırt edebiliyor, yok 10'a kadar sayabiliyolar...

-Abi nasıl geçti test?
-Bugün 9'a kadar saydım çakmasın ibneler diye. Len dün ağaçta 573 muz vardı izinsiz yediysen senden maymuncuk yaparım!

Tekrar habere dönelim. Olay Konya'da Hayal Denizi Sirki'nde geçiyor. Suya denize bu kadar aç bir ilimizde,dalga geçer gibi Hayal Denizi ismi. Ama asıl bomba maymunun ismi. 'ŞAŞA' nedir yaa? Bir sürü teori geçiyor kafamdan ama hepsi birbirinden daha fazla ama şaşa isminden daha az saçma. Böle bir cümle kurdurdun ya Maymunlar Cehenneminde yanasın!

Teorilerimizin ikisi de stadda geçiyo. Eleman maymunu kaptığı gibi gidiyo maça.

Teori 1

-Lan bunun adını ne koysam?
-Ya ya ya Şa şa şa cimbom cimbom çok yaşa
-Hımm şaşa olabilir

Berbat bi teoriydi. Hemen ikincisine geçelim.

-Lan bunun adını ne koysam?
-(taraftar) olum atsana şu topu Hasan Şaşa
-Hımm şaşa olabilir.

yoo dostum yoo hemen uyumalıyım.

Ağaçtan kedi köpek maymun toplamak gibi kutsal işlerinden ötürü itfaiyeye başka bir zaman değinirim. Son alınan duyumlara göre Çarli olmak hayaliyle sirkten kaçan Şaşa Hayal Denizi Sirkine geri dönmüş. Keskin sirke küpüne zarar verir.

Renkler


Renk: Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak gözde bıraktığı etkiymiş. Tanıma gel. Ben anlamam etkiden metkiden.

Ben renkleri ilk olarak renkli istoptan öğrendim arkadaş.
-Yekta!! tuttum
-Merve!!

Evet o isim hep Merve olurdu, ne biliym Selen olurdu, Ceyda, İsmigül falan filan.. Ama hiçbir zaman atmadım o topu Hüseyin'e, Hamza'ya Ali'ye... Attım ve hep içimden lütfen tutamasını geçirdim. Tutamasın ve benim peşimden koşsun.

-Bej!!

Ve bu oyun sayesinde öğrendim antin kuntin renkleri. Bej, haki, füme ....
Çingene kahverengisi diyen arkadaşım vardı ya. Kahverengi şalvarlı şoparı tuttuğumu bilirim vurulmıyım diye! Saylanmadı tabi ama kıvrak zekamla tavlamıştım Bürçe'yi. O kim di ki?

Sonra okullar başladı Resim/İş diye uyduruktan bir ders çıkarttılar. İlk bu ders sayesinde eve iş getirmeyi öğrendim. Bütün resimlerimi babam yapardı. Tek aklımda kalan şeyse. Üç tane kesişen daire ve Ana-Ara renkler.


Mavi-Kırmızı-Sarı, Ana renkleri oluşturuyor bunları karıştırınca da Ara renkler oulşturuyodu. Bir gün muhafazakar bir suluboyaya denk geldim. Ana renkleri karıstırırken, 'ANAMI KARIŞTIRMA' diye bir ses duydum. Korktum ürktüm irkildim ve uyandım. Kabus olmuştu anlıcağınız bana.

Beni en çok şaşırtan Yeşil olmuştu. Koskoca yeşilsin ağaçlara renk vermişsin. Klorofil pigment falan filan artistsin yani. Ama sarı-mavi olmadan bi hiçsin!

Bi de anlamadığım şey; Elemanın suratına yumruğu çakıyosun gözü morarıyor ya abi o zaman hemen kırmızı mavi bir araya mı geliyor?

Mavi: Hay mına koyım. Pazar pazar ne kavgası bu
Kırmızı: Neyse bey ne zamandır yapmıyoduk. Ateş gibiyim. Hem gözün orda da yapmamıştık hiç!!

Aslında amacım renklerin psikolojik etkilerini anlatmaktı ama onu da bir başka gün anlatırım.

Turuncu diye ara renk mi olur a.q !! Turuncu Ahmet paşa. Tarhuncu muydu lan? Ne biliym ben...

13


Bir de 13 için uğursuz sayı derler...

Kanada'da bir şirketin 13. katında çalışan 13 arkadaşın ortak oynadığı loto kuponuna 49.8 milyon Kanada Doları ikramiye çıktı...

http://www.ntvmsnbc.com/id/24968681

Çok ilginç bir sayıdır 13. İlk ortaya çıktığı andan itibaren hep itilmiştir. Hiç paylaşılmaz kendi halindedir. Hep reddedilmiştir. Halbuki komşuları 12 ve 14 OBEB OKEK konusunda sınır tanımazken bizimkisi ya bir olur ya kendisi.

Çooook eskilere dayanır dünyanın bu sayıya olan tavrı. Hz. İsa'nın son yemeğinde 13 kişi varmış. 12 Havari bi de İsa 13. Neden Havari dendiği konusunda da benim bir tezim var. Hz İsa hal hatır sormayı çok seven bir insanmış. Bunları nerde görse How are you? diyomuş. Tabi o zamanlar dil de farklılıklar varmış. Ağızdan Havari şeklinde çıkıyormuş. Ana-anne Alma-elma örneğindeki gibi. O da öle olmuş. İnanmazsanız inanmayın lan.

Neyse efenim bu yemeğe sonradan gelen eleman ki ismi Yuhanna olur. Bizim İsa'yı ispikler. Aslında bu şerefsizin adı Bünyaminmiş ama olaydan sonra Yuh annanı z.kiym tarzı küfürler gelince ve bu küfürlerin ortak paydası Yuh ve anna olunca böle olmuş -Kelime esprisinde sınır tanımayan genç profili-. Bundan sonrası hepimizin bildiği gibi kendisi çarmıha gerilir. Falan da filan.

Sırf o herif 13. Havari diye bir sayı nasıl böle dışlanır. Ben Amerikadayken ( lan ben gittim ben gittim) motelde odaları temizlerken 12. odaya girdim, çıktım bi baktım 14. oda. İki saat 13ü aradım. Meğersem kimse kalmıyo diye 13 nolu oda yokmuş. Tabi bu çılgınlık bununla sınırlı kalmıyo. Bazı uçaklarda 13 numaralı koltuk yok. Aklınıza dimağınıza sıçam. Ulan uçak düşse bi sen ölcen di mi gerizekalı. 2000 yıl önce Yuhanna İsa'yı ispikledi diye ,O ufacık beyninle, sen uçakta o koltuğa oturmıcan. İşin kötüsü bu insanlar süper güç.

Ha bu haberde olduğu gibi de dünyanın yarısı da 13'ün avukatlığını yapıyor. Götlerinden istatistikler uydurup. Lan bak 13 aslında uğursuz muğursuz değili ispatlamaya çalışıyor. Bu elemanlar 13. katta çalışmasalardı ve 7 kişi olsalardı eminim bunlardan birisi tek taşşaklı yani 13 taşşakları var diye yine haber yaparlardı. (Bana güvenmeyip hesaplamaya çalışanlara yazıklar olsun).

Matematikçiler ayrı hikaye. Sırf 13e azcık karizma verebilmek için Asal Sayı diye bi kavram ortaya attılar. Ama bundan binlerce sayı yararlandı. Hadi 13ü anladık da 47nin nesi Asal bildiğin boş beleş bi sayı işte.

Zenginin malı züğürdün çenesini yordu yine. Bunlar şimdi parayı karıyla kızla yesin ben bloga yazı yazıym. Lan dur 13 Şubat doğumluyum ben. Uğursuzum a.q!!!

Kalın sağlıcakla

şarkı cover'ları+sır perdesi(tarkan-selam ver)


Tarkan'ın eski fakir günlerinde kardeşi Seyfi için kasap Dürdane'den et isteyişini anlatan bir şarkı yazdığını daha önce duymamışsınızdır muhtemelen..Çünkü sonrasında o şarkının adını ve sözlerini değiştirip duygusal bir parçaya çevirdi Tarkan ilk kasedinde! Şimdi sizlerle önce kasetteki halini,sonra ise ilk halini paylaşacağız:

Bana yine gül diyemem,
Beni yine sar diyemem,
Sevgimin hatrına birtanem,
Hiç olmazsa selam ver!..


Dana inek al diyemem,
Etli pide sar diyemem,
Seyfi'nin hayrına Dürdanem,
Hiç olmazsa 'salam' ver!..

İlginç Haberler (Agir Oturum)


Eşinin üzerine oturarak ölümüne neden oldu

Eşinin üzerine oturarak ölümüne neden olmakla suçlanan 128 kilogram ağırlığındaki otobüs şoförü, ihtiyatsızlık sonucunda ölüme sebebiyet verdiği gerekçesiyle Hildesheim Eyalet Mahkemesi tarafından 2 bin 580 Euro tecilli para cezasına çarptırıldı.

Son derece trajikomik bir olay, gulsek giden bir insan cani ayiptir gunahtir. Gulmesek dicem ama buna da gulmessen neye guluceksin arkadas. Kac kisi ustune birisi oturup da olebilir bu dunyada. Ne sacma olum Ya Rabbim. Olasi mezar tasi yazilarini dusunuyorum da gece gece koptum vallahi.. "Hayatin yukunu tasiyamadi". Diyelim ki kadin hafif mesrep bisey: "En azindan olumu agir oldu".

Bu haberden sonra. Onceki kurbanlar aklima geliyor. Bu kurbanlar tabii ki insan degil. Birisi kedi birisi kopek. Kopek olan Akrep Nalan'in Bahtiyar adli kopegi, kedi olansa BBG nin kaprisli kedisi rahmetli Gizmo. Olunun arkasindan konusulmaz. Lafimi geri aldim. Elif diye bir silindir ustunden gecmisti hayvancagizin. Gunlerce konusulmustu, BBG severler yas icindeydi. Hatirliyorum da o kadar sehit verdik bu kadar uzulen olmamisti. Cidden yaziklar olsun bu millete.

Bi an Bahtiyar ya da Gizmo olun. Evcil Hayvan Dukkanindasiniz ve musteri geliyor. Elif ya da Akrep Nalan sizi aliyor. Dunyanin en sansli hayvani hissetmezmisiniz? Bunlar nerden baksan gunde 1 kuzuyu goturur kalanlar bile size yeter. Aclik yok sefa var. Sisman ve cirkin olduklarindan dogru duzgun arkadaslari ve sevgilileri olmadigindan sizinle ilgilenirler, caniniz da sikilmaz. Tek dostlarisinizdir gozu gibi bakarlar. Daha nolsun di mi? Bok oyle.. Lan ben Akrep Nalanla bi gece kalsam ertesi gun etrafinda ates yakip kendini sokuyor mu sokmuyor mu diye denerim. Sokmuyosa da yanar zaten. Cekilirmi lan bu iskence. Seviyo sanir ama her gun kemiklerini kutletir. Ic organlarin yer degistirir anim allah. Bu hayvancagizlar da intihar ettiler bence. Dusunduler tasindilar en acisiz olum hangisi diye.. Kendilerini assaga atsalar kiriklar, cikiklar, ic kanama, 4 ayak ustune dusmek derken garantisi yok. Iyisi mi koltuga tunuyelim en kesin ve ani olum bole olur diyerekten bu iskenceye son verdiler. Nur icinde yatin canlarim.

Habere donucek olursak, nedense amcamizin bir otobus soforu oldugu vurgulaniyor. O kadar fazla bilgi verebilecekken ne bileyim kac yillik evli olduklari, kac cocuklari vardi, hangi takimi tutarlardi kac kere sevisirlerdi falan filan varken, OTOBUS SOFORU!! Yahu her agir vasita tasiyan insan agir olmak zorundamidir yani. Nedir bu genellemeler, kaptanlar her limanda sevgili bulurlar, pilotlardan zaten bi ucanla bi kacan kurtulur, memurlarin duzenli hayati vardir. Koylu Mehmet ile de Kinali kuzu arasinda dedikodular eksik olmaz. Atin su at gozluklerini gelecege daha aydinlik bakin.

Alman Mahkemesini de tebrik edemicem. Olayi kaza olarak algilayip benim laptop fiyati kadar bir ceza vermis.Ben pesin verdim bunlar onu bile erteletmis. Napiym lan para pok aliyorum kiskanmayin gipta edin...

Kalin saglicakla...

İlginç Haberler (Türk Öpücüğü)


Yargıtay: Öpüşme anlık, işine geri dönebilir

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işyerinde erkek arkadaşıyla öpüştüğü için işten çıkarılan kadının işe iade talebini haklı buldu. Öpüşmenin anlık olduğu belirtilen kararda “Davranışın olumsuzluğa yol açmadığı'' vurgulandı.

Haberi yorumlamaya başlamadan önce şunu belirtmeden geçemiycem, haksızlığa uğradığını düşünen bir Türk Kadının hele ki cinsel bir yönden, hakkını arayıp kazanması bana müthiş bir gurur verdi. Burayı siyasi bir arenaya çevirmek niyetinde değilim amacımız gülmek eğlenmek. Yoksa bu konuda denilecek çok şey var.

Yargıtay'ımız yine emsal teşkil edicek ilginç bir karara imza atmış gözüküyor. Anlık öpüşme diye bir kavramımız var artık. Nasıl olabilir anlık öpüşme? Çocukken doktorculuk oynamışızdır hepimiz. Bu oyundaki amaç tıbbiye stajı yapmak değildi tabiki düpedüz cinsel organlarımızı tanımaktı. Bu oyundaki Merve hiçbirzaman normal bir hastalık geçirmezdi. Ne biliym bi kızamık olsun su çiçeği geçirsin... Nerde mahrem yerler var orasına bişi olurdu. Bizim doktorda hipokrat yemini etmiş bi kere olaya hep soğukkanlı yaklaşırdı. Öle ilaç falan vermeye gerek yok canım, en iyi ilaç masaj. Her zaman da tedavinin birinci seansında odaya giren anneler olayı mahvederdi. Aaaa Berke hadi gidiyoruz sesleri.

İşte anlık öpüşmeler de Doktorculuk zamanlarımızdan kalmaydı. E nihayetinde doktorda olsa insan insandır. Ordan burdan gördük. Kafamızda kurduk. Kulaktan kulaga konusmayı duymustuk ama ağızdan ağıza konuşmanın ne anlamı vardı? Ayıp bişey olduğunu tahmin ediyorduk ama denemeliydik... 1 sn bile sürmeyen dudak deydirmesi sımsıkı kapalı gözler ve akabinde alabildiğine kızarmış suratlar. Benim gözümde anlık öpüşme budur.

Habere gelince, bu olayı ya Fransızlar yaşasaydı. Onlar bizim gibi anlık öpüşmüyorlar. Ama adamlar bunu literatüre sokmuşlar. Yani adamların milli öpüş şekli bu. Türkiye'de iki fransız çalışan misal Renault'da, öpüştüler fransız stiliyle. Patron'da attı bunları şimdi nolucak? Adamlara nasıl anlatcaksın bizim türkler 1 saniye öpüşür yeter ama sen dil damak karıştırıyorsun diye?

Asıl bombayı sona sakladım.. Bu iş daha nerelere gider bi bakalım. Malumunuz Türkiye'deki başlıca sorunlardan biri de erken boşalma. Diyelim ki eleman atmış kızı ofise takılıyolar. Patron yakaladı bunları kovdu.. Ya eleman derse ki bizim ki anlık sevişmeydi nolucak? Hakim Bey 5 bilemediniz 10 saniyede kanatlanıyorum dese seyreyle rezaleti..

Türkiye'de hukuk üstünlüğüne saygılıyız ama siz iyisi mi gözden geçirin bu kararı. Kalın sağlıcakla.

Pinokyo


Yalanın kötü birşey olduğunu ilk senden öğrendim Pinokyo.. Her yalan söylediğimde burnumu kontrol ederdim uzamış mı uzamamış mı diye? Hiç uzamazdı ben de rahatlardım. Aynaya bakınca anlıyorum ki, yalan borçlarını faiziyle birlikte ödemişim.

Bu gereksiz kendimi aşağılayıcı girişten sonra, asıl kafama takılan konuya geliym. Sevgili Gepetto Usta, Pinokyo'nun iki yanağı arasındaki ince çubuğu iki bacağı arasına koysaydı yine bizim bildiğimiz Pinokyo olurmuydu?

Cevabınızı hiç de duyar gibi olmuyorum, ama bence kocaman bir hayır!! Öncelikle yalan söylemesini isteyenler ve istemeyenler olarak ülke ikiye bölünürdü. Cinsiyet ayrımına dayalı bu bölünme de erkek seçmenler komplekslerinden dolayı dürüst Pinokyoyu isterken, bayan seçmenler ise tercihlerini libidolarından yana kullanırdı.

-Pinokyooom yiğidimmmm beni seksi buluyomusun?
-Evet hem de çok
-ohhh..peki beni seviyomusun?
-sevmezmiyim hiç aşkolsun
-ohhhhh. peki pi sayısı kaç?
-Bu ne lan?
-Yaa salla bişiler yalan söyle yeter
-15 mına goyım
-ohhhhhhhhh yiğidimmmmmm aslanımmmmmmmmmm

Pinokyonun hayatında 3 yanlışın tek doğru ettiği yer yatak odası olurdu. Kadınlar yalan söylediğini bile bile onu isterlerdi.

Erkeklere gelince, hegemonyaları bir tahta parçası tarafından ellerinden alınan beyzadeler çeşitli eylemlere girişirlerdi. Öncelikle doğruluk dürüstlük dersleri vermeye çalışıp, yok cennete gidemezsin şeytanlar seni yer cehennemde cayır cayır yanarsın derlerdi. Tabiiki bizim 'fucker' bunları dinlemezdi.

İkinci olarakta suikast girişimi olurdu. Dost gibi yaklaşan ahali onu pikniğe davet edip daha sonra ormanı yakardı. Amaçları yangın süsü vermekti. Diledikleri gibi de olurdu. Hafif yanıklarla kurtulan pinokyo, ucundan yakılmış mektup misali daha süslü ve çekici bir hale gelirdi.

Bükemediği bileği öpen cemaat, yalakalıklara başlardı. Pinokyo'dan kendilerine referans olmasını isterlerdi. Zımpara, vernik, cila da bedavaya gelirdi.

-Nermin, ben haftaya burda olmıcam bak bizim Recep de fena değildir onla idare et.
-Bizim bamya Recep mi?
-Yok be sağlamdır o!
-Ohhhhh
-Yalanım batsın! Yine başlıyoruz...

Son olarak Gepetto usta ise 65 yıllık hayatında A milli formayı giyemezken kendi yarattığı kuklanın kariyer rekoru kırması üzerine kendisini asardı...

Böylece bombok bir hikaye olurdu..Demek ki neymiş her hikaye orjinaliyle güzelmiş...

şarkı cover'ları (heder oldum)



Lille'e De Boer'una önlem mi gerek?

Paderborn'um Afşin'e gidecek,

Çime özlem liglere hasret,

Çekemez şutu doksanda direk!

şarkı cover'ları (sevişmeden uyumayalım)

Sıla'nın son hiti sevişmeden uyumayalım şarkısının son günlerde Almanya'daki neonazilerin dilinden düşmediğini biliyor muydunuz? İşte nazi cover'ı !

Hitler, kıralım soyları

Hitler, yakalım dirileri

Savaşmadan uyumayalım,

Kamplaşmadan bölmeyelim!

İlginç Haberler (Karınca Kararınca)



Bilim adamları, Amazonlar'da çiftleşmeden çoğalan ve tamamı dişi olan bir karınca türü keşfettiler.
ABD'nin Arizona Üniversitesinden araştırmacılar, kraliçe karıncaların kendilerini kopyalayarak genetik açıdan benzerlerini ürettiklerini, böylece eşeysiz ürediklerini tespit ederek, bunun hiç çiftleşme olmaksızın bahçe mantarı gibi ürediği görülen ilk böcek türü olduğunu belirttiler.

Karıncaların bu "sekssiz dünyası" ile ilgili bulgularını Proceedings of the Royal Society B. dergisinde yayımlayan Biyolog Anna Himler,dişi karıncaları parçalayıp incelediklerinde bunların fiziksel olarak doğuramayacak durumda olduklarını ve "midye organı" olarak bilinen üreme sistemlerinin özelliğini yitirmiş olduğunu fark ettiklerini söyleyen araştırmacı, erkeklerin döllenmemiş yumurtadan eşeysiz üremelerinin bazı böcek türleri için normal olduğunu, ancak dişilerin eşeysiz üremelerinin "karıncalarda fazlasıyla ender" olduğunun altını çizdi.


Bu aralar malum sınavlar yüzünden yazmamayı düşünüyordum ama bu haber cidden oha dedirtti. Biyolojiye çok uzak bir insan değilim ha yakınlığım da liseden aklımda kalan Mendel çaprazlamasından öteye gitmez. Pratikte ise ilkokuldaki çim adamlardan ve tabiiki pamuktan fasulye çıkartmaktan öteye gidemedim.

Mendel'i bilirsiniz herhalde, aile merfumunun içine zıçmış insan. Bu abimiz papazdır; aforoz etçek insan bulamamış olacak ki, atmış kendini tarlaya. Bir bakmış kimi bezelyeler sarı kimileri yeşil. Ha Türkiye'deki meslektaşı bunu görünce Allah'ın hikmetine bak derken kendisi bunun içinde bi hinlik aramış. Sonra bunları farklı farklı ekmiş falan filan. Çeşitli oranlar bulmuş. Sonra bu insanlarda uygulanmış. Çok uzatmıyım. Bu işgüzar sayesinde kim kiminle halvet olursa gözü ne renk olur, rengi ne renk olur falan herşey aşşaa yukarı bilinir hale geldi. Noldu peki? İki kapkara gözlü arkadaşımız sevişti bi baktılar mavi gözlü çocuk. Mendel'den önce ve sonra tepkilere bakalım.

M.Ö.

-Ahmet Bey bir oğlunuz oldu.
-Lan ne tatlı bişi masmavi de gözleri var. Aynı bizim sütçüye benziyo. Hanım az içmedi o sütlerden yaramış demek. Heheheheh

M.S.

-Ahmet Bey bir oğlunuz oldu.
-Lan ne tatlı bişi masmavi de gözleri var. Aynı bizim sütçüye benziyo? Neclaaaaa öldün seeeeen!

Neyse biz haberimize dönelim. Efendim öncelikle şunu belirtiyim ki bunlar münferit olaylardır. Bir kaç feminist karıncanın yaptıkları bütün karıncalara mal edilemez. Zaten bu bölgemiz sorunlu bir bölge. Amazon kadınları da böle artislerdi bildiğiniz gibi. Olayın gerçeği aslında böle değil. Amazon biliyorsunuz ki sıcak yağışlı bir iklime sahip. Bu gençler de napıcaz la bu yağmurda dışarı çıkıp deyip yuvada kalıyolar. Bizim karıncanın aklı ya yemek toplamaya ya da aşna fişneye çalışır. Yuvada kalınca hooop yükleniyo bizim dişiye, bir gün iki gün..Yavaş yavaş itirazlar başlıyo. Aman yiğidim başım ağrıyor aman çocuk uyancak gibi... National Geography mikrofonlarına şöyle bir diyalog bile yansımış. Bildiğiniz üzere kaynadıkları dişiler kraliçe karıncalar.

-Hadi Meral bu sefer son hadi hadiiii
-Eğer karınsam in üstümden eğer kraliçensem emrediyorum in üstümden!

Baktılar olcak gibi değil. Eşeysiz üremeye karar verdiler. Şu anda dünyadaki en büyük korku insanların da bu furyadan etkilenmesi... Arizona Üniversitesi'ne binlerce tehdit telefonu geldiği söyleniyor. Bunların önemli bir kısmı ise Türkiye'den. Bu haberi blogumda yayınladıktan sonra benden haber alamassanız Mehmet Haberal!

Kalın sağlıcakla...

şarkı cover'ları(adı konmuş ayrılığın)














Selam ey sevgili cover fanları! Bir süredir sizleri beklettim farkındayım fakat inanın beklediğinize değecek bir cover'la yine karşınızdayım..Bugünkü şarkımız, asla çıkarmadıkları gözlükleriyle Sır Perdesi bölümümüze konu olacak kadar ünlü Ayna Grubu'ndan geliyor: Adı Konmuş Ayrılığın!..Bu duygusal parçayı daha önce duymamış arkadaşlar için her zamanki gibi önce orijinali ve sonra hastalıklı aklımın ürettiği cover'ı yazacağım sizlere..İşte geliyor:




Adı konmuş ayrılığın,

Çok iyi biliyorum,

Seni hala seviyorum..

Günü geçmiş bir sevdayız,

Çok iyi biliyorum,

Seni hala seviyorum!




Tadı konmuş ayvalığın,

Chucky'yi biliyorum,

Çizi haylayf yiyiyorum!

Günü geçmiş bir ev lazım,

TOKİ'yi diliyorum,

Evi talan ediyorum!...



Sır Perdesi (John Stockton)



Hepimizin bildiği gibi John Stockton eski bir NBA oyuncusudur. Tüm zamanların en iyi oyun kurucularından biri olarak gösterilir. Yaptığı müthiş asistler ile bir çok hayran kazanmıştır. Stockton kariyerinin 19 yılını bir başka deyişle tamamını Utah Jazz'de geçirdi. John Stockton kariyeri boyunca hiç şampiyonluk kazanamamış en iyi oyuncular arasındadır. Defalarca all star seçilen ve NBA'in asist rekorunu elinde bulunduran John Stockton,2003 yılında NBA kariyerini bitirme kararı aldı. Bunun üzerine Utah Jazz tarafından 12 numaralı forması emekliye ayrıldı. Buraya kadar olan bilgilerin doğruluğunu kimse inkar etmez ancak bu hikayede gizli kalan tarafları açığa çıkarmak biz arastırmacı gençlerin görevidir.
Sır perdesi aralansın: John Stockton gerçekten John Stockton mıdır???

1960 darbesi,Bingöl'de yaşayan Güçverir ailesini derinden etkilemiş,baba Sulhi Güçverir hakkında tutuklama emri çıkartılmıştır. Bu gelişmenin ardından apar topar Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçan Sulhi-Mukaddes Güçverir çifti Washington'da bir çiftliğe yerleşmiştir. Burada portakal yetiştiriciliğiyle uğraşan çiftin 1962 senesinde nurtopu gibi bir oğulları olmuştur. Can adını verdikleri oğulları küçüklüğünden beri ağaçtan toplanılan portakalları sepetlere atmaya çok meraklıdır.

Oğlundaki yeteneği farkeden baba Sulhi Bey onu basketbol okuluna yollamaya karar vermiştir. Burada da üstün yeteneği sayesinde çabuk yükselen ve Amerikalı arkadaşlarının kendilerinden biri gibi "John" diye hitap ettiği Can NBA takımlarından Utah Jazz'e 16.sıradan draft edilmiştir. İlk maçından itibaren Utah'ta yaşayan Türkler'in tribünlere gelip destek verdiği Can'ın attığı her üçlükten sonra Türk taraftarların "ohaaa nası taktın?" "vaaay nası taktın!" diye tezahuratta bulunmaları Amerikalıların vatandaş yapmak istedikleri Can'a soyadı bulmalarını sağlamıştır. "Nası taktın,nası taktın" naralarından sonra zaten John diye hitap ettikleri Can'ın soyadını da "Stockton" yapan Amerikanlar onu kendi vatandaşlıklarına aldılar ve herkesi de bu büyük yeteneğin Amerikan olduğuna inandırdılar. Can da başka türlü kabullenilmeyeceğini bildiği için hiç ses çıkarmadı ancak asıl memleketini asla unutmadığını seçtiği forma numarasıyla gösterdi.(12 plaka-Bingöl)

Evet sayın okuyucular sizlerin bugüne kadar John Stockton adıyla tanıdığınız basketbolcu aslında NBA'deki ilk Türk'tür ve adı da Can Güçverir'dir!
Sır perdesini şimdilik kapatıp daha sonra yeniden açmak üzere araştırmalarımıza koyulma vakti geldi artık..Perdeden ayrılmayın çünkü nereye açılacağı asla belli olmaz...

İlginç Haberler (Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak)


Civcivler toplama ve çıkartma yapabiliyor.

İtalya'nın Padova ve Trento üniversitelerinden bilim adamları, civcivlerin aritmetikten anladığını ortaya koydu.

Bilim adamları, civcivlerin iki paravanın arkasına yerleştirilen nesneleri "toplayıp-çıkartma" kabiliyetine sahip olduğunu denemeler yoluyla gösterdi. Araştırmanın liderlerinden Lucio Regolin, denemeler sonucunda civcivlerin, hangi paravanın arkasında daha fazla sayıda nesne olduğunu bulmak için "temel aritmetiğe" başvurduklarını belirtti.

Primatların ve maymunların sayabildikleri ve hatta evcil köpeklerin basit toplamalar yapabildiklerinin halihazırda bilindiğini kaydeden uzmanlar, bu çalışmanın, bu kadar genç bir hayvanın, önceden eğitilmeden, bu kabiliyete sahip olduğunu gösterdiğini belirtti.


Öncelikle, böyle gereksiz deneyler yaptıkları için sevgili Padova ve Trento üniversitelerini kınıyorum. Yaptıkları deney hem gereksiz hem de gurur kırıcı. Çünkü ülkemiz de bu deney halihazırda İlköğretim öğrencilerine yapılmakta ve hala kesin bir sonuç alınamamaktadır. Aşşağıda ki diyaloğun gerçekleşmemiş olduğuna kim ikna edebilir beni?

-(Karşı komşunun veledi) Arif abi bi onluğun var mi?
* Valla Müfitcan bozuğum hiç yok be
- Yapma yaa.. (yalanlarını zikiym)
* Niye noldu?
- Toplama yapiodum da bi onluk gerekti neyse yukariya bi soriym.

Böle öğretildi bize elde var birler. 8 ile 6'yı toplarsın 4'ü yazıp 1'i de komşudan alırsın. Ev alma komşu al. Komşu komşunun külüne muhtaç. Bunların çıkış kaynağı arkadaşlık dostluk sevgi barış falan değil! MATEMATİK!!!

-Bey bu müstakil ev iyi hoş ta bak yarın çocuk okula başlıcak. Toplıcak çıkartçak. Ha ne dersin 10 katlı bi apartmana mı taşınsak?
* Tamam be tamam!!!

Bu matematik denen illet yüzünden o güzelim bahçeli evler koskoca apartmanlara dönüştü! Ama hala elalem civcivlere matematık öğretti bizim sıpalar her sınavda sıfır çekiyo!

Hayır madem bu civcivlerde böle bi potansiyel var kullanalım bunu. Biz hayvanları yeşile kırmızıya maviye boyayıp üç kuruşa satıyoruz. Eğer ölmezlerse de horoz yapıp afiyetle yiyoruz... Koy bakıym onu çocuğun yanına çözsün iki tane soru. Bizim haylaz gurur yapıp deha olmazsa adımı değiştiririm. Ama mukavvaya koyup iki tane delik açmakla hayvan anca nefes alır. Kullancaksın bu cevheri arkadaş!

İtalyanlar bu haberle bizi yeterince aşşağladıklarını düşünmemişler ki bir de vurgu yapmışlar. Primatlar ve maymunlar hatta evcil köpekler de baya baya matematikten çakıyorlarmış. Primat dediği de çakma maymun... Ama işin ilginci evcil köpeklere baya şaşırmış haberi veren arkadaş. Tabii ki saymayı bilicek. Çomar şunu tut. Bobby bunu getir. Rexy diğer çorabım hani? Hayvanın bütün misyonu bişileri tutup getirmek. Beyni sayaç olmasın da ne olsun! Uyumaya çalışırken koyun saymasına bile gerek yok. Günlük aktivitesi yeter de artar bile.

Son olarak, bu haber Walt Disney'in ''Chicken Little'' filmini pazarlama stratejisi olabilir mi diye içinize kurdu düşürüp güzelce uykuya dalıyorum!!

İlginç Haberler (Saatler Olsun)



29 Mart'ta saatler bir saat ileri alınacak

Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla her yıl yapılan ileri saat (yaz saati) uygulaması kapsamında, bütün yurtta saatler, 29 Mart Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak.


ANKARA - Bakanlar Kurulu kararıyla bütün yurtta saatler yerel seçimlerin de yapılacağı 29 Mart Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak. 25 Ekim 2009 Pazar günü de saatler 04.00'ten itibaren bir saat geri alınacak.
Söz konusu karar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 17 Şubat 2009 tarihli yazısı üzerine, 697 sayılı ''Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanunun'' ilgili maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 2 Mart 2009 tarihinde kararlaştırıldı.
Yaz saati uygulaması, çalışma saatlerinin günün güneşli bölümüne alınması suretiyle, gün ışığından daha fazla yararlanılması, elektrik enerjisinin aydınlatmada kullanılan bölümünden tasarruf sağlanması amacını taşıyor. Ayrıca, yaz saati uygulamasıyla, akşam saatlerinde en yüksek değerine ulaşan enerji talebinin (puant gücü) azaltılması hedefleniyor.



Bunu okuyupta bunun nesi ilginç haber lan diyenler olacaktır elbette. Ama bana oldum olası ilginç gelir saatlerin ileri yahut geri alınması. Bu uygulamayı yapanlar kimi kandırdıklarını sanıyorlar acaba? Gün yine 24 saat. Neymiş efendim, gün ışığından daha fazla yararlanacakmışız. E madem böle getirileri var o zaman niye geri alıyorsun. Esnaflıkta önemli ilkelerdendir, verilen mal geri alınmaz! Hadi diğerleri anlamıyor bu işten, bu hükümet ülkeyi sattı o kadar, bu basit kuralı bile bilmiyor mu? 25 Ekim'de geri alıncakmış saatler peh!

Diğer bir husus ise, saatlerin ileriye alındığı abidik gubidik zamanlar. İnsan gibi bir anda alınsa ya şu saatler ileri. Bütün aile birlik olsak, evin büyüğü olarak dedemiz gelse torununun saatini o ayarlasa. Sofralar kurulsa, bir tane saatin ayarlanmadığını gören annemiz sitem dolu bir bakış atsa babamıza, gülsek eğlensek...

Lan onu bunu bırak, öle kanun mu olur? ''Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanunu''. Görünce yarılmamak elde değil.

-Ya beyler şu ileri geri zamazingosuna bi isim bulak la
-Hacı bu çiğköfteler tavana yapışmıyor. Ne diyodun sen?
-İsim bulak.
-Giray Bulak?
-la bi git. Ne olabilir?.. Bozuk saat günde iki kere doğruyu gösteririr kanunu.
-Lan olum insanlar günün 24 saati Taksim'de napıolar? Ankara'da niye yok la?
-Ne dedin sen? Meclisin akıl küpü!!!

Yaani böyle bir isim için bundan daha akıllıca diyaloglar geçmiştir diyeniniz varsa beni haberdar edin...

Saatler ister ileri alınsın ister geri; nasıl koydu Franck Ribbery!!

İlginç Haberler (Kol Gibi)



46 yıl sonra cinsel organına kavuştu

Denizli'de 5 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu cinsel organını kaybeden bir kişiye, Pamukkale Üniversitesi'ndeki operasyonla, doku genişletici ile büyütülen kol derisinden penis yapıldı.

Denizli'de 51 yaşındaki bir kişi, Pamukkale Üniversitesi Tıp Faekültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı'nda yapılan ameliyatla cinsel organına yeniden kavuştu.

Başarılı geçen ameliyat sonrasında cinsel organına yeniden kavuşan 51 yaşında H.Ü., gazetecilere yaptığı açıklamada, Tavas'ın Karahisar beldesinde yaşadığını ve 5 yaşındayken ağabeyinin elindeki tüfeğin ateş alması sonucunda kasığından yaralanarak cinsel organını yitirdiğini söyledi.

Bu nedenle okula gidemediğini ve evlenmediğini belirten H.Ü., ''Uzun süre tedavi görmeme rağmen, cinsel organım sağlığına kavuşmadı. İdrar sızması olduğu için sürekli bez kullanıyordum. İyileşmediğim için okula gidemedim, okur yazar değilim. Doktorlar 'Senin çaren yok' diye geri gönderiyorlardı. Ailem de benimle fazla ilgilenmediği için tedavi olamadım. En sonunda bir dizi mikrocerrahi ameliyatla cinsel organın yeniden yapılabileceğini öğrendim'' dedi.


Haberi yorumlamadan önce, H.Ü'ye büyük büyük geçmiş olsun diliyorum. Ayrıca bu başarılı ameliyat içinde Pamukkale Üniversitesi koca bir alkışı hakediyor. Bilindiği üzere, biz erkeklerin özellikle de Türk erkeklerinin vücudunda önem verdiği uzuvlardan bir tanesidir kendileri. İsim vermek istemiyorum ama haberde 'penis' dendiği için kullanmakta bir sakınca görmüyorum.

Futbol maçlarını izleyenler iyi bilirler. Serbest vuruş olduğunda, barajdaki arkadaşlar vücudunda korumaları gereken o kadar organları varken, elleri iki bacakları arasındadır. Bazı feministler, erkeğin aklının fikrinin uçkurunda olduğunu iddia ederlerken, bu enstantaneyi de kanıt olarak kullanmaktadır. Evet, erkeğin önem verdiği, gurur duyduğu yerlerden biridir orası. Ama neden kafalarını tutmuyolarda penislerini tutuyorlar diye sorarsanız bayanlar; cevabı basit! Kafatası değil de penistası olsaydı emin olun tutmazdık orayı. Gurur duyduğumuz kısım ise, kemiksiz olup o kadar sert olabilen bir organımızın olması. Gurura bak hizaya gel!

Neyse, gelelim H.Ü. amcamıza. Çocukken başına gelen talihsiz olay cidden çok trajik. Kader diyelim geçelim. Bu yüzden kendisi evlenememiş ve bir yuva kuramamış. Buraya kadar anladım da. Benim aklıma takılan nokta şu. Neden okula gidemedin be Hayri amca. Derse katılmanı engelliycek bi durum yok gibi geldi bana. Hatta teşvik eder bilakis. Evde ders çalışırken, kitap arası dergi, halı altı cd gibi dertlerin olmamış işte. Varsa yoksa derslerin be Hüseyin amca. Bilim adamı olmak için önünde ki en büyük engel ortadan kalkmış ama sen okumamışsın şaşılcak iş vessselam!

Ha bir de önemli bir husus; hayatının en deli çağlarını penis ve penis topu olmadan geçiren Hasan amcanın bununla 51 yaşında tanışması. Şimdi hem kendine hem de başkasına zarar bu durum. Atlanmaması gereken olay, kol derisinden yapılmış olması. İnsanın en uzun organından yapılan penis 51 yıllık hasretle birleşince korkunç sonuçlar doğurabilir. Bu yazıyı okuyan bayanlar mümkünse Hamdi abiden uzak durun.

Son olarak Haldun Abi'ye şunu söylemek istiyorum. Yetmişinden sonra azanı teneşir paklarmış. Yaşın daha 51 ama sen yine de dikkatli ol be abi. Uçkura düşüp ölme zamanı değil.

Kalın sağlıcakla...

şarkı cover'ları (bir Allah'ım var bir de sen varsın)


Dini sözü alkolle ilişkilendirerek ne kadar doğru yaptım bilmiyorum ama ben yine de son cover'ımı sizlere gururla takdim ediyorum..önce orijinal sonra cover:


Seni düşünürken geçmiyor zaman

İçimdeki sevdan vermiyor aman

Benim için senden başkası yalan,yalan

Bir Allah'ım var bir de sen varsın



Sarı güğümümden gelmiyor şarap

İçilmesi haram vermiyor sevap

Mariachi versen mayası yavan,yavan

Biralarım var bir de sek rakım!..



İlginç Haberler (Kurbağa Prens)


Kurbağalar kuraklığa çare için evlendirildi
Hindistan'da yağmur tanrılarının yağmur yağdırmasını sağlamak için iki kurbağa evlendirildi.



UVAHATI - İnterfaks ajansının haberine göre, kuraklığın yaşandığı Guvahati kentinde iki kurbağa için evlilik töreni yapıldı.
Rüzgar adlı erkek kurbağa ile Şimşek adlı dişi kurbağanın düğününe 2 binden fazla kişi katıldı. Düğün töreninin ardından yeni evlilere sinek ve sivrisineklerden oluşan düğün yemeği ikram edildi.
Yerel Hindu din adamlarının, yıllarca süren kuraklığı sona erdirmek umuduyla kurbağaları evlendirmeyi kararlaştırdığı ve belediyenin de buna itiraz etmediği belirtildi.



Bu haberi okur okumaz aklıma 'Kurbağa Prens' hikayesi geldi. Prensesin topu göle düşmüş. İnek içmiş dağa kaçmış. Yok lan karıştı. Şöyle ki top göle düşer, kurbağa der ki topu veririm ama sen de bana vercen. Yani bana ilgi gözterceksin, sofrana alcaksın yatağında yatıcam. Prenseste sanki başka top yokmuş gibi kabul eder. Hayır, kıçı kırık bir platik top o. Hem gidersin 'kames' top alırsın. Daha sağlam. Velhasıl kelam sonunda prensesin boş anına gelir kurbağayı öper. Prens olur,ama prensesin de bence ağzı yüzü siil olur. Hikaye böyle biter.

Gelelim haberimize. Olayımız, dünyada itilen kakılan ne kadar hayvan varsa hepsini sahiplenen Hindistan'da geçiyor. Bizim memlekette gençler inekle milli olurlar, adamlar yolda görünce arabayı durdurup geçmesini beklerler. Kurbağayı öldürüp, daha sonra bacağı titriyo mu titremiyo mu diye hangimiz kontrol etmedik? Bunlar düğün dernek yapıyor.

Uzun süre yağmur yağmadığı çok oldu güzel ülkemde. Yapılan şey bellidir. Sarıklı amcam asasını alır eline etrafında cemaat. Eller iki yana açılır. Dualar edilir. Ben meterolojide bir köstebek olduğuna inanıyorum. Bu işten rant sağlayan biri bu amcalara şu gün yağmur yağcak diyor, onlar da duayı o güne alıyolar. Kesin var bişiler de ben daha çıkaramadım ama nefesim ensenizde haberiniz olsun.


Hindistan'a gittiğimizde ise, onlar kurbağaları evlendiriyorlar. Çalgı, çengi eğlence... Biraz saçma geliyor ama en azından neşeli. Biz de yapsalardı böle birşey neler olurdu kimbilir? Dişi kurbağa bakire çıkmadı diye işlenen töre cinayetleri, Erkekliğini ispatlamak için var gücüyle vraklayıp zorlayan kurbağa yüzünden dişinin kitlenmesi vesaire vesaire...

Haberimizdeki ilginç noktalardan birisi de, kurbağaların isimleri. Yiğidimize 'Rüzgar' ismi uygun görülürken yengemize de 'Şimşek' ismini koymuşlar. Şimdi düşününce rüzgar eser, şimşek çakar... Polemik yaratmak istemiyorum ama isimler yer değiştirse bence daha uyumlu olurdu.

Son olarakta düğündeki menüden bahsetmek istiyorum. Yeni evli çiftimize, sinek ve sivrisinek ikram edilmiş. Yine bizim ülkemizi düşünmeden alamıyorum kendimi. Bizde de büyük ihtimal bu yemekler verilirdi. Geri kalan küçük ihtimal ise pasta limonata klişesi. Gelenekselcilerin ondan vazgeçeceğini sanmıyorum. Diyelim ki, akıllı davranıp sinek veya sivrisinek verdik. O sineklerin kanatlarının koparılıp uçmaya çalışmalarını izlemeden veya kirece batırılmadan verileceğine kesinlikle inanmıyorum...

Herkese sevgilier saygılar

şarkı cover'ları (alev alev)


bugünkü cover'ımız Feridun Düzağaç'ın duygu yüklü bestelerinden 'alev alev..'

cover da en az şarkının aslı kadar duygusal oldu bence :)

Alelade yandığım doğru,

Güllerimden boyar mıyım ala doğru?

Rengimi arıyorken,

Solmaktan korktuğum yerdeyim,

Senderos...

Albino, beyaz aktan pak!

şarkı cover'ları (çok ararsın beni)


Evet sevgili okurlar bu kadar çok kelimelerle uğraşırsan bu kadar yazı yazarsan işte en sonunda olacağı buydu! Sen ortam şenlensin,insanlar neşeyle okusun diye şarkı cover'ına başla,sonra ne olduysa cover bi anda siyasi mesaj içerikli yazıya dönüşsün..Babaannem çok yazı yazma anarşik olursun dediydi de dinlemediydim,hadi bakalım şimdi uğraş dur açılan mahkemelerle! Neyse şekerparelerim ben sizi daha fazla meraklandırmadan cover'ımı paylaşayım,şarkımız Tarkan'ın ilk albümünden geliyor..Hatırlayamayanlar için önce orijinalini sonra cover'ı yazacağım..Cover'ları müziğiyle okumanızı tavsiye ederim..Öptüm güneş görmemiş yerlerinizden!..

Hergün başka biri yeni sevgili,
Sözleri hep yalan,yalan gözleri,
Ne sevdiği belli ne sevmediği,
Ben de şimdi buldum başka birini!

İşte cover:
Kerkük başkenti mi,Yenidelhi mi?
Sözde mi bu talan,yanan Gazze mi?
Nefertiti Nil'li,Yaser nereli?
"Sam" de şimdi buldu baş Tayyip'ini!..

Hayattaki En Pis Durumlar (Durakta sigarayı yaktığınız anda gelen otobüs durumu)


Merhaba sevgili okurlar..'One minute'te geçen bir kış mevsiminden sonra,baharın habercisi olmasına rağmen kapıdan baktıran kazma kürek yaktıran,bizler için dert,kediler içinse 'sert' geçeceği kuvvetle muhtemel mart ayına giriş yaparken,tekrar sizlerle bir araya gelmenin kıvanç ve mutluluğu içerisindeyim. Ancak birazdan anlatacağım durumdan sonra bu güzel duygular yerlerini derin bir elem ve keder duygusuna bırakacaklar.Çünkü bugünün konusu durakta sigarayı yaktığınız an gelen otobüs durumu...

Tiryakilerin şu an yüzünde oluşan acı tebessüm,hepsinin bu konuda bir yaşanmışlığı olduğunu gösteren en güzel kanıt değil midir? Düşünün durağa gelmişsiniz,yalnızsınız ve muhtemelen 10-15 dk. bekleyeceksiniz. Klasik bir sigara içicisi olarak otobüs beklenirken yapılacak en mantıklı sosyal faaliyeti yapıp cebinizden paketinizi ve çakmağınızı çıkarıp bir sigara yakarsınız. Tam ilk nefesinizi çekip kafanızı kaldırdığınızda gördüğünüz manzara boğazınızda düğümler oluşturur,adeta nefesiniz kesilir,beklediğiniz otobüs gelmektedir...

Şimdi gelin bu durumda,birine karar vermek zorunda kaldığımız herbiri birbirinden çetrefilli seçenekleri birlikte masaya yatıralım...

Yapmayı düşüneceğiniz ilk hamle sigarayı atmak olacaktır. Ama işin zor kısmı da zaten burada başlar. Çünkü o daha yeni yaktığınız,üzerinde nerden baksan 68 yetimin hakkı bulunan,gençliğinin baharında,tazecik,körpecik,caaanım sigara nasıl hiç içilmeden atılabilir ki? O ucunda ışığıyla bir sihirli değneği andıran şirin şeyin yere düşüşünü seyrederken hayatınız bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmez ve ömrünüzden ömür gitmez mi? Ve asıl önemlisi de yeni yakılmış sigarayı atarken,bu size kendinizi aptal gibi hissettirmez mi?

Peki ya o ne yardan ne serden geçmeme seçeneğine ne demeli? Bir anda sizi dünyanın en kibar insanı yapan,hatta yalnız gazilere yaşlılara ve kadınlara değil,aynı otobüse binecek olan herkese öncelik tanımanızı sağlayıp o arada sinekten yağ çıkarır bir zihniyetle hızlı hızlı sigaranızı çekmenizden bahsediyorum. Bu yapay kibarlığın altında,üç kuruşluk sigaraya kıyamamanızı sağlayan cimrilik ve biraz daha nikotin için ruhunuzu sattıran iradesizlik saklanmıyor mudur?..

Bir başka acı ve hüzün dolu seçenek ise sizi otobüste kınayan bakışlarla ve bir tutam iğrenç yanık kokusuyla başbaşa bırakan,sigaranın ucunu koparıp pakete geri koyma eylemidir ki açıkçası bir insanı bundan daha acınası bir konuma getiren durumları,bir elin parmaklarını geçecek sanmak,en az Cemil İpekçi'nin bıyıkları kadar yanıltıcıdır dostlarım.

Kederin DNA'larımıza işlediği bir başka seçenek ise otobüsün gitmesine göz yumup sigara içmeye devam etmektir. Bu size kendinizi ilk anlattığım seçenekten bile daha aptal hissettirir,çünkü sigara bittikten sonra yalnızlığınızla başbaşa kalır ve bakarsınız otobüs gelmiyor,bir sigara daha yakarsınız ki bu da tekrar otobüsün o anda gelmesine sebep olup hikayeyi en başa döndürecektir.

İşte dostlarım tüm bu ahval ve şerait içinde yapmanızı önereceğim tek şey ne yaparsanız yapın,verdiğiniz karar ne kadar aptalca olursa olsun,dışarıya karşı bakışlarınız ve hareketlerinizle en doğru kararı verdiğinizi hissettirmek,üzerine Akrep Nalan oturmuş fino gibi ezik değil,İbo'nun karşısındaki Yıldız Tilbe kadar dik durmaktır. Yazı bitimi = Güncel gönderme+veda :) Esen kalın saygıdeğer okurlar,sizleri seviyorum..

haber coverlari (Porno Sektörü Çekti)


Porno sektörü ABD Kongresi’nden yardım istiyor

Bankalar ve üç büyük otomotiv firmasına yardım elini uzatan ABD hükümetinden, şimdi de porno sektörünün imdadına yetişmesi isteniyor.ABD’deki pornografi sektörünün önde gelen iki temsilcisi, Kongreden kendilerine 5 milyar dolar yardım aktarmalarını istedi. “Hustler” dergisinin yayımcısı Larry Flynt ve “Girls Gone Wild” video dizilerinin yaratıcısı Joe Francis, pornografi sektörünün ABD ekonomisine yılda 13 milyar dolar girdi sağladığını ve kendilerine yardım edilmesi gerektiğini söyledi.

İlginç insanlar bu Amerikalılar vesselam.Dünyanın başına her türlü belayı açtıkları yetmezlermiş gibi bir de kriz belasını sardılar başımıza. Ama hala nelerle uğraşıyolar? Her ülkede açlık dizboyu iken adamlar Porno sektörünü kurtarmaya çalışıyolar yaa. Bu ne pişkinlik arkadaşım. Senin çıkarttığın krizden benim işçim işten çıkartılıyo. Sen hala masturbasyon peşindesin.

Ulan biz 4 milyar dolar için savaşa giriyoduk! Bunlar karıların memelerine silikon yaptırmak için, erkeklerin şeyini olduğunun iki katına çıkartmak için 5 milyar dolar istiyorlar. Hadi yavrum başka kapıya. Hustler lan! adamın kafasını bozmayın. Ne için bu 5 milyar dolar. Otsbir değil mi amacınız? Hepimiz genç olduk alırdık 25 kurusa Bulvar takılırdık. Hustler mustler bıze gelmez arkadas!

'Kocamın geyşası olurum' manşetleri bizi yeterince tahrik ederdi. Hadi dersiniz ki bu gazete lan ne kadar masrafı olabilir ki? Porno filmlere ne demeli? Ne senaryo var,ne oyunculuk var, ne kamera açısı, ne mekan güzelliği...

Kahramanlarımız tenis maçı yaparlar, top file de kalır topu nedense ikisi birden almaya giderler ve olaylar gelişir... Olaylar gelişir derken gerçekten gelişir. Yani insanı kendi uzvundan utandırırlar. Tam iki kişi birşeyler paylaşırken, nerden geldiğini hiçbir zaman bilmediğimiz (bu nedenle konusuz deniliyo) üçüncü kişi konuya müdahil olur. Ha eğer üçüncü kişinin gelme sebebi varsa bu sefer 'konulu' ismini alıyor. Sebep falan dediysem çok mantık aramamak gerekiyo. Şimdi kahramanlarımız file önü mücadelesindeyken. Yan korttan bi top oraya düşer. Topu almaya giden erkek ya da bayan kişisi, kahramanlarımızla telepatik bir ilişki kurup( sadece bakışlarla) ilişki seviyesini fiziksele çekerler.

Lan bunun nesi 5 milyar dolar. Hadi diyelim ki hak ediyosun. Manyak teknikler kullandın, elemanlar sevişirken Matrix gibi havada kalıp kamasutra takılıyorlar da vatana millete faydan ne. Bizim memlekette insan datmin olmak isterse yeri gelir mektebe gitmez merkepe gider.

Bu Obama akıllı uslu bir adama benziyor. Memleketinin parasını çarçur etmez. Clinton olsaydı kesin verirdi parayı üstüne de Oval Ofis isimli konulu bir film çektirirdi. Zaten konusunu da bilmeyen yok.

Eğer Amerika birgün batarsa sırf bu uçkurundan batıcak haberiniz olsun!

haber coverlari (Horon Canan'dı)


Horon tutkusu canından etti
Rize’de yerel bir televizyon kanalı için çekilen program sırasında horon tepen 68 yaşındaki yerel şair Paşa Ali Kargöz fenalaştı. Bir süre dinlendikten sonra tekrar horon oynayan yaşlı adam, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamı yitirdi.

RİZE - Çamlıhemşin ilçesinin Köprübaşı köyünde yerel bir televizyon kanalı için çekilen “Birsen İle Hayata Dair” programının sunucusu Birsen Ertan, 68 yaşındaki yerel şair Paşa Ali Karagöz ile Sarıkamış’ta şehit olan dedeleri ve eski yaşam konusunda röportaj yaptı.


Öncelikle genç sayılacak yaşta gelen ölüm sebebiyle kendisine Allah'tan rahmet ailesine de başsağlığı diliyorum. Çok ta fazla konuşmak istemiyorum zira ölünün arkasından konuşulmaz derler. Aslında bu deyim de çok iki yüzlüdür. Adam yaşıyosa istediğin kadar arkasından konuş, ama ölürse haşaa sümeee, mezarında ders töner alim allah.

Dedikodunun, muhabbetlerin temelini oluşturduğu bu ortamlarda, sevilmeyen bir insanın ölümüne sırf bu yüzden üzülenler vardır.

-Yaa Ayten öldü konuşçak konu kalmadı a.q
-Evet yaa, rahmetlinin cenaze töreni çok sönük geçti di mi?

Asıl konuya dönersek, haber de amcamızın ölümü de son derece talihsiz. Dünyadaki ölüm çeşitlerine baktığımız zaman kulağına böcek girip ölenlerden çokta yüksek bir yüzdesi yoktur diye düşünüyorum. Taziyeye geliyolar ve aldıkları cevap: Horon!.Horgördüğümden değil hatta çok sevilen bir olayı yaparken ölenlere imrenmişimdir hep. Viagra'dan ölenler bir Elham bonusludur her zaman tarafımdan. İşin bir ilginç yanı da amcamızın ''Yerel Şair'' olması.

Nedir bu yerel şairlik hiç anlamam. Yani bu adam Rize'de şiir okurken insanlar alkışlıyor fakat Trabzon'a gittiğinde 'siktir git bu ne lan' mı diyorlar?

Düşünsene amcam bir tur seyahetinde, otobüste şair olduğunu bilen ve şiirlerini beğenen bir topluluk var. Rica ediyorlar o da uzun bi şiir okuyor:

Ne güzel dağlar taşlar
Irmaklar ovalar...

yaşaaa varol süpersin. Yılmaz Erdoğan bi taraflarını yesiiiiiiin!!!!

Şelaleler denizler
hele bir de şu dehlizler...

-Sayın yolcularımız Trabzon il sınırına girdik...
(Yine aynı kalabalık)
Yuuuuuuuuuuh. İn lan aşşağa, böle şiir mi olur a.q. Yerelsin sen Yerel kal!

Garip bişeydir ''Yerel Şair'' olmak! İnsanlar sizi yermeye haklı görürler kendilerini. Kendi iliniz de gözlük takmadan dışarı çıkamazken, dışarı da çıplak dolaş kimse sallamaz seni.

Haber yorumuma yormadan son vermek gerek. Amcam mekanın cennet olsun!

haber coverlari (kyoto brokoli)

Küresel ısınmaya karşı çevre için yeni açılımlar ve yeni yükler getiren Kyoto Protokolü’ne Türkiye de taraf oldu.

Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı, dün TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. 3’e karşı 243 oyla kabul edilen yasanın oylamasında 6 milletvekili çekimser kaldı.


Haberi okuyan herkes çok sevinmiştir kesin. Türkiye, Kyoto protokolü'ne imza attı. Hani başında Capon ismi var ve bu adamlar naparlarsa güzel yaparlar diye ( Ulen teknolojin var, malın var mülkün var ama dünyayı yayvan görüyosun onu napçan?). Gerçekten de Küresel Isınmayı önlemek için çok büyük bir adım ama bir ülke başbakanı kışın yakılması için bedava kalitesiz kömür dağıtıp daha sonra da tabii ki yakacaksınız helal olsun derse, inandırıcılık sıfırın altındadır. Ulan ciddi yazıyom şaka maka tarzdan çıkmayalım.

Kyoto protokolü bana hep brokoliyi çağrıştırıyo. Zaten kendisi de küçük ağaçlara benziyen bir bitki hele bi de önünde japon ismi varsa yeme de yanında yat -Bir sürü deyimimiz var ama bu herhalde en gerzekçesi o yüzden kendisine bidaha deyinmicem-. Haberin tamamını almadım telif hakkı ödememek için. 75 milyona hitap eden bir blog olduğu için kendilerine rakip görebilirler. Şöyle bir inceledim sera gazlarını minimuma indiriyolarmış.

Arkadaş sera gazı zararlıysa, benim kışın yediğim domates sera domatesi değil mi? lan bu koskoca Ozon tabakasını deliyorsa, bizim Ozan'ın midesini hayli hayli deler. Çocuk genç yaşta ondan ülser oldu demek ki.

Haber de ilgimi çeken birbaşka nokta ise 6 milletvekilinin çekimser kalması. Bence kendilerini Japon medyasına sempatik göstermek için, ulan gözlerimiz çekik değil ama en azından tepkimiz çekimser olgusunu yaratmaya çalıştılar. Aksi halde bir milletvekili bu anlaşmaya nasıl çekimser kalır?